İki sezondur yaz geldi mi öne çıkan lime yeşili kıyafetlerin, buğulu makyajların, kirli saçların ve sutyensiz beyaz atletlerin tek bir açıklaması var: Brat Summer. Bu ikonik görüntülerin merkezindeyse pop müziğin uzun zamandır kıyısında köşesinde dolanan ama artık tam merkezine taht kurmayı başarmış eşsiz bir isim: Charli XCX.
Elbette Charli’nin hikâyesi geçen yaz başlamadı. 14’ünden beri rave partilerinde sahnelere çıkıyor, 2010’ların başından bu yana ise birkaç hitle listelere girse de daha çok başkalarının şarkılarına katkılar sunuyordu. Ancak dağınık, karanlık, deneysel ve ironik ruhu sayesinde çağdaşlarından epey farklı bir işe imza atan Brat albümüyle Charli XCX hem eleştirmenlerden hem de dinleyicilerden büyük ilgi görmeyi başardı ve vitrinlerde hak ettiği yeri aldı. İngiltere’de listelerin zirvesine çıktı, Amerika’da ilk üçe girdi, Grammy’de ise önemli adaylıkları göğüsledi. Üstelik bütün bunlar, Charli’nin “Bu albüm muhtemelen başarısız olacak, hazırım.” dediği bir süreçte yaşandı.
Aslında Brat müzikal bir patlamadan ziyade, yeni bir yaşam tarzını, bir duruşu, hatta yeni bir kuşağın kimlik anlatısını da sahneye taşıdı ve bu bağlamda tartışıldı. Pop müziğin parlak ve ışıltılı görüntüsünün yerine terli ve isyankâr bir enerji teklif etmişti Charli. Bahisler yükselmiş olacak ki o “yeşil”in etkisi hâlâ sürüyor.
Elbette Brat’in elektro-pop’un sınırlarını aşarak bir estetik akıma dönüşmesinde etkili olan hayli kuvvetli sebep var. Ancak özetlemek gerekirse Brat Summer estetiği, bir tür nostalji sevdasıyla 2000’ler modasının dağınıklığını, umursamaz bakışlarını ve modern öznenin kendisine karşı dürüstlüğünü öne çıkarıyor. Sözgelimi selfielerde mükemmel bir netlik aranmıyor bu akımda. Tırnaklar kusurlu, saçlar en az üç gündür yıkanmıyor, sivilce bantları kullanılmıyor… Hiçbir şey “kusursuz” görünmek zorunda değil yani. Hatta tam aksine, “kusur” Brat masalının merkezinde. Glutensiz beslenme, sabah 05:00 meditasyonları ve cam gibi ışıltılı ciltler yerine bulanık, çirkin ama hakiki şeyler. Bu akım, insanı en çiğ ama doğal yerlerinden yakalamak istiyor bir bakıma.
Ve elbette, “yeni kadın”. Güzel olmak zorunda hissetmeyen, düzenli yaşamayı veya kahraman olmayı reddeden ve daha da önemlisi, kendi hayatının sahnesindeyken olanı biteni her yönüyle ortaya koyan, yukarılardan bakmayan, açık bir figür. Bunun bir yansıması olarak “Girl, So Confusing” gibi parçalar, sektörün kadınları arasındaki karmaşık ilişkileri konu alıyor Brat’te. Parçanın remix’i için Lorde ile yapılan iş birliği bu yüzden önemli. Bir zamanlar gerilimli olduğu düşünülen bu ikili, samimi bir parçada buluşup rekabet yerine dayanışma duygusunu pekiştiriyorlar.
Tüm bunlar bir araya geldiğinde Charli XCX’in bu tavrı, sadece bir sanatçının parlaması olarak görülmüyor, görülmemeli. Çünkü Charli XCX’in 2025 Ivor Novello Ödülleri’nde “yılın bestecisi” ödülünü kucaklarken de belirttiği gibi şarkı yazarlığı, sadece teknik bir yeteneğin ötesinde, kişisel bir ifade ve özgünlük meselesi. Onun için bir şarkının “harika” olması, yalnızca melodik veya lirik açıdan iyi olmasından daha fazlasını ifade ediyor. Charli’ye göre bir şarkının başarısı için, kendisine özgü bir kimliği, güçlü bir kültürel bağlamı ve en önemlisi, şarkıcının veya yazarının inancı ile şekillenen bir bütünlüğü olması gerekli. Yani bir şarkının, onu yazan kişinin içsel dünyasını ve tutkusunu yansıtması gerektiğini savunuyor Charli. Burada da en önemli silahın “cesaret” olduğunu vurguluyor. “Korkusuzca yazmak” ve “Kim olduğunu tam anlamıyla yansıtmak” gerektiğini söylüyor. Bu arayış da şarkıların zamanla kültürel bir iz bırakmalarını sağlıyor.
O izler arasında Brat, estetikten kimliğe, kadınlıktan ifade biçimine kadar birçok alanda yaşanan pop devriminin sembolü. Ve anlaşılan Charli XCX, çağının ruhunu her yönüyle açan dürüst bir pencere olarak bu yürüyüşte özgün kalmaya devam edecek.