Ana SayfaMüzikHayatımızın yeni sorusu "Listening bar'a gidelim mi?"

Hayatımızın yeni sorusu “Listening bar’a gidelim mi?”

Ortalama ses sistemine sahip ve hatta zaman zaman kötü müzik çalan birçok mekanda yıllarımızı geçirmenin ardından artık “kalite” arar olmuş olmalıyız ki “İyisi varsa neden kötüsü?” diyerek hepimiz “listening bar”lara yöneldik. Ve hatta bir yeri önerdiğinizde yeni neslin ilk sorusu şu oluyor: “HiFi mekan mı?”

İpek ATCAN / [email protected]

Aslında konuyu HiFi’dan ziyade “Listening bar” yani “dinleme odası” olarak ele almakta fayda var. Dinleme barı kavramının kökenine indiğimizde, kendimizi Japon kültüründe bulmak bizi şaşırtmasa gerek? Çünkü güzel olan birçok şeyde kendimi onlarda buluyoruz! ABD hayatımıza bunu HiFi bar olarak soksa da dinleme barları, Tokyo’nun arka sokaklarında 1950’lerden bu yana varlığını sürdüren bir olgu. Hatta bu mekanlara “Kissa” deniyor.

Aslında isminden de anlaşılacağı üzere konu çok basit: az konuş, bol bol dinle. Bu mekanlar ne yiyip içtiğinizden ziyade sizi sesleri ile tavlıyorlar. Mekanın akustiği, ses sistemi, çalan müziğin büyüsüne kapılmanıza zemin hazırlayacak cinsten oluyor. Müzik platformları ile iyice kalitesiz bir şekilde dinlemeye başladığımız müziği bu mekanlarda çoğunlukla plaktan dinliyoruz ve ses sistemi, normal bir mekanda karşılaşmayacağımız detayları duymak için optimize edilmiş oluyor..

“Listening bar”ı tanımlayan özellikler nelerdir?

Genel atmosfer, bir gece kulübü atmosferi yerine keyif ve rahatlamanın desteklendiği bir şekilde oluyor. Sade bir dekorasyon, rahatsız etmeyen ışık… Genellikle bu mekanların sahipleri güzel kayıtların koleksiyoncuları oluyor. Ve bu mekanlar müşteriler için de müziğe odaklanmak ve aynı keyfi alan kişilerle bir araya gelmek için benzersiz bir ortama dönüşüyorlar. Son birkaç yılda zaten ABD başta olmak üzere birçok ülkede fazlaca mekan açılmaya başladı.

Neden böyle oldu?

Bundan çok kısa bir zaman önce plaktan CD’lere kadar, müziğin kalitesi (çoğunlukla) ses kalitesiyle uyumluydu. Ancak MP3’lerin hayatımıza girmesi, müziğin çok da kaliteli olmayan kulaklıklara bırakılması ile müzik bir bakıma dijital çağın kurbanı haline geldi. Ama yıllar içerisinde “Hop durun! Bunu müziğe yapmayın!” diyen HiFi meraklıları da çoğaldı… Ve sonunda neyse ki yüksek kaliteli ses sistemleri, geniş bir sanatçı yelpazesi ve deneyimli DJ’ler ile müziği iyi şekilde dinleyebileceğimiz güzel tasarlanmış mekanlar yaratılmaya başladı. Japonlar’dan birazcık erken ilham alsaydık belki de son 5-6 senede değil 1950’lerden beri bunu yapıyor olacaktık…

Türkiye’de örnekleri var mı?

İstanbul’da şu anda 3 mekan bu olguya çok yakın örnekler. Beyoğlu’ndaki Taproom, Etiler’deki Arkestra ve Yeniköy’deki İoki Nau. Her 3 mekana da gitmiş hatta bazılarında çok sıkça takılan biri olarak söylemeliyim ki evet, iyi DJ, kaliteli ses sistemi ve özenle seçilen plaklar deneyimi bir başka kılıyor. Hatta yolda açılmak üzere olan 2 yeni mekanın daha olduğunu söylemeliyim. Müşterilerin “az konuş, bol dinle” mottosunu ne kadar başardığı tartışılır ama kim bilir, belki o da zamanla oturacaktır?

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR