İnceleme

Z kuşağının rock kahramanı: Geese & Cameron Winter

2025’e damga vuran gruplardan Geese, nasıl ve neden Z kuşağının sesine dönüştü? Gelin bir bakalım.
Ant Arın Şermet - 21 Aralık 2025
post image

Lise yıllarında tanışmış dört arkadaşın beraber müzik yapma isteği coğrafya fark etmeksizin karşılaşılan bir durum. O gruplar kurulur, sonra fikir ayrılıkları yaşanır. Lisede öyle ya da böyle bir şekilde grup devam etse de sıra üniversiteye geldiğinde herkes kendi yoluna gider. 2002 doğumlu dört arkadaşın 2016 yılında Brooklyn’de kurduğu Geese, bu durumun istisnası. Müzisyen bir babanın oğlu olan ve asosyalliği sebebiyle kendini müziğin yanı sıra edebiyata, şiire veren Cameron Winter’ın başını çektiği Geese, Z kuşağının rock müzikle mesafelendiği bir dönemde bu kuşağın içinden çıktı. Hatta çıkmakla kalmayıp bu sene yayınladıkları “Getting Killed” ile kendi neslinin sesini duyurmayı başaran bir rock kahramanına dönüştü. Aslında bu dönüşüm pek de tahmin edilebilir bir şekilde olmadı. Grup elemanları bile “Getting Killed”ın böylesi bir sıçrama yaşatacağını sanmıyordu ama bir noktada Cameron Winter’ın solo albümünün yakaladığı rüzgâr ile Geese’in başyapıtı birleşti, sonrası buluşma sebebimiz. Ancak öncelikle bu maceranın köklerine inmek lazım.

Garajdan çıkış

Geese için yolculuk 14 gibi küçük bir yaşta başlasa da ilk albümlerini sadece iki senede çıkardılar. Dörtlünün yakaladığı uyum ve davulcuları Max Bassin’in evindeki garajda yaratılan stüdyo ortamı önce ilk albümü, sonrasında da pandemi döneminde grubun asıl duyulmasını sağlayan “Projector”ı yapmalarını sağladı. Bu dönemde sadece müzisyenliklerini geliştirmeye ve her fırsatta şarkı yapmaya çalışan grup elemanlarının farklı etnik ve ekonomik sınıflardan gelmesi, Brooklyn gibi karmaşık bir bölgeyle harmanlandı. Bu sayede de sadece alternatif rock yapan gençlerin ötesine geçtiler. “Projector”ın mix’i dışında her şeyini kendi başına yapan gruba mix noktasında yaşayan bir efsane katıldı. Modern post-punk sound’unu yaratan isimlerin başında gelen Dan Carey, “Projector”ın başarısında önemli bir rol oynadı. 2021’in beğenilen albümlerinden biri olsalar da 2023 tarihli “3D Country”, grubun global anlamda da tanınmasını sağladı. Bizim de bu albüm döneminde röportaj yapma şansına eriştiğimiz grup, ilk albümün karanlık tınılarını bırakmış; daha özgün ve çok sesli bir albüm yaratmıştı. Bu noktada sound’ları kadar Cameron Winter’ın şarkı yazarlığı da oturuyordu. Absürt mizahtan ve gündelik hayattaki olaylardan aldığı ilhamı, edebiyat sevgisiyle harmanlayan Winter, grubun da bağlı bulunduğu Partisan Records ile bir kayıt yapmaya karar verdi. Bu kayıt sadece Cameron Winter’ın değil, Geese’in yüz binlerce hayranının da hayatını değiştirecekti.

Kendi neslinin sesi olmak

Cameron Winter’ın şarkı yazarlığı ve özellikle şarkı söyleme tarzı, pek de dinleyici dostu değil. Fazlasıyla kendine özgü bir sese ve yoruma sahip Winter, Leonard Cohen, Tom Waits gibi singer/songwriter’lara olan hayranlığını sadece ifadeye dökmüyor; aynı zamanda bunu kendi müziğine entegre ediyor. Şarkı sözlerini bir hikâye olarak ele almaya çalışsak, nakaratlarda tekrarlar ve duyguyu dinleyiciye geçirecek çığlıklarını sık sık kullanırken nakarat haricindeki kısımlarda sanki John Cheever öyküsü okuyormuş gibi hissediyoruz. Amerikan edebiyatından aldığı ifade gücünü, 23 gibi genç bir yaşta üslubuyla harmanlaması da işin rengini değiştiriyor. 2024 yılının aralık ayında bir anda çıkan “Heavy Metal”, tüm bu bahsettiklerimizi sadece 44 dakikada neticelendiriyordu. Albümün tamamını tek başına çalan, söyleyen ve kaydeden Cameron Winter, “Kendimi ifade edebilmem için çok fazla sese ihtiyacım yok, hikâyeye ihtiyacım var.” demişti, verdiği bir röportajda. “Heavy Metal” albümünde davul kullanımı olmadığını, tamamının piyano ve azami seviyede gitarla kaydedildiğini de eklediğimizde “Az, çoktur.” diyor adeta müzisyen. Geçtiğimiz hafta Carnagie Hall’da verdiği konseri filme çeken ismin Paul Thomas Anderson olduğunu da söylememiz lazım ki multidisipliner bir şekilde büyük bir Cameron Winter dönemi yaklaştığını anlayalım.

İşte Cameron Winter’ın ilk solo albümündeki şarkıların saf gücü, Geese’i daha da cesaretlendirdi. Grup üyelerinden Dominic DiGesu ile yaptığım röportajda bu albümün grupta nasıl karşılandığını sormuş ve şu cevabı almıştım:

“Cameron’ın solo albümü hepimizi sanki Geese albümü yapmışız gibi heyecanlandırdı. Çünkü o hem harika bir söz yazarı hem de solo kariyerine böylesine güçlü bir başlangıç yapan, grupla neler yapmaz diye motive olduk. İşin içinde gerçek arkadaşlık olmayan ‘profesyonel’ gruplarda biri solo albüm çıkardığında gerginlik çıkar. Buna çevremizde de şahit oluyoruz. Çünkü solist gruptan ayrılır ve grup dağılır. Ancak bizim için Cameron’ın kendi adıyla da var olmayı başarması, Geese ile çok daha cesur adımlar atma zamanımızın geldiğini gösterdi.”

Geese hakikaten de Dominic’in dediği gibi harekete geçti ve Cameron Winter, tek başına yapabildiği şeyi grup arkadaşlarının yeteneğiyle birleştirince ortaya yılın albümlerinden biri, birçok mecraya göre de birincisi çıktı. “Getting Killed”, Patti Smith, Jonny Lyndon, Nick Cave gibi efsanelerin takdirini kazansa da asıl gücünü dönemdaşlarından aldı. 2002’de doğan dört kişinin grubu olan Geese, kendi sesini ararken neslinin sesini buldu. TikTok, Instagram, YouTube vb platformların tamamında büyük bir sevgiye mazhar oldular. Nigel Godrich imzalı From the Basement’a katıldılar ve “Getting Killed” albümündeki pustan arınınca müzikseverler olarak şarkıların daha da güçlendiğini duyduk. Ancak bir yandan Geese’i, Geese yapan şeylerin başında o pus bulunuyor.

Sonraki adım

Büyük sıçramasını yaşamış her gruba sorulan o soruyla muhatap olmaya başladı Geese: Sonraki adım ne olacak?

Geese elemanları da plak şirketi de bu sorunun cevabını bilmiyor. Çünkü birçok grubun aksine Geese, planlayarak gelmedi buraya. Evet, ellerinden gelenin fazlasını yaptılar her zaman. Grupta Cameron Winter gibi bir süper yetenek var. Şarkı yazmanın ve başarıya ulaşmanın formülleştirilmeye çalışıldığı, her şeyin anında tüketilmesi gerektiğinin dayatıldığı bir dönemde sakin ve sade şarkılarla var oldular. “Getting Killed” albümünde yer alan ‘Trinidad’ ya da ‘Au Pays du Cocaine’, 2025 müziğinde sansasyon yaratmaması gereken normallikte şarkılar. Ya da Cameron’ın solo albümü “Heavy Metal”den ‘Nausicaä (Love Will Be Revealed)’ veya ‘Love Takes Miles’… İşte Geese’in ve Cameron Winter’ın tılsımı tam da burada anlaşılıyor. Her şeyin dayatıldığı ve tüketimin normalleştirildiği dönemde kendi istediklerini yapabilme cesaretine sahipler. ‘Farklı’ olarak tanımlanan Z kuşağının aradığı şey de bu. Kendilerinden olanı görüp kucakladılar. Böylelikle 2025’in ve bu on yılın en büyük müzik olaylarından birine dönüştürdüler Geese’i birkaç ay içinde. O yüzden Geese’in sonraki adımının ne olacağını tahmin etmek imkânsız. Ama her ne olursa olsun özgün kalacaklarını bilmek, bir müziksever için büyük keyif. Bir sosyal medya platformunun yaptığı harika paylaşımdaki cümleyle yazıyı bitirmek durumu özetlemeye yetecek:

Brat summer is over, now it’s Cameron Winter. (Brat yazı bitti, şimdi Cameron kışı zamanı)

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans