Deniz Taşar’ın ikinci albümü Pişman Olunmayan Dünler geçtiğimiz haftalarda yayınlandı. Yetenekli sanatçı Dergy’nin sayfalarına konuk oldu. 

Sebla KOÇAN / [email protected]

Şarkı ve söz yazarlığının yanı sıra, tasarım ve görsel sanatlar alanlarında da üretimleri olan müzisyen Deniz Taşar’ın on parmağında on marifet var. Cazla olan hikâyesi Robert Kolej orkestrasında başladı. Dört yıl boyunca orkestranın vokalistliğini yaptı, bir yandan da tiyatro ve müzikallerde oynadı. Yıldız Teknik Üniversitesi İletişim Tasarımı Bölümü’nden onur derecesiyle mezun oldu. ABD ve Portekiz’de aldığı sanat ve iletişim tasarımı eğitimlerinin ardından Deniz Taşar Quartet’i kurdu. 2013 yılında ‘Nardis Genç Caz Vokal Yarışması’nda birincilik, Akbank ‘JAmZZ’de ‘En İyi Yorum’ ödüllerinin sahibi oldu. İKSV Genç Caz Yarışması’nı da kazandı. 2016’da Uykuda Bir Bulut‘u yayınladı. Geçen sene “Onu Ona Ona Onu” ve “Uzaktan” single’larını yayınladı. İlk Türk Netflix yapımı ‘Yarına Tek Bilet’ filmi için yazmış olduğu “The Unfold” isimli parçasını da unutmayalım. İlk kişisel seramik sergisi Otuz’un heyecanını da yaşayan Deniz Taşar’la yeni albümü Pişman Olunmayan Dünler için bir araya geldik.

Pişmanlıklardan ders çıkarmaya ve büyümeye inandığınızı söylüyorsunuz. Ama hepimiz geçmişi düşünür ve pek çok pişmanlığımızı hatırlayıp tırtıklı bıçak gibi kendimize saplar dururuz, bazen geçmişte “loop” eder dururuz. Olduğunuz insanı sevmeyi nasıl başardınız? Kendinizi nasıl özgür bıraktınız?

Sevgi güzel bir hayatın en kıymetli gerekliliği bence. Ve insan sevmeye kendinden başlamalı. Kendisini sevmeyen birinin başka birini gerçek manada sevebileceğinden ve ona gösterildiğinde sevgiyi tanıyabileceğinden emin değilim. Yalnız bir şey ‘yaşamak’ ve her anımıza tanıklık eden, kendimizi ifade edemediğimizde bile bizi anlayan, bilen bir biz varız. Rol yapamayacağımız, her şeyde birlikte olacağımız, bir saniye bile ayrı kalamadığımız, en büyük destekçimiz, en zorlu eleştirmenimiz hep biziz. Geçmişimiz de bu benliğin en büyük parçası. Oradaki her adım, her seçim, her deneyim, maruz bırakıldığımız her durum ve onunla yüzleşmeyi seçtiğimiz haldir kim olduğumuz. Geçmişi değiştiremeyiz, bu çok net, dolayısıyla geleceği ve belki de daha önemlisi bugünü nasıl yaşayacağımız algılarımızla ilintili. Geçmişle ilişkimiz hayata bakışımıza yansır. Bazısı çok ilgili değildir, yaşar ve devam eder.

Ben onlardan değilim, geçmişime çok kafa yorarım. Bu da onunla mutlu bir ilişki kurmam gerekliliğini doğuruyor. Benim bu hayatta başarmak istediğim şey huzurlu ve mutlu bir yaşam sürmek. Bu hisle arama giren şeyleri geçmişten çıkardığım derslerle öğreniyor, kendimi bu konuda hep farkında ve gelişim içerisinde tutmaya çok özen gösteriyorum. İnsan ilişkilerine hassas yaklaşan biriyim, kendime de bu özeni göstermeye çalışıyorum çünkü en başta da dediğim gibi ömrümüz boyunca içinde olacağımızı bildiğimiz tek ilişki kendimizle olandır. Nasıl ki annemizi, babamızı, dostumuzu kırmak istemeyiz, kendimizi de kırmamalı, kendimize de şefkat ve anlayışla yaklaşmalıyız. Tabii ki pişman olunacak kararlar verir herkes, mühim olan bu kararla baş ediş şeklimiz. Olduğumuz insanı sevmek kadar, seveceğimiz bir insan olmak da önemli, önce buna kafa yorup sonra da o sevdiğimiz insanın hayatına ve kararlarına saygı duymakla başlıyor belki bu özgürlük.

Pişman Olunmayan Dünler albümü 5 yıllık bir şarkı biriktirme döneminizden filtrelediğiniz şarkılardan oluşuyor. Seçmesi zor olmadı mı? Aralarında sizin için hikâyesi ayrı bir yerde duran şarkı hangisi?

Aslında pek zor olmadı çünkü başta, bir kısım parçaları zaten bir albümde beraber yer alacakları şekilde hayal etmiştim yazdığımda da ve o şarkılar oluştukça albümün teması ve karşıya geçirmek istediğim his berraklaştı, buradan sonrası çok zevkli bir süreçti. Birçok diğer sanatçı arkadaşım da hemfikir olacaklardır ki her şarkının yeri ayrı ve özeldir. Ama seçmem gerekirse “On Dördünden”i albüme en son eklenen parça olması ve çok belirgin bir durumu anlatması dolayısıyla ayrı bir yere koyabilirim. En basit haliyle bir veda şarkısı diyebileceğimiz, bu sound ve yapı olarak da biraz albümde yerini ayrıştıran parça, hüzünlerden doğabilecek mutluluğu temsil ediyor benim için. Bazen o an için bize zor gelen kararlar veririz hayatta ama içimizden biliriz onun bizim ve belki diğer herkesin de iyiliği için olduğunu. Bu buruk ve girift duygularla baş edebilmek insan olduğumuzu ve zihnin, kalbin ne kadar engin, öngörülü, bağışlayıcı ve güçlü olduğunu fark ettiriyor bana. Bu hisler üzerine düşünmeyi, onları müziğimle tanımlamaya çalışmayı seviyorum. Hepimizi ortak bir yerde buluşturan duygular bunlar.

deniz tasar2

Albümde yer alan “Kirlendik” bambaşka bir ruhu olan, özellikle de vokal anlamında çok cesur bir şarkı… Türkiye’de caz müziğin dinleyicisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Nitelik olarak nasıl olduğunu düşünüyorsunuz, sayıca yeterli buluyor musunuz? Bir sanatçı olarak, “geniş bir kitleye erişir miyim” kaygısı taşıyor musunuz?

Teşekkür ederim, “Kirlendik” üzerine düşünen, onunla bağ kuran dinleyicinin yeri bende bir ayrı oluyor, bunu buradan belirtmek istedim. Bir sanatçı olarak geniş bir kitleye erişir miyim kaygısı hiç taşımıyorum. Sanat bir ifade, bir iletişim kanalı, tabii ki ne kadar çok insanla kurabilirsem diyaloğumu, ben de o kadar beslenirim ama bununla birlikte, bu hiçbir zaman bir amaç olmadı benim için, sanmam ki de olsun. Üretimlerinizin sevilmesi, benimsenmesi harika bir his ama bu organik bir sonuç olacaksa kıymetli, o da olursa olur zaten, bunun için kaygılanmaya gerek yok. Mühim olan sayılar değil kurulan bağ ve üretilen iştir bence.

Ben ne yapıyorsam anlatmak istediklerim, keşfetmek istediklerim, denemek istediklerim olduğu için yapıyorum, bu da zaten içinde bir çeşitlilik barındırıyor ve müziğimin yalnızca caz dinleyicisi için olmadığını düşünüyorum. Bu kadar kişisel ve deneyselliğe açık bir süreçte herkese hitap ediyor olma fikri gerçekçi değil ama insanlarımızı bulmamız ve bu keşif çok zevkli. Benim beklentim, benzer duygularda kesişeceğim yol arkadaşları, ortak bir dil oluşturacağımız o giderek büyüyen bir grup insan, birilerinin aklına bir şey getirmek, zihinlerinde bir yer açmak, kendi yolculuklarına ilham olmak, cesaretlendirmek, yeni bir tanışıklık sunmak, bir kıvılcım…

POD bir caz albümü olarak konumlanıyor ama sound olarak daha rahat dinlenen, alternatife, elektroniğe de göz kırpan tınıları içinde barındıran bir albüm. Müziğinizi kategorize etmeyi tercih eder misiniz? Caz formunun tamamen dışında, mesela tamamen rock ya da “Kutu”da hissini aldığımız üzere rap gibi bir janra üzerine çalışmayı düşünüyor musunuz hiç?

Hepsini düşünüyorum, her an her şeyi yapabilirim. Caz müzik üretmekten ziyade onun içindeki o ruhu benimsiyor, oradan besleniyorum. Tek bir şey değilim ve olamam, sadece kendime sadık kalarak ilgimi çeken her alanda dolaşmak istiyorum. Bunu yaparken zaten hep biriken deneyimim de benimle geleceği için bu birbirinden alakasız yollar gibi değil, hep bir diğeriyle ilişki halinde keşifler ve üretimler şeklinde olacaktır. Yaptıklarım müzikle bile sınırlı kalmazken, bir türle neden sınırlı olsun.

deniz tasar3

POD’un kapak fotoğrafları, çizimleri, videoları gibi görsel dünyası da sizin ellerinizden çıkma. Bildiğimiz kadarıyla TaşarArt adında bir markanız da var ve takı tasarımları da yapıyorsunuz. Görsel sanatlarla olan ilişkiniz ne zaman başladı, biraz anlatır mısınız neler yaptığınızı?

Çocukluğumda başlayan bir ilişki bu. Kendimi ifade edebilmeyi ve bu arayışları hep sevdim. Farklı alanlarda bu yönümü keşfetmeme izin veren bir çocukluğum, ailem ve okul hayatım oldu. Seçimin bana ait olduğu her durumda sanata döndüm yüzümü. Sanat fakültesinde iletişim tasarımı okuduktan sonra kendimi müzikle profesyonel bir ilişki içinde bulduğumda müziğe odaklandım ve hobilerimle mesleğim yer değiştirdi aslında. Son birkaç senedir bir yandan yapmakta olduğum görsel işleri müziğime daha fazla entegre etmek gibi bir niyetim var. Daha önceki işlerimde ve özellikle albüm ve parça kapaklarında ve kliplerde kendini yer yer gösteren bu tarafımı Pişman Olunmayan Dünler’de biraz daha ön plana taşımak istedim.

Hali hazırda dediğiniz gibi TaşarArt diye bir oluşumum var. Burası öncelikli olarak seramik işlerimi paylaştığım bir alandı. Çamur, hayatıma nispeten yeni katılan bir malzeme. 2020 Şubat’ta minik bir sergiyle bu arayış ve yeni başlangıcımı kutlamıştık. Bu alanda ürettiğim işler için fonksiyon atanmış sanat objeleri tanımını kullanıyorum. İstiyorum ki günlük eşyalarımız ve sanat eserleri arasında daha bulanık bir çizgi olsun. Neyin nerede ne şekilde kullanılacağının alıcıya bağlı olduğu – ve böylelikle kullanıcıyı da sürece kısmen davet eden – estetik anlayışımı ve bakış açımı yansıtan, tamamen el yapımı objeler ve onlardan esinlenerek onların bir uzantısı olarak tasarlanan, daha ulaşılabilir – ve giyilebilir olmasıyla da kişiyle yakın temas halinde olan – takılar üretiyorum. Albüm süreciyle birlikte üretimlerim yeni temam altında müziğime de hizmet edecek şekilde yön değiştirdi ve şarkılara eşlik edecek görseller hazırladım. Çekimleri yaparken, mekânda, üzerimde hep bu işleri kullandık ve Şakir Yıldırım da bu dünyayı fotoğrafladı. İçime sinen bir iş oldu, bu tema altında üretmeye devam ediyorum. İfade etmek istediklerimi tüm bu alanlarda eş zamanlı devam ettirmek istiyorum. Giderek görsel ve işitsel bütünlüğün daha da yoğun deneyimlendiği projeler var aklımda.

deniz tasar4

Bir kadın olarak, müzik dünyasında kadınların yeri hakkında ne düşünüyorsunuz?  Kadın müzisyen olmanın avantaj ve dezavantajları neler sizce?

Açıkçası ben bireysel olarak bir avantaj veya dezavantaj yaşamadım ve çok şanslıyım ki yersiz bir durumla da karşılaşmadım. Bu demek değil ki bunlar olmuyor. Bu ülkede, bu düzende kadın olmak yeterince zor, müzik ve sanat biraz da bunun için var. Kişisel bir yerden baktığımda diyebileceğim şey şu olur: Kendi hikayesini anlatan, liderlik eden, yeri geldiğinde başkalarının sesi olan, dik duran, birbirinden ilham ve güç alan, birbirine ışık tutan bu kadar güzel ve çok kadın sanatçı arkadaşımla aynı dönemde iş üretiyor olmaktan gurur ve mutluluk duyuyorum.

Diğer sanat dallarıyla paralel bir şekilde, müzik de yapabiliyor olmanın size katkıları neler oldu? Müziğin sizi özgürleştirdiğini, iyileştirdiğini düşünüyor musunuz?

Kesinlikle düşünüyorum. Benim en büyük terapim bu dışavurumlarım. Dünyayla baş etme şeklim, kendimi keşfetme yolum sanat. Malzemelerim ruh hallerime, o an hangi ben olduğuma göre değişiyor, bunu bu şekilde yaşayabiliyor olmak müthiş bir özgürlük, bu oyun alanı bence benim hayattaki en büyük şansım. Her bir dal bir diğerini besleyen bir damar gibi. Her bir eskiz, söz, hareket bir sesleniş kendime. Müzik de bunun belki de en coşkuyla yaşayabildiğim hali. Müzik birçok şey çünkü. Müzik, tek başına saatlerce düşünmek, yazmak. Müzik, olmayan şarkıları kendine mırıldanmak. Müzik, arkadaşlarınla bir araya gelip kafa patlatmak, sohbet etmek, çok gülmek. Müzik, kocaman bir proje yürütmek. Müzik, tanımadıklarına ‘seni’ hissettirmek. Müzik, hikâyeler anlatmak. Müzik, birbirini dinlemek. Müzik, dünyaya bir iz bırakmak. Ve müzik insanların karşısına geçip ‘bu benim’ diyebilmek, doya doya, özgürce, en sevdiklerinle, yan yana ve anda kalarak. Müzik, kendini bırakmak, kendini kaybetmek ve kendini bulmak eş zamanda.

deniz tasar1

KISA KISA

●  Gardrobumda en sevdiğim parça herhangi bir Hard Rock Cafe tişörtüm olabilir, özellikle de Bangkok’tan aldığım, bıraksalar hep onu giyerim.

●  Sön dönemde takılı kaldığım albüm Max Richter’ın Recomposed By Max Richter: Vivaldi, The Four Seasons’ı.

●  Eğer 18 yaşımdaki halimle karşılaşsam ona söyleyeceğim ilk şey şu olurdu: Ee anlat ne var, ne yok…

●  Birlikte çalışmak için kapısında bile yatardım dediğim bir müzisyen yok, benimle birlikte çalışmak isteyen herkese de kapım açık.

●  Gözümü kapattığımda kendimi en mutlu hissettiğim sahne şöyle bir şey: Denizdeyim.

●  Günün en sevdiğim saatleri gece herkes uyuyunca başlıyor. İşte o zaman daha çok üretiyorum.

●  Son dönemde izlediğim ve beni çok etkileyen film bir iki gün önce izlediğim Mustang. Hele ki şu sahnesi: Üç kız kardeş sofrada. Abla, fısıldayarak küçük kız kardeşleri güldürüyor. İzlemesi zor bir sahneydi. Aynı anda bu kadar gerilip bir yandan gülümseyebilmenin huzursuz edici ve çaresiz bir tarafı vardı. Çocuksuluk ve başkaldırı. Son damla. O masada gibiydim izlerken. Bende derin bir iz bıraktı.