Film - Dizi

Gerçeği görmeye cesaretin var mı?: Bring Her Back

2023 yılında “Talk To Me” ile dikkatleri üzerine çeken yönetmen Danny & Michael Philippou kardeşler, yeni filmleri “Bring Her Back” ile yalnızca sinema salonlarına bomba gibi düşmüyor, aynı zamanda seyirciye yılın en iyi korku filmini de vadediyor.
Aysu Uzer - 4 Ağustos 2025
post image

Son yıllarda yas temasıyla harmanlanıp dramatik unsurları güçlendirilmiş korku filmlerinden bahsetmemiz gerektiğinde akla ilk gelen filmlerden biri hiç kuşkusuz “Talk To Me”. Ergenliğin başlarındaki gençlerle çocukların yer aldığı, ölümün sınırlarını zorlamaya çalışan olay örgüleri, kara büyünün açıklanmadığı ancak varlığının bilindiği bir anlatım dili gibi, genel hatlarıyla baktığımızda ortaklıklarının yoğun olduğunu gördüğümüz “Bring Her Back”in, “Talk To Me” evreninde geçtiği açıklaması kısa süre önce geldi. Vizyona girdiği andan itibaren seyirci ve eleştirmenlerden takdirler toplayan film, çoktan bu yılın en iyi korku filmi ilan edildi bile.

Bu büyük vaadin, filmin YouTube kökenli yönetmenlerinin popüler kültür dilinde ilgi çekmeyi -fazlasıyla- iyi bilmesiyle ilişkili olduğu açık. Ancak hakkını teslim edelim, filmi izlerken pek çok defa kendi kendimi çığlık tablosuna dönüşmüş halde bulduğumu da söylemeliyim. Her korku filmi ile çığlık tablosuna dönüşmem, ama dönüştüğümde de işte o hissi çok ama çok seviyorum.

“Bring Her Back” merkezine bir yas öyküsünü koysa da olay örgüsünün ölümü yaşamla değiştirme amacı ile bizi manipülasyonun, kara büyünün ve insan psikolojisinin sınırlarını keşfe çıkacağımız deli dahi bir plana davet ediyor. Görme engelli kızının havuzda boğulmasıyla yaşamını yitirdiğini öğrendiğimiz, dezavantajlı çocuklara koruyucu ebeveynlik yapan Laura’nın gizemli hikayesiyle babaları duşta öldükten sonra Laura’nın evine üç aylık bir süreyle yerleşen Andy ve Piper’ı buluşturan bu öyküde, hangi ölüm kaderiyle oldu hangisi bu plana dahildi bilebilmemiz ve çözebilmemiz pek mümkün değil. Kardeşlerimizin daha eve ilk geldikleri anda Laura’nın ölmüş köpeğinin doldurulmuş haliyle karşılaşması, mutfak tezgahının üzerinde arzı endam eden bu ufak sevimsiz biblolaştırılmış ölüm semboliği, önce karakterlere sonra seyircilere bir memento mori vurgusu yapmakla kalmıyor aynı zamanda Laura’nın tekinsizliğinin de altını çiziyor. Sally Hawkins’in canlandırdığı bu rol ile seyircide hem sempati ve özleşme hem de öfke ve kuşku duygularını eşzamanlı yaratabilmesini ve muazzam oyunculuk performansını da övmeden geçmeyelim.

Bazı açılardan “çok fazla” bulunan film, aslında yönetmenlerin spesifik bilinçli tercihleri ile bu eleştiri oklarını üzerine çekip az da olsa korku ve gerilim filmi dünyasını tanıyan izleyicileri bildikleri konfor alanından çıkarıp çok daha vahşi bir dünyaya atıyor. Filmde çocukları kötülüklerden ve şiddetten sakınan bir olay örgüsü olmaması, hatta üstüne üstlük başrolde engelli bir çocuk olması, izleyicileri alışılmış güvenli korku filmleri sularından dışarıya çıkmaya zorluyor ve her A24 filminde olduğu gibi, aşırı başarılı efektler ve makyajlar ile izleyicinin seyir deneyimini olabilecek en üst seviye zorluğa yerleştiriyor. -Aynı eleştirilerin korku severler tarafından birer övgü yorumu olarak kullanıldığını da ekleyelim.- Ayrıca basit ve ucuz görünen “jump scare”ler yerine yavaş yavaş işlenen dolu dolu korku sahneleri, tüyleri diken diken ediyor. Ama bence filmin bu kadar beğenilmesinin bir diğer önemli sebebi de muhteşem müzik tercihleri ve yine çok başarılı ses tasarımı, öyle ki seneler sonra belki de ilk defa film bittiğinde jenerikte gözlerimin özellikle ses bölümünü taradığını fark ederek şaşırdım. 

Ölmüş kızının kendisine anne dediğini son bir defa duyabilmek için karanlık güçlerle anlaşma yapan, bir çocuk kaçıran, muhtemelen(?) iki çocuğun babasını duşta öldüren, kaçırdığı çocuğun içinde beslediği şeytanımsı meleğin karnını doyurmak için tavuk besleyen, ama tavuklar yetmediği için köpeğini ve kedisini öldürmesinden de rahatsızlık duymayan Laura, doğru yaşanmayan yas sürecinin bizi nerelere götürebileceğinin de abartılı bir sunumu neredeyse. Film boyunca hiçbir yetişkinden değer göremeyen sorumluluk sahibi ağabey, dünyayı göremeyen kardeşi için güzelleştirmeye çalışan ve bu yüzden gerçekleri ona daha hoş gelecek biçimde aktaran Andy’nin de yakın zamanda seyrettiğimiz “Son Durak: Kan Bağı”ndaki Eric gibi, -üvey- kardeşini korumak için verdiği sonsuz mücadele ile gönlümüzde taht kuracağı kesin. Filmin oyuncu performansları, sinematografik başarısı ve ses-müzik tercihlerinin etkileyiciliği bir yana, metnin derinliklerinde mistisizme, kara büyüye, tarikat ayinlerine ve Aleister Crowley öğretilerine hakim olunduğunu gösteren işaretler bolca bırakılmış. Dikkatli gözlerden kaçmayacak bu unsurlarla, bir bulmacanın parçalarını tamamlar gibi filmde yepyeni bir dil ve bambaşka bir öykü keşfedileceği sinyalleri görünüyor. Bu nedenle filmin şeytani ayin ve ritüelleri yeterince açıklamadığı eleştirilerine kulak asmamanızı öneririm. Zaten Laura da “bildiğimiz anlamda bir cadı” değil, yitirdiklerinin ardından akıl ve muhakeme yeteneklerini kaybetmiş, zeki ve sistemli -ve birkaç özel dosyaya erişim izni olan- sıradan bir danışman. Sürprizleri bozmadan buraya kadar geldiğimizi umarak kendime birkaç satır sürpriz bozma hakkı tanıyorum: filme dair beni doyuma ulaştırmayan kısmın sonu olduğunu da söyleyeyim. Meçhule giden bir arabayla kurtarılmış Piper, kurtulmuş gibi polisler tarafından bulunan ama içine şeytan hapsedilmesinin mahiyeti bilinmeyen Ollie, havuzda ölmüş gibi gördüğümüz Laura… Tüm bu “derin bir nefes aldıran ama kuşkuları da tamamen ortadan kaldırmayan” sona karşın, göreve getirilmiş bir şeytanın, yapılan anlaşmanın ardından tamamlanmamış buyrukları ile öylece çekip gitmesiyle kaçırılan fırsatları düşündükçe ben derin bir nefes alamıyorum. Tam olarak nasıl bir potansiyelin kullanılmadığını, sonunda arşa çıkabileceği korkunçluğun en küçük örneğini filmi izlediğinizde, banyo sahnesinde -ve biraz da evde yalnız kaldığı sahnelerde- anlayacaksınız.

Her zaman olduğu gibi, yılın en iyi korku filmi olarak anılan “Bring Her Back”i sinemada seyretmenizi, ses tasarımını ve sinematografiyi olabilecek en iyi şartlarda deneyimlemenizi önererek iyi seyirler diliyorum.

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans