Azılı bir yazcı olmayan kimsenin şu günleri keyifli geçirmeyeceğini tahmin ederken hayata tutunmamızı sağlayan iki şey var. İlki tabii ki klima. Aşırı sıcaktan terlemiş ve bunalmış haldeyken 18 derecenin altına yatarsanız, geçmiş olsun. Bu sıcakta bir de hastalıkla uğraşırsınız, deneyimle sabit. Diğeriyse yeni albümler dinlemek. Şanslıyız ki bu sene ağustos ayı 3-4 aylık albüm fırlatacak üstümüze. 15-20 arası dikkat çeken isimden albüm beklediğimiz bu aydan 5 tane albüm seçmek pek kolay değildi. Ancak iyi tarafından bakalım, pandemi zamanında makarna biter diye korkmayın, sizi makarnaya boğarız diyen şahıs gibi, bizi yeni albüme boğacaklar. Afiyetler.
1990’ların sonu ve 2000’lerin ilk yarısında adından en çok söz ettiren birkaç metal grubundan biri olan Deftones, hiçbir zaman ortadan kaybolmadı. Her zaman çok iyi albümler yaparken “White Pony”, “Around the Fur” gibi başyapıtları da ilk yıllarında çıkardı. Ancak pandemi sonrasında grup, 2000’lerin başında gördüğü ilginin bir benzerini görmeye başladı. TikTok’ta patlayan Deftones, kariyerinin ikinci baharını yaşarken tekrardan en büyük festivallerin headliner’ına dönüştü. İşte tam da bu dönemde 5 yıllık albüm sessizliğini sonlandırmanın doğru olacağını fark eden grup, yılan gibi bir albümle 22 Ağustos’ta karşımıza çıkacak. “Private Music” adını verdikleri albümden paylaşılan ilk şarkı olan ‘My Mind Is A Mountain’, tam bir Deftones şarkısı. Chino Moreno, sesiyle yine harikalar yaratırken gitarlar ve davuldaki keskinlik de bir o kadar çarpıcı. Hiçbir zaman erken konuşmak doğru değil ancak “Private Music”, yılın albümlerinden biri olmaya aday. Schengen vizesi olanlar, kalan az sayıdaki Deftones biletine bakıp kendine kış tatili hediye etsin deriz. Yatırım tavsiyesidir.
2018’de Mercury’i kazanan Wolf Alice, ilk albümünü yayınladığı günden beri kendine has bir çizgi tutturmuş ve kalitesini ispat etmiş bir grup. Bu duruşlarının dikkat çektiği bariz olacak ki “The Clearing”le birlikte büyük bir plak şirketine imza attılar. 2014’ten 2021’e kadar Dirty Hit etiketiyle albüm çıkaran grup, bu albümle birlikte Sony’e bağlı kült plak şirketi RCA ile çalışmaya başladı. Karşılığını da alacaklarını tahmin etmek pek güç değil. Çok daha kapsamlı bir pazarlama ve tanıtım sürecinin yanı sıra, albümün üretim sürecinde de oldukça özgürdüler. Ek olarak defalarca Grammy kazanmış Greg Kurstin’in prodüktörlüğünü yaptığı “The Clearing”, Wolf Alice’in müziğindeki melankolik dokunun korunduğu ama cesur arayışlardan da uzak durmadığı bir albüm olarak tarihteki yerini almaya yakın.
İsveç gerçek anlamda bir müzik cenneti. Pop müzikten, metale, rock’tan, punk’a yüzlerce muhteşem grupla tanışmamızı sağlayan İsveç’in en özel isimlerinden biri de 20 seneden uzun kariyerleri sayesinde The Hives. Bitmek bilmeyen enerjileri, punk’ın tavizsizliğiyle birleşince harika albümler dinlememiz işten bile değil. Her albümünde en az 4-5 tane altın değerinde şarkı yapmayı başaran The Hives’ın yedinci albümü olacak “The Hives Forever Forever the Hives”tan yayınlanan şarkılara bakınca bu sene de onları bolca öveceğimizi anlıyoruz. Şarkının kendisinin yanı sıra nefis klibiyle de ‘Enough is Enough’ dememizi sağlayan şarkı, albümün amiral gemisi olacak gibi duruyor. Pelle Almqvist’in çığlık çığlığa vokallerine eşlik eden klasik punk agresifliği The Hives’ın alamet-i farikası. Bunu korumaya devam ederken kendisinin kötü bir kopyası olan gruplardan birine dönüşmemeleriyse pastanın üstündeki çilek. Hepsi ve daha fazlası için 29 Ağustos’u bekliyoruz.
Günümüzün en parlak gruplarından biri olmasının yanı sıra, sahip olduğu potansiyeli her geçen gün daha net şekilde ispat eden Royel Otis’in 2024 tarihli albümü “PRATTS & PAIN”, oyunu değiştiren bir albümdü. Albüm sayesinde yakaladığı ivmeyi büyük festivallerin önemli saatlerinde çalarak ilerleten grubun boş durmak gibi bir niyeti yok. 22 Ağustos’ta yayınlayacakları yeni albümleri ‘Hickey’, “PRATTS & PAIN”e göre çok daha pop bir albüm olmaya aday. 13 şarkılık albümden şu ana kadar yayınlanan 3 şarkıya baktığımızda indie ve lo-fi’ın tüm gerekliliklerini bir araya getiren grubun, bir sonraki adıma hazır olduğunu görmek mümkün. 2010’ların başındaki indie müziğe 2020’lerde genç olma kimliği katan Royel Otis, gelecek 10 senenin en büyük gruplarından olmaya çok yakın.
Dan Auerbach – Patrick Carney ikilisi, ortaya çıktıkları 2002’den bu yana hiçbir zaman ‘bu ne ya’ diyeceğimiz bir albüm yapmadılar. Aksine, çok tahmin edilebilir sınırlarda dolaştıkları bir türde oldukça heyecan verici sonuçlar ortaya koydular. Bunun zirvesiyse tabii ki 2011 tarihli “El Camino”ydu. Her 2-3 seneye mutlaka bir albüm ekleyen The Black Keys, pandemi sonrasında adeta gaza bastı. Son 3 senedeki 3. albümünü 8 Ağustos’ta yayınlayacak ikili, yine üzmeyecek. Bazı grupların sadece adının bile verdiği bir güven var. The Black Keys, bu isimlerin başında geliyor. “No Rain, No Flowers”ta yer alacak 11 şarkının 5’ini de önden yayınlamış olmaları, ellerindeki materyale olan güvenlerinin bir yansıması. Biri şunları getirse de tatlı tatlı güneşlensek ya.