Film - Dizi

Ayvalık Uluslararası Film Festivali programından ilk 5 film açıklandı

16-21 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek olan Ayvalık Uluslararası Film Festivali programında Cafer Panahi’den Kelly Reichardt’a, dünya sinemasından öne çıkan beş farklı yapım sinemaseverlerle buluşacak.
Editör - 4 Ağustos 2025
post image

Ayvalık Uluslararası Film Festivali, 16-21 Eylül tarihleri arasında sinemaseverleri dördüncü kez Ayvalık’ın benzersiz atmosferiyle buluşturmaya hazırlanıyor. Festivalde gösterimlerin yanı sıra paneller ve söyleşilerle sinema alanında farklı tartışma alanları açan festivalin bu yılki programından açıklanan ilk beş film, uluslararası festivallerin ardından Türkiye’de ilk kez Ayvalık’ta izleyiciyle buluşacak.
Ayvalık’ta yılın heyecanla beklenen filmlerinden ilki, İranlı usta yönetmen Cafer Panahi‘nin yıllar süren yasakların ardından bizzat katılabildiği Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye kazanan filmi It Was Just an Accident. Film, sessiz bir kasabada yaşanan sıradan bir kazayı merkezine alarak suç, hafıza, şüphe ve vicdan döngüsünde çarpıcı bir hikâye sunuyor. Geçmişte rejim tarafından işkence gören eski mahkûmların bir yabancıyı tanımalarıyla başlayan hikâye, bir yolculuktan yüzleşmeye, adalet arayışından ahlaki bir karmaşaya dönüşüyor.


Yönetmen Oliver Laxe’ın Cannes Film Festivali ana yarışmadan Jüri Ödülü ile dönen filmi Sirât, Fas’ın Saghro Çölü’nde geçen apokaliptik bir yolculuğu merkeze alıyor. Film kayıp kızını arayan bir babanın oğluyla birlikte rave partilerinin, sınır ötesi toplulukların ve modern göçebelerin dünyasına dâhil oluşlarını anlatıyor. Sirât, izleyicisini de ismini aldığı Sırat Köprüsü gibi görünmez bir çizgiden, kendi iç dünyasının köprüsünden geçmeye davet ediyor.


Almanya’nın kuzeyinde, rüzgârlı ve izole bir çiftlikte dört farklı döneme yayılan dört genç kadının hayatları, Sound of Falling’de zamanın çizgilerini aşan bir yankıya dönüşüyor. Mascha Schilinski’nin ikinci uzun metraj filmi, kuşaklar arası travmaları, sessizliklerin içindeki çığlıkları ve hafızanın kırılgan katmanlarını büyüleyici bir şiirsellikle işliyor.


Amerikan bağımsız sinemasının güçlü temsilcilerinden Kelly Reichardt’ın Cannes’da Altın Palmiye için yarışan filmi The Mastermind, 70’li yıllarda Amerika’da geçiyor ve bir sanat soygununu konu alıyor. Reichardt’ın minimal sinemasının etkisiyle alışıldık bir soygun filminden ziyade karakter odaklı bir dönem filmine dönüşüyor The Mastermind. Josh O’Connor, Alana Haim, Hope Davis, Bill Camp, Gaby Hoffmann ve John Magaro gibi güçlü oyuncuların yer aldığı film, bireyin içinde yaşadığı dünyayla, geçmişle ve kendisiyle kurduğu kırılgan bağlara dokunuyor.


Richard Linklater’ın Berlinale’de Altın Ayı için yarışan filmi Blue Moon Broadway’in altın çağında geçen tek gecelik bir içsel hesaplaşmayı beyazperdeye taşıyor ve ünlü söz yazarı Lorenz Hart’ın yaşamının en kırılgan anına odaklanıyor. 31 Mart 1943’te, ortağı Richard Rodgers ile yolları ayrıldıktan sonra Hart’ın bir New York barında geçmişiyle, yalnızlığıyla ve kaçırdığı fırsatlarla yüzleştiği film; Ethan Hawke, Andrew Scott ve Margaret Qualley’nin etkileyici performanslarıyla güç kazanıyor.

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans