Ana SayfaMüzikHakan Kurşun’un müziğiyle nefesi, benliği ve seslerin doğasını keşfetmek

Hakan Kurşun’un müziğiyle nefesi, benliği ve seslerin doğasını keşfetmek

“Bir şarkı, ele geçirdiği bedenlerden farklı olarak zaman mekân içinde sabitlenmiş değildir. Şarkı geçmiş tecrübeleri anlatır. Söylendiğinde şimdiyi doldurur. Hikayeler de aynı şeyi yapar. Ama şarkıların sadece onlara has bir başka boyutu vardır. Şarkı şimdiyi doldururken bir taraftan da gelecekteki bir dinleyen kulağa ulaşmayı umut eder. İleri uzanır, uzanır, uzanır. Bu umut ısrarcı olmasa, bence şarkılar var olamazlar. Şarkılar ileriye uzanır.”

Ant Arın Şermet

John Berger’in “Hoşbeş” adlı kitabında yer alan yukardaki alıntı müziğe karşı bakış açımın temelini oluşturan dayanak dersem yalan söylemiş olmam. Müziği sevme ve tüketme şekillerimiz elbette değişiklik gösterecek olsa da temelinde her tınıya, her farklılığa açık olmak gerektiği kanısındayım. Hakan Kurşun da yaratıcılığını, deneyselliğinde bulan bir müzik insanı. Sadece bir müzisyen demek adil olmaz çünkü İTÜ MİAM’da dersler veren, birçok sanatçıya prodüktörlük de yapmış biri. Eylül ayı içinde “Trilogie” ve ‘Regeneration’ besteleriyle dinleyicileriyle buluşurken yeni besteleri de yolda. Neyse, daha da lafı uzatmadan sizleri Hakan Kurşun’la baş başa bırakıp keyifli okumalar diliyorum.

2023 sizin için hareketli geçiyor. 10 gün önce müzik araştırmacısı Petra Nachtmanova ile 3 dilde 3 şarkıdan oluşan “Trilogie”yi çıkardınız. İlk önce “Trilogie” fikrinin nasıl ortaya çıktığını ve Petra Nachtmanova ile yollarınızın nasıl kesiştiğini öğrenmek isterim.

Bizi sağ olsun Tarabya Kültür Akademisi tanıştırdı. Petra misafir sanatçı olarak burada çalışmalar yürütüyordu. 90’lı yılların ilk yarısında Varşova’da yaşadım. O sayede Lehçe öğrendim. Almanya doğumlu olduğum için de Almancam var. Petra’nın da anne tarafı Polonyalı ve ileri derecede iyi Türkçe konuşuyor. Bu nedenlerden dolayı aramızda Lehçe, Almanca, Türkçe ve İngilizce lisanlarını karıştırarak konuşuyorduk. O esnada yaşadığımız lisanlar çerçevesinde. ”Trilogie” fikri gelişti. Önce Lehçe’yi yazdık, ardından Türkçe’yi ve Almanca’yı.

Trilogie”de dikkatimi çeken bir nokta oldu. Lehçe “Moje Slowa” ve Almanca “Feuer Überall”da fazlasıyla yöresel tanımlanabilecek tınılar duyulurken Türkçe olan “İçimdeki Ateş”te bunu duymuyoruz. Sizin müziğinizden alışkın olduğumuz deneysel tınılar daha fazla yer alıyor. Bu bilinçli bir hamle miydi? Yoksa siz farkında olmadan böyle mi gelişti?

Aynı besteyi üç farklı lisanda hazırlamak istemiştik ve üç farklı düzenleme yapmak istedik. Lehçe ilk kayıdımızdı, onu sade tuttuk. İçindeki ateş ikinci çalışmamızdı. Elektronik nefesli çalgılarında Petra’nın eşi Ceyhun Kaya bize katıldı. Feuer Überall (Her yer yangın yeri) versiyonunda elektronik ses dokularını ve vurmalı çalgıları ekledik. Bilinçli bir hamleydi.

44 dakikalık bir beste ‘Regeneration’. Tek bir şarkının içinde birçok ruh hali, gözlem fırsatı ve işitsel deneyimler sunuyorsunuz dinleyicinize. Sadece insanların değil, doğanın da kendini yenilemeye, sakin kalmaya ve yeniden doğmaya hakkı var. Rejenerasyon kelimesi de bu durumu tanımlıyor. Sizden rejenerasyon ve bestenizin teması hakkında bilgi almak isterim.

Çok teşekkür ederim. Birkaç yıldan beri müziksel hız konusunu düşünüyorum. Daha da yavaşlamak istiyordum. Yavaşladıkça seslerin arasında yeni alanlar açılıyordu. Doğuşkanların pırıltıları duyuluyordu, tepkilerine göre çalmaya başladım. Zamanı açtıkça seslerin büyümeye başladığını hissediyordum. Geçen yaz nöron salınımı ve psikodinamik konuları hakkında okumalar yaptım. Madur Dağı’nın yamaçlarında zaman geçirince hepsi sesler şeklinde bir bütünlük oluşturmaya başladı. Temelde bilinçaltı, ego, süperego, uykuya hazırlık, odaklanma ve uyku temaları var. Besteleme döneminde zaman zaman ister istemez elektro akustik bir senfoni formu da hayal ediyordum. Zamanı açmak için yenilenme ihtiyacı hissediyordum.

Evet doğanın yenilenmesi de muazzam bir konu. Gezegen bilimciler bu hale tahminen 4.6 milyar yılda gelindiğini düşünüyorlar. Bu süreçte neler olmuş neler ve tahminen son 28 bin yılda bizim metabolizmalar bu son şeklini almış. Bizler bu 28 bin yılda geliştirilmiş olan ve bundan sonra geliştirilecek olan tüm teknolojilerin doğa üzerindeki etkisinin sorumluluğunu taşıyoruz. Özellikle son yüzyılda teknoloji ve nüfus artışı tümüyle yeni dinamiklere neden oldu. Bence yeniden doğayla birlikte gelişmeyi öğrenmek için yenilenmeliyiz.

Rejenerasyon’da bu nedenle bazı bölümlerde müziksel ve doğa kaynaklı seslerin uyum içinde ilerlemelerini hayal ettim.

Katılır mısınız bilmem ama bugüne kadarki işlerinizi de incelediğimde özellikle ‘Regeneration’da, yer yer Jean Michel-Jarre, Brian Eno ve az da olsa Stars of the Lid gibi isimlerin avangard yaklaşımlarına yakınsayan noktalarınızı fark ettim. Sadece bu besteniz özelinde değil genel olarak müziğe yaklaşımınıza etkisi olan birkaç ismi öğrenmek güzel olur.

Tabii, Jean Michel Jarre “Oxygene” albümü çıktığı yıl 9 yaşındaydım. Bizim kasabada bir plak mağazası vardı. Vitrininde “Oxygene” kapağanı görüp bizimkilerden istemiştim. O zamandan beri hayranlıkla dinliyorum. Sadece “Oxygene” ve “Equinox”u. O zaman Jarre ile birlikte Tomita, Kraftwerk ve Klaus Schulze vardı. Almanya’da yaşıyorduk. Genesis ve Pink Floyd çok ünlüydü. Evde klasik müzik çalardı. The Police yeni çıkmıştı. Led Zeppelin, Deep Purple, Nina Hagen, Santana ve Janis Joplin konuşuyorduk. Woodstock konserinin kayıtları popüler olmuştu. Herbie Hancock’un “Spider” parçasını ilk duyduğumda muazzam hissetmiştim. Sonra Miles Davis, Oregon, Keith Jarrett, Red Hot Chili Peppers eklendi. Burada gençken Mazhar Fuat Özkan, Bülent Ortaçgil ve Fikret Kızılok dinlemeye başladım. Arkadaşlarımla müzik yapardık. Onların da etkisi büyüktür. Birkaç sene önce de Hamiyet Yüceses’i duydum. İnanılmazdı.

Bir de henüz yayınlanmayan ancak merakla beklediğimiz “Nefes Dürtüsü”ne değinmek istiyorum. Yanlış biliyor olabilirim, öyleysem lütfen düzeltin ancak nefes dürtüsü, ritim sayarken kullanılan müzikal bir terim. Lakin bu terimden bağımsız olarak müziğinizi düşündüğümde bir nefes alma, yaşama dürtüsü düşüncesi zihnimde. Siz “Nefes Dürtüsü”nü bekleyen dinleyicilerinize bu şarkıyı nasıl tanımlarsınız?

Nefes dürtüsü ile aslında otonom sinir sisteminin solunum işlevine bir müzik yazmak istedim. Nefes, hareket ve zaman arasındaki ilişkiyi sorguluyordum. Parça için 10/8’ilk bir ölçü seçtim. Bir gün bedenim benimle iletişim halinde olmasına rağmen onu duymak istemediğimi ve önemsemediğimi fark ettim. Tekrarlanmaması için nefes teknikleri çalıştım. Gerisi sürpriz olsun. Ama şunu da ekleyeyim, otonom sinir sisteminin diğer işlevlerine de müzikler hazırlamayı planlıyorum.

Regeneration Cover 1 to use scaled

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR