Eren Alıcı, nam-ı diğer Evdeki Saat birçoğumuzun hayatına 2020’de ‘Uzunlar’ ile giriş yaptı ve o günden bu yana Türkçe alternatif sahnenin en üretken ve yaratıcı isimlerinden biri haline geldi. Elektronik altyapılarla kendisinden duymaya alışık olduğumuz yerel tınılar ve melankolik sözleri harmanlayan yeni albümü “Huzursuzluğun Meyvesi”ni geçtiğimiz günlerde bizlerle buluşturan Evdeki Saat ile müzikal yolculuğundaki dönüm noktaları, sosyal medya persona’ları ve değişen halet-i ruhiyelerimiz üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Erhan BİLEN / [email protected]
‘Uzunlar’dan bu yana geçirdiğin değişimi ve dönüşümü nasıl değerlendiriyorsun? Evdeki Saat’te neler aynı kaldı, neler değişti?
‘Uzunlar’ı hayatımın bir bölümünün en büyük deneyimi olarak görüyorum. Sadece Evdeki Saat’in değil, şahsımın gelişimi açısından da büyük bir etki yarattı. Sevindim, coştum, geçmişten öc alma hissini yaşadım, kibirlendim, sıkıldım, korktum, tiksindim, mütevazileştim ve sonunda dengeye çok yaklaştım. Yani umarım yaklaşmışımdır. En azından öyle hissediyorum.
Yeni albümündeki ‘Adana Köprü Başı’ ilk cover çalışman olma özelliğini taşıyor. Bu parçayı cover’lama fikri nasıl ortaya çıktı?
O dönemde Toro Müzik ekibi “Selahattin Sarıkaya Şarkıları” isimli bir albüm yapacaklarını ve bu albümde bizi de görmek istediklerini söylediler. Her biri değerli birçok seçenek arasından en çok ilgimi çeken ‘Adana Köprü Başı’ oldu. Bu parçayı birkaç türü harmanlayarak insanlara sunabileceğimi hayal ettim. Sonrasında da ortaya böyle füzyon bir çalışma çıktı. Arada kendim de açıp dinliyorum evde.
Sosyal medyayı oldukça aktif kullanan sanatçılardan birisin. Yeni albümün ismi de bir tweet’ten ilham alıyor. Sosyal medya persona’n, Eren Alıcı ve Evdeki Saat arasında nasıl bir ilişki var?
Sosyal medyanın çok daha masum bir alan olduğu dönemlerde çok güzel içeriklerle karşılaştım. Cihat Akbel’in malum tweetiyle de o dönemde tanıştım. Bir dönem Vine kullandım ve orada güzel bir kitleye ulaştım sanırım. Onun dışında Twitter, Instagram ve diğer sosyal mecralarda da aktif olmayı seven biriydim son dönemlere kadar. Yalnız bu tür medium’larda absürt tarafımı abartarak yansıtmayı sevdim hep. İnsanlar da çok aktif olduğumda bazen mental problemlerim olduğunu düşündü. Evet herkes kadar mental problemlerim var fakat gerçek olmayı da seviyorum. Kabul edelim hepimiz aslında deli ve özgür olmayı seviyoruz fakat ben de dahil hepimiz yargılanmaktan korkuyoruz. Son zamanlarda Twitter herkesin içindeki tüm negatifi, Instagram ise olmak istediği persona’yı haklı olarak kustuğu bir mecraya dönüştü. Ben de içimdeki saçmalıkları dışa vurarak bu insanlardan birine dönüşüyorum sanırım. Çok da umrumda değil. Takılıyorum işte. O anki hislerim bana ne diyorsa onu yapıyorum.
Stüdyodan veya üretim sürecinden kesitleri de sıklıkla bizlerle paylaşıyorsun. Yaratıcı süreç nasıl ilerliyor senin için?
İnsanlar fark etmese de her seferinde kılı kırk yarıyorum. Ekiple de kılı kırk yarıyoruz. Ortaya çıkardığım herhangi bir şeye 10 sene sonra dönüp baktığımda yüzümde utanç ifadesi oluşmaması için elimden geleni yapıyorum. Utanç kelimesi benim için burada o parçanın iyiliği veya kötülüğüyle alakalı değil, o parçayla daha iyiye gitmek için ne kadar çaba sarf ettiğimle alakalı. Çünkü her parçanın bir görevi var aslında. Hepsinin ortak görevi ise bir öncekinden daha iyi olmak. İnsanları vasatlığa hapseden biri olmaktansa her şeyin daha geç olmasını tercih ederim. Onun dışında değişik oyuncaklar almayı seviyorum. Bütçem elverdiğince yeni enstrümanlar, yeni plug-in’ler, yeni sound’lar eklemeye çalışıyorum müziğime. Bireysel tatlarınızla insanların zevklerini harmanlamak zor. Zoru seviyorum.
“Üçüncü yeniler” içerisinde kendini nerede konumlandırıyorsun? Sürekli dönüşen günümüz alternatif müzik sahnesine dair memnun olmadığın, seni rahatsız eden şeyler var mı?
Üçüncü yeniler kavramı sevdiğimiz eski bir dostumuzdur. İnsanlar henüz yeni yeni alışmaya başlamış olsa da on yıllık bir mazisi var aslında. Tabi ki “üçüncü yeniler”in birçoğuyla arkadaşlığımız, dostluğumuz en azından tanışıklığımız var. Her biri ayrı bir persona ve hepsiyle vakit geçirmeyi ayrı ayrı seviyorum. Eleştirdiğim konular var tabii. İnsan doğal olarak bu acımasız piyasanın içinde bir komün oluşturmak istiyor. Ne de güzel yapıyor bu komünü oluşturarak. Sadece bazen o kadar odaklanıyoruz ki bu komünümüze, ben de dahil dış dünyada ne oluyor unutuyoruz. Sanırım biraz daha kendi karakterimizi koruyarak dış dünyaya açılmalıyız. Bu ülkede köprü görevi görebilecek insanlarız çünkü ve bu ülkenin köprülere ihtiyacı var.
“O olmasaydı ben bugün bu noktada değildim” dediğin biri var mı? Şarkılarını ilk kimler dinliyor, kimlerden destek alıyorsun?
Hayatımda bana iyi veya kötü herhangi bir etkisi olan herkes iyi ki girmiş hayatıma. Herkese her şey için teşekkür ederim. Şarkılarımı son zamanlarda çok yakınımdaki birkaç kişi ve ekip arkadaşlarım dışında kimseye dinletmiyorum. Yorum almayı seviyorum ama insanların objektif bir şekilde yorumlayabildiklerini düşünmüyorum, ki zaten müzikte objektiflik nedir ki?
Müzikal anlamda en büyük hayalin nedir?
Hayalimi mekansal olarak iki video özetliyor. Onları örnek verebilirim sanırım. Birincisi FKJ’nin ‘Ylang Ylang’ EP videosundaki mekan, ikincisi ise Tame Impala’nın “Currents” tanıtım videosundaki ortam. Gel gelelim her şeyden önemlisi temel kaygılarımdan arınmış bir şekilde müzik yapabilmek. Yani huzurlu ve kafam rahat bir şekilde, beni kovalayan bir şey olmadığını bilerek insanlardan uzak bir yerde, sevdiklerimle birlikte pür müzik yapabilmek. Gerçekliğimin bu aşamaya geldiği günleri iple çekiyorum. Bunların dışında müziğini sevdiğim global insanlarla ortak çalışmalar yapabilmek de çok istediğim şeylerden biri.
Bonus olarak Dua Lipa’yı çok beğeniyorum dilerse prodüksiyonunu herhangi bir ücret almadan üstlenebilirim. Buradan kendisine selamlarımı yolluyorum.
Spotify’da “Hüzünlü Mix”, “Sakin Mix”, “Chill Mix” gibi birçok listenin kapağına konuk oldun:) Sen yaptığın müziğin duygusunu, tonunu ve bunlar arasındaki dengeyi nasıl tanımlarsın?
Özellikle günümüz şartları bir günü tek bir duyguyla bitirmemize izin vermiyor maalesef. Mesela ben bir gün çok hüzünlü olmak istiyorum (en ihtimal dahilindeki his bu), öteki günümü tamamen sakin geçirmek istiyorum (imkansız), bir sonrakini ise tamamen chill geçirmek istiyorum (zor). Günümüz iklimi duygusal anlamda stabil olmamızı engelliyor. Bu sebeple hepsini birkaç saat içinde tadımlayabiliyoruz. Frekans çok fena, bir yukarıda bir aşağıda. Bu da müziğimize yansıyor doğal olarak.
Bundan sonrası için Evdeki Saat dinleyicilerini neler bekliyor?
Bayağı şarkı var ceplerimde. Yenilerini de yazmaya devam ediyorum. Sanırım yakın zamanda albüm formatında bir şey çıkmayız. Yine tekli veya ikili üçlü şekilde EP’ler ile ilerleyeceğiz diye düşünüyorum. Zaman ne gösterir bilemeyiz fakat sürekli bir paylaşım hali olacak gibi duruyor.