Bir zamanlar bir grubu sevmek sadece müziğini dinlemek değildi; bir topluluğun parçası olmanın şifresiydi. Forumlarda nick’lerimizle, Tumblr’da yapılan paylaşımlarla, Wattpad’de yazdığımız fanfiction’larla büyüdük. Fan olmak, sadece sevdiğini tüketmek değil, onu dönüştürmek, üretmek ve bununla bir yere ait olmaktı.
Bugün hâlâ “fan”lık var, ama artık bu ifade biçimi için başka bir dil kullanılıyor. Daha kişisel, daha görsel, daha “aesthetic” bir ifade biçimi bu. Mesela bir Arctic Monkeys tişörtü giymekle TikTok’ta Sabrina Carpenter’ın bir şarkısına akım videosu çekmek arasında ciddi bir jenerasyon farkı var. Ama temelde bu karşılaştırma bize tek bir şey söylüyor: Sanatçıyı sevme biçimi değişiyor.
Eskiden fandom’lar sadece bir diziye ya da müzik grubuna hayranlık değildi. Ortak bir dilin, sembollerin, ritüellerin ve aidiyet duygusunun etrafında şekillenen dijital kabilelerdi. Fan olmak, anonim kalabalıkların arasında kendi kimliğini yaratmanın ve görünür olmanın bir yoluydu. Favori dizimizin yeni bölümü sonrası yapılan forum tartışmaları, YouTube’daki albüm reaksiyonları, her biri bu üretkenliği besliyordu. Hangi konser tişörtü giyilmiş, ilk albüm ne kadar içselleştirilmiş, kim röportajlara ne kadar hâkim… Bunların hepsi “gerçek fan” ile “yüzeysel dinleyici” arasındaki sınırı çizen şeylerdi. Fiziksel objeler –CD’ler, fanzinler, posterler, turne tişörtleri– hayranlığın somut kanıtıydı. En sevdiğin grubun tişörtü sadece bir merch değil, sokakta yürürken “biz aynı kabiledeniz” demenin yoluydu. Fandom, hem özel bir dil, hem de kamusal bir duruştu.
Şimdi mi? Bu çok katmanlı yapı biraz silinmiş ve yerini daha hızlı, daha geçici, daha yüzeysel bir şeye bırakmış gibi. Artık fan olmak, bir topluluğa ait olmaktan çok, trend olan içeriği hızlıca tüketip göz önünde olmakla ilgili. TikTok jenerasyonu için hayranlık, bir şeye bağlanmak değil, algoritmanın sunduğunu tüketip geçmekle ilgili. Bu geçicilik içinde de ne kolektif hafıza oluşuyor, ne de o eski “biz” hissi. Sadece içerikler ve kısa süreli ilgiler var.
Bugün hayranlık daha çok bireysel imajın bir parçası. İnsanlar bir sanatçıyı gerçekten sevdikleri için değil, o sanatçının estetiği kendi dijital vitrinlerine uyduğu için içerik üretiyor ve tüketiyor. Spotify Wrapped’te “cool” görünmek için belli isimler dinleniyor, viral olmuş şarkıların yalnızca o meşhur 5 saniyeleri kullanılıyor. Hayranlık artık bir iç bağ değil, bir vitrin yerleştirme işi. “Ben bu zevke sahibim” deme biçimi. Ve bu da fanlığı daha geçici, daha yalnız, daha performatif hale getiriyor. Artık hoşuna giden bir şarkıyı estetik bir videoya koymak oldukça yetiyor. O müziğin arka planı, kültürü, estetik evreni çoğu zaman es geçiliyor. Birkaç gün o sanatçıya alan açılıyor, sonra sıradaki mikro-trende geçiliyor.
Fandom’un topluluk hissini yitirmesi, her şeyi kaybettiğimiz anlamına gelmiyor. Sadece eskiden forumlarda, fan sayfalarında ya da konser kuyruklarında kurulan o bağlar artık başka platformlara taşındı ve başka biçimler aldı. TikTok’ta bir şarkının 5 saniyelik bir kısmıyla yapılan edit’ler, Twitter’da başlatılan tag kampanyaları, Instagram Reels’lerde paylaşılan kolektif tepkiler… Bunlar, yeni neslin duygulanma biçiminin dijital karşılıkları. Elbette bu yeni formlar, geçmişin yoğunluk ve derinliğini her zaman taşıyamıyor. Ama bugün de bir albüm çıktığında global olarak aynı anda heyecanlanan binlerce insan var. Yine saat farkıyla beklenen canlı yayınlar, yeni klip çıktığında yapılan “first reaction” videoları, sanatçının görsel dünyasına entegre olma arzusu… Bunların hepsi hâlâ bir tür fanlık. Sadece artık daha görsel, daha hızlı, daha bireysel ama bir o kadar da yaratıcı. Fandom, artık duvarlara poster asmakla değil, dijital alanda yerini belli etmekle ilgili. Ve bu da başka bir tür aidiyet dili yaratıyor.