Geçtiğimiz günlerde Sony Müzik Türkiye etiketiyle yayınladığı yeni albümü Sular Dar ile kendi hikâyelerini anlatan Can Güngör, Dergy’nin sorularını içtenlikle yanıtladı.

Sebla KOÇAN/ [email protected]

“Ben kendimi melankolik ya da romantik olarak tanımlayamıyorum. Kendimi sevdiğim ve gerçekleştirebildiğimi hissettiğim zamanlar, hafif ve üretken olduğum zamanlar” diyor, Can Güngör. Geçtiğimiz haftalarda yayınladığı, 15 şarkıdan oluşan Sular Dar albümüyle ses getiren sanatçı Dergy’nin sorularını yanıtladı.

Sular Dar’ın prodüktör koltuğunda da siz oturuyorsunuz. Zor olmadı mı her şeyle ilgilenmek zorunda kalmak?
Zaman zaman yükümü paylaşmaya çalıştım ama genelde çok zor olduğunu söyleyebilirim. Hem prodüksiyon niteliği ve hem de skala olarak tek başına kotarılmış böyle bir albüm var mı, emin değilim. Bu albümün değerini arttıran bir unsur değil elbette ama şarkı yazımından, editing’e, davul çalımından, bas klarnet tamirine, yaylı-nefesli orkestrasyonlarından, mikse, stüdyo ekipmanlarının araştırılıp alınmasından, muhasebesine, gerektiğinde müzisyenlerin organize edilmesine vesair vesair yüzbinlerce şeyle uğraşırken çoğunlukla yalnızdım. Bir de 15 şarkı ve 70 küsur dakikadan bahsediyoruz. Stüdyoda arkadaşlarım albümün ham hallerini dinlediklerinde bile 2-3 molaya ihtiyaç duyuyorlardı. 

Bu kadar tek kalacağımı ya da bu kadar çok şeyle uğraşmam gerekeceğini ön görememiştim aslında. Zor ikna olan birisiyim ve ne yazık ki kendime de kıyak geçmiyorum. Fikirlerin ve kayıtların ikna edici olması zaman alıyor benim için. Bir daha bir albüme soyunduğumda yanımdaki insanlardan, ekibimden yüzde yüz emin olmam gerektiği dersini çıkardım. Sorumluluğu paylaşmalıyım. Ve hatta umarım yeni oluşturacağım grubumla beraber girişiriz bir sonraki albüme.

 

Albümünüz tıpkı bir hikaye kitabının sayfalarını karıştırır gibi hissettiriyor insana. Ne kadar zamanda yazdığınız 15 şarkıyı, üretim süreciniz nasıl geçti? 
Albümde 2011’den de şarkı var 2018’den de. Yeni albüme niyet ettiğimde kendime bir defter aldım. O defteri hem karalama defteri; hem de albümün bir haritası olarak değerlendirdim. 20 küsur şarkı vardı başta. Zamanla elendiler, değiştiler; yenileri eklendi vesair. Önce evde birçok şarkının demosunu yaptım, sonra da yavaş yavaş stüdyoda şekillendirmeye başladım. Kayıt süreci toplamda 4-5 fazda gerçekleşti. İlk session’a başladıktan kısa bir süre sonra seri bir şekilde prodüksiyon işleri yapmam gerekti ve yaklaşık 6-7 aylık bir ara vermek durumunda kaldım. Zaman zaman hayatım dalgalandıkça albüm işleri de asılıyordu. Konsantre bir süreçten bu yüzden bahsedemiyorum. 2,5-3 yıla yayılmış bölük pörçük günler, haftalar diyebilirim.

 

Bir yandan da bazı şarkıların hissiyatı arabaya atlayıp yollara düşme fikri veriyor. (Ağustosta Akşamüstü gibi.) Var mı sizin de yollara düşerek, yollardayken kaleme aldığınız şarkılarınız? 
Yolda olmayı çok seviyorum. Hele turnede olmamız gereken bu zamanlarda evde olmamıza üzülüyorum. Yol çok ilham verici bir şey. Bilmediğim yerlerin, evlerin, yaşantıların hayallerini kuruyorum; filmlerini çekiyorum kafamda. Bir sürü his doluyor insanın içine. Yollarda birçok şey düşünür, karalarım. Yaptığım demoları dinleyip nereye varabileceklerine dair kurgular yaparım.

can4

“ALBÜMDE EN MUTLU OLDUĞUM KISIMLARDAN BİRİ NİLİPEK. VE BARTU’NUN VOKALLERİ”

“Güneşsiz/Sular Dar”da iki tanıdık isim görüyoruz: Nilipek. ve Canavar Banavar. Nasıl bir araya geldiniz bu şarkı için, yollarınız nasıl kesişti? 
Canavar ilk plak firmam olan ‘Olmadı Kaçarız’ın kurucusu. Hem ona, hem de grubuna büyük hayranlık duyuyordum. İlk albümüm için bana mesaj atıp görüşmek istediği zaman çok mutlu olmuştum. Nilipek.’le ise hayatımızın dönüm noktalarından biri olan ‘Şen Bakkal Stüdyoları’nı beraber kurduk. Hem albüm süreçlerimiz; hem de yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi uzun bir süre.

Bu şarkının demosunu yaparken nakaratlarda kadın back vokaller olsun istiyordum. Nil’in ben çalışırken stüdyoya uğradığı bir gün çalakalem kayıtlar yaptık ve ikimizin de çok hoşuna gitti. Nil şarkıda yerini o gün bulmuş oldu. Bartu’ya ise benim söylediğim resitatif kısmı söyletmek istiyodum, yaptığım performans beni utandırıyordu. Fakat o sonra kendi yazdığı bambaşka bir fikirle çıkageldi. Başta yadırgasam da sonra çok sevdim yaptığı şeyi ve o ilk yolladığı kaydı şarkıda kullandım. İyi ki dahil oldular şarkıma. Albümde beni en çok mutlu eden kısımlardan birisi, ikisinin kaldıkları bölüm.

 

Şarkılarınızı yazarken kendi hikayelerinizi mi anlatırsınız, yoksa tıpkı bir öykü gibi işin içine “kurgu” kattığınız, gözlem yaptığınız da olur mu? 
Kendi hikayelerimden yola çıkıyorum ama başka yollara girdiğim de oluyor sonrasında. ‘Bahçeden Çocuk Sesi Gelmiyor’da kendimden başladım, sonra başka çocukların hayalini kurdum mesela. O birleşme hoşuma gitti. Orda bana ait olan çocukluk, ‘çocukluk’ fikriyle benden başka bir çatı oluşturmuş oldu. Bu manada kurgu, hayal, gerçeklik şarkılarda harmanlanabiliyorlar. Daha tanımsız olması, daha çok ifade alanı bırakıyor bana.

Şarkı sözü yazmakla şiir yazmak arasında nasıl farklar var sizce? Hangisi daha zor? 
İkisinin de başka zorlukları vardır elbet. Kendimi şiir yazan biri olarak görmediğimden, kendi sürecimden yola çıkamıyorum burada. Ben bazen amaçsızca, bazen de şarkılara malzeme olsun diye karalamalar yapıyorum. Şiir olarak ilgi çekici olmayan bir şey, doğru bir atmosfer ve melodiyle büyülü bir şeye dönüşebiliyor. Bunu gözlemlemek çok zevkli bir şey. Şiir büyüyü tamamen çağrışımlar ve imajlarla yaratmaya çalışıyor, bu bambaşka bir meziyet. Bu yeteneği kendimde görmediğim için bu bende daha çok hayranlık uyandırıyor sanırım. 

01cangungor

“AİLEM MÜZİSYEN OLMAMI İSTEMEDİ”

Bilgi Üniversitesi Müzik bölümünün hayatınızda önemli bir yeri olduğunu söylemiştiniz. Nasıl bir deneyimdi orada olmak, size neler kattı? 
Öncelikle ailemin müzik okumamı ve müzisyen olmamı istemeyişini de hesaba katarsak, okulu burslu kazanmak için ne kadar uğraştığımdan bahsetmek isterim. Yetenek sınavında 6’ncı olup yüzde 75 burslu kazandığım halde; tam burs için tam bir sene daha hazırlık yapmam gerekti. Ama iyi ki de öyle olmuş diyorum şimdi. 

Müzik konusunda -hala daha devam eden- inanılmaz bir iştahım ve merakım vardı o zaman. Birçok farklı alandan, birçok kıymetli hocayla vizyonumu genişletmiş oldum. Kompozisyon, armoni, orkestrasyon, caz tarihi, kayıt, miks, prodüksiyon; hatta bir dönemlik de olsa Türk müziğine kadar birçok dersle müzik algımı zenginleştirebilme şansım oldu. İlham ve heyecan aldığım hem hocalarım, hem çok güzel arkadaşlıklarım oldu. O dört sene olmasaydı şimdiki ben olamazdım buna eminim.

Mabel Matiz, Ceylan Ertem, Nazan Öncel, Göksel gibi isimlerle birlikte aranjör olarak çalıştınız. Yine pek çok isme de davulunuzla eşlik ettiniz. Yerli sahnede başka kimler var beraber çalışmak istediğiniz?
İsim saymaya korkarım, birilerini atlamış olurum diye. Kendimi çok şanslı buluyorum birçok harika ve ilham verici müzisyenle yollarım kesişti. Benzer enerjiler, benzer niyetler birbirlerini zamanla çekiyorlar bence. Burada kendimi zamana teslim ediyorum ve gelecek üretimleri heyecanla bekliyorum.

can gungor

Lisedeyken grubunuz olduğundan bahsetmiştiniz. Kolpa ve Vega gibi gruplarda da davul çaldınız. Grupla beraber çalmak ve solo olarak devam etmek arasında ne gibi farklar var? Bir grup içinde olmayı şimdi de tercih eder misiniz mesela? 
Ortak bir niyetle hareket edebilen ve istikrarlı olan grupları çok şanslı buluyorum. Hatta zaman zaman imreniyorum. İnsan faktörü çok önemli bir şey. Görev dağılımında herkesin en iyi bildiği şeyi, en iyi şekilde icra etmeye çalışması muazzam bir gücün ortaya çıkmasına sebep oluyor. Bu anlamda, çoğunlukla yalnız üretim yapıyor oluşumu eksik bulduğum olur. Ne kadar uğraşsam da kendi kafamın içinden belirli bir mesafeye kadar uzaklaşabilirim. Bu müzikal zenginlik için bir kayıp oluşturuyordur muhtemelen. Adı bir grup adı olmasa da kendi şarkılarımı sahnede canlandırdığım ekiple uzun yıllar devam etmeyi çok isterim. Bülent Ortaçgil’i bu anlamda şanslı bulurum, tabi ekibini de.. Aşağı yukarı aynı kadroyla hem sahnede; hem stüdyoda müthiş üretimler yaptılar. 

“MUTSUZLUĞUN YAZDIRDIĞI DOĞRUDUR”

Hemen her şarkınızda bir yalnızlık, melankolik bir ruh haline rastlıyoruz. Gerçekten de öyle biri misiniz yoksa yazarken mi öyle çıkıyor şarkılar? Hani şu klasik tabiriyle “mutsuzluk yazdırır” sözü, doğru mu sahiden?
Mutsuzluğun yazdırdığı doğrudur. Her şey yolunda giderken kimse sorgulamalar yapmaz, sadece yaşar. Yollar tıkanınca sorular başlar. İnsan hem nedenleri, hem de çareleri bulmaya çalışır. 

Ben kendimi melankolik ya da romantik olarak tanımlayamıyorum. Kendimi sevdiğim ve gerçekleştirebildiğimi hissettiğim zamanlar, hafif ve üretken olduğum zamanlar. Sevgiyi de yaşayarak göstermeyi severim, sözcükler ve yüklenen anlamlar ağırlık yaratır bana göre. İnsanları bir arada tutan şeyin sessizliği nasıl paylaştıkları olduğunu düşünüyorum.

KAPAK YAZISIZ JPEG

2013’ten sonra gerçek anlamda yükselişe geçen yerli alternatif sahneyi nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Hem üretenler, hem dinleyenler olarak çok şanslıyız. İnanılmaz bir üretim ve zenginlik var. Myspace, Soundcloud gibi platformlar sayesinde, münferit sesler olarak kendimizi duyurmayı ve insanlara ulaşmayı başardık. Birçok müzisyen sadece kendi üretimleriyle hayatta kalabilme özgürlüğüne sahip. Müzikteki en önemli unsurlardan biri olan özgünlük yeniden olması gereken konuma geldi. Kendi rengini, kendi sesini bulup, bunu zamanın ruhuyla harmanlayabilenler kitlelerin ilgisini çekebiliyor. Bu durumu hem güzel, hem adil buluyorum.

Eminiz ki uzun süredir stüdyodaydınız, bir de üstüne karantina süreci geldi. Dışarı çıktığınızda ilk ne yapacaksınız, en çok neyi özlediniz?
Dışarıda arkadaşlarımla bir şeyler yapmayı özledim. 2-3 yıldır sosyal hayatım, arkadaşlarımın beni stüdyoda ziyaretlerine kısıtlanmış durumdaydı. Tam ben normalleşecektim ki, dünya anormal bir hal aldı. 

Yaz bitmeden bir akşamüstü çok da kalabalık olmayan bir pub’da arkadaşlarımla takılmayı isterdim ya da hafta içi sahilde piknikli kahvaltılardan ya da Kuzey Ege taraflarındaki kamplardan birinde buz gibi suya atlamak. Çok şey varmış seçemiyorum.

Son olarak, kendinizi nasıl bir sahnede, nerede çalarken hayal ediyorsunuz?
Nerede olduğu çok mühim değil ama line-up’ı sevdiğim gruplardan oluşan bir festivalde, gün batmaya doğru 45-50 dakikalık bir set çalmayı çok isterdim. Yeni albüm şarkıları, eski albüm şarkıları bir arada. İnsanlar kah çimlerde oturmuş, kah sahne önünde heyecanla bizi dinliyorlar. Şu an bu çok güzel bir hayal. Umarım çok çok uzak değildir.