Alternatif sahnenin kendine has sesi Jehan Barbur, müziğe olduğu kadar söze ve hayata da derinlik katan bir sanatçı. Yeni single’ı “Bağışla Beni” ile birlikte hem türkülere getirdiği yeni yorumları hem de yakında çıkacak albümünün heyecanını paylaşıyor. Sadelikten beslenen kliplerinden yazılarına, üretim yolculuğunu anlatırken; bağışlamak, görünür olmak, üretmeye devam etmek gibi hayatın temel kavramlarına da içtenlikle dokunuyor. Ben de ‘Bağışla Beni’yi bahane ederek Barbur’un kapısını çaldım ve tüm bu konular üzerine birazcık konuştuk.
Sohbetimize ilk olarak son single’ınız ‘Bağışla Beni’ ile başlamak istiyorum. Bu aslında gelmekte olan albümünüzün de ayak sesleri. 5 tane farklı türküden oluşan bir albüm geliyor. Bu projeyi biraz dinlemek isterim sizden. Fikir nasıl ortaya çıktı ve türkülerin seçimleri nasıl yapıldı mesela?
2019 yılında yine 10 türküden oluşan bir albüm çıkarmıştım. Ben, kendi yazıp bestelediğim şarkılar dışında pek cover yapan biri değilim. Ama bu toprağın nefesi olan türküleri seslendirmeye, yeniden yorumlamaya bir yerinden gayret ediyorum. Çünkü bu türküler hepimizin… Her ne kadar halk müziği alanında pek iddiam olmasa da, sözlerine ve müziklerine hayranlık duyduğum, yüreğime işleyen bu türküleri yeniden yorumlamaktan çok büyük bir mutluluk duyuyorum. Şimdi gelecek olan 5 türkü de yine sesime, yorumuma, sözüme yakın türkülerden seçildi. Çok kıymetli müzisyen arkadaşım Emre Ay’ın düzenlemeleri ile yeniden yorumlandı.
‘Bağışla Beni’, Madımak’ta hayatını kaybeden halk ozanlarından Nesimi Çimen’in aslında. Eğer şarkının arka planını bilmiyor olsaydım, klasik bir Jehan Barbur şarkısı derdim. Nesimi Çimen’in dokunuşlarını Jehan Barbur’un müziğine entegre etmek nasıl bir deneyimdi sizin için?
İnanın çok uzun bir zaman uğraştık bu türkü ile. Hem bir yerinden kendi sesime, nefesime de benzer bir yan yaratmak, hem Nesimi’yi en doğru şekilde yâd etmek hem de bu şahane türkünün hakkını verebilmek için. Düzenlemesini Emre Ay ile birlikte yaptık. İkimizin ortak bir noktasında buluşup, gerçekten yüreğimizin sesine en hakiki şekilde kulak vererek bu türküyü tekrar yorumladık.
Kasten yapılmış haksızlıklara çok yumuşak başlı davrandığımı söyleyemem…
Hazır bağışlamaktan bahsetmişken siz insanları, durumları ya da hayatı ne kadar bağışlama eğilimindesiniz? Kendinizi bağışlatmayı mı yoksa birini bağışlamayı mı tercih edersiniz?
Hata yapmaktan çok korkan biriyim ben. Kendimi bağışlatma noktasına düşmemek için elimden geleni yaptığımı düşünüyorum. Birilerini haksız yere kırmaktan, incitmekten çok ama çok ürkerim. İlla ki hata yapmış, insanların kalbini kırmışımdır. Ama kendimi bağışlatmam gerekirse de son nefesime kadar uğraşırım. Birilerini bağışlama konusuna gelince… Açıkçası içimde hâlâ öfke duyduğum insanlar vardır. Bağışlamak ne haddime… Fakat kırgınlığım, küskünlüğüm bakidir. Ne yazık ki, bu duygulardan pek de azat edememişimdir kendimi. Bazen de böylesi belki daha doğrudur diyorum. Herkesi kucaklayacak kadar geniş bir yüreğim ne yazık ki yok. Kasten yapılmış ve yaratılmış kırgınlık ve haksızlıklara karşı çok yumuşak başlı davrandığımı söyleyemeyeceğim.
Şarkının klibinde çok yoğun bir sadelik var; renkler, dokular, sizin sakinliğiniz… Klibe/ görsel dile dair tasarladığınız bir metafor var mıydı? Bir de Güneş Kazdal ile çekmişsiniz klibi. Nasıl ortak noktalar buldunuz beraber çalışırken?
Biz yaklaşık 2 senedir Güneş ile birlikte çalışıyoruz. Sanırım ortak bir dil kurmayı başardık. Karakter olarak birbirimizden çok farklı olsak da, görsel anlamda benzer yolun yolcusuyuz. Şatafat, abartı sahneler, iddialı bir hikâye anlatıcılığından ziyade tercihimiz hep doğallık ve sadelik yönünde oldu şimdiye kadar. Bu şarkının önüne geçecek bir klip çekmeye lüzum da yoktu. Şarkı kafi derecede kuvvetli. Klip de görseller de onun bir nevi destekçisi oldu.
Bu yılın Haziran ayında Nicolas Mouawad ile çok kültürlü bir şarkıya imza attınız. İlk albümünüzde yer alan ‘Seni Seviyorum’un söz ve müziği size aitti ama Mouawad ile şarkı çok farklı bir yere evrildi; üstelik ikiniz de Beyrut doğumlusunuz, nasıl bir araya geldiniz ve şarkıyı Arapça & Fransızca olarak yeniden canlandırmak nasıl hissettirdi yıllar sonra? Ve bu düetin Arap coğrafyasıyla kurduğunuz kültürel köprüye etkisi ne oldu?
Öncelikli şunu düzeltmeliyim ki şarkıyı Türkçe seslendirdik. Sadece son cümlesi Fransızca. Nicolas, çok kıymetli bir aktör. Harbiye Açıkhava’ya geldiği bir konserde beni dinlemiş ve tanışmak birlikte bir düet yapmak istediğini iletti bana. Çok sevindim. Derhal bir araya gelkdik. Özellikle bu şarkımı söylemek ve Türkçe söylemek istediğini söyledi. Ben şarkıyı yeniden Emre Ay ile birlikte düzenledim. Benim Beyrut doğumlu olduğumu, Fransızca konuştuğumu da bilmiyordu. Müthiş bir tesadüf oldu. O kadar güzel bir dostluk doğdu ki aramızda. Ailemin bir üyesi oluverdi Nicolas. Bence şarkı ona da çok yakıştı ve hoş bir iş, hoş bir birliktelik çıkardık ortaya.
Jehan’ım ben, şarkılar yazıyorum, söylüyorum; hepsi bu…
Peki göç kavramı ve kökler meselesi, sahnede izleyiciyle kurduğunuz duygusal sözleşmeyi nasıl etkiliyor?
Benim hiçbir zaman böyle bir meselem olmadı. Böyle bir sözleşmem de… Kültür varlığın bir parçası… Bizi ne birbirimizden ayırır ne de birleştirir. İnsan olmamız böyle bir birliktelik için kafidir bence. Ben sahnede kadın olduğumu da unuturum. Kişiliğim, birey olma hâlim, kendimi gerçekleştirebildiğim kadarım ve sonrası… Bunlar benim için en önemli sözleşme. Jehan’ım ben, şarkılar yazıyorum, söylüyorum; hepsi bu… Birileri seviyor, yakın buluyor kendine, bazıları hiç işitmiyor. Hikaye burada tamamlanıyor.
Bir Jehan Barbur şarkısında “olmazsa olmaz” üç öğeyi sorsam; sözel yaklaşımlar, armonik dokunuşlar ya da kayıt biçimleri gibi… Bunlar neler olurdu?
Doğru müzik, kendini yeniden yaratma ve kendini tekrarlamama hâli, illa ki o şarkıyı sevme hâli -laf olsun diye yapılmama- bir derdin devası, bana ait bir tarafı, üzerinde çokça emek…
Bugün hepimizin bildiği gibi streaming kavramı hayatımızı bütünüyle sarmış durumda. Siz fiziksel albümlerin çıkarıldığı bir dönemde müziğe adım attınız, farklı formatlarda albümleriniz de yayınlandı. Peki bu streaming ekonomisinde, albüm mü size daha mantıklı geliyor yoksa single mı? Daha doğrusu mantıktan ziyade siz hangisini tercih ediyorsunuz?
Ben her zaman albüm taraftarı oldum. O bir külliyattır, bir dönemin, koşulun ve koşulsuzluğun yansımasıdır. Şimdi rafıma kaldırabildiğim bir albüm de yok artık. Bir dönemime ayna tutan, beni ve müziğimi bana hatırlatan… Single arada bir tabii ki çıkarılabilir. Ama sektörün bu hafızasızlığı desteklemesi canımı aslen çok sıkıyor.
Hayatımın her yerine herkesi sokmak beni heyecanlandıran bir mevzu değil…
20 yıla yakın süredir Türkiye’nin alternatif sahnesindesiniz. Yıllar içinde de bu sahnede diğer alanlarda olduğu gibi dönüşümler yaşandı. Türkiye’nin müzik sahnesinde “görünürlük” ile “ekonomik sürdürülebilirlik” arasındaki makas sizce nerede açılıyor? Yani artık ekonomik sürdürülebilirliği sağlamak için illa görünür mü olmak lazım her yerde?
İnanın umursamıyorum. Sırf görünür olmak adına inşa ettiğim hayatımı ve kişiliğimi de değiştiremem. Gittiği yere kadar. Hem ben zaten duyulur olmak peşindeyim. Yazarak, söyleyerek, yaşayarak… Bakmak isteyene görünürüm. Ama bunun için artı bir çabaya ne kadar girerim emin değilim. Hayatımın her yerine herkesi sokmak beni heyecanlandıran bir mevzu değil. Biz de ayak uydurur olduk bu durumlara, farkındayım. Ama çok da memnun değilim. Dediğim gibi… Olduğu kadar… Görünürlüğüm yetersiz diye de piyasadan sürüleceksem kabul. Ben 23 yıldır bildiğim müziği icra etmeye ve üretmeye çalışıyorum. Görünür değilim diye de çokça yara almışımdır. Ama inanın, artık umursamıyorum.
Sizden sonra gelen özellikle kadın müzisyenlere aktardığınız somut dersleri sorsam nelerden bahsedersiniz?
Öncelikle kadın müzisyen diye bir şey yok. Müzisyen var. Bunun kadını erkeği olmaz. Ben hoşlanmıyorum bu ayrımdan. Bana da hep sorarlar, “kadın yazar olarak kadın müzisyen olarak ne düşünüyorsun?” diye. Ben kimseye erkek yazar, erkek müzisyen olarak bakmadığıma göre… Müzisyen arkadaşlarıma özgün olmalarını tavsiye edebilirim ancak. Kendi seslerine en hakiki yerden ulaşabilmek için ellerinden geleni yapmalarını… “Yaptım oldu”culuktan uzak durmalarını. Bir hikâyeleri varsa onu en hakiki hâliyle anlatmanın yolunu bulmalarını…
Dinleyicilerinize kulak verdiğinizi biliyorum. Peki size son dönemlerde gelen ve “müziğinizin kaderini” değiştiren bir mesaj ya da yorum oldu mu?
Açıkçası olmadı. Sıcacık ve samimi mesajlar alıyoruz. Bu da yolumuzda ilerlemek adına bize güç vermeye devam ediyor.
Nefes ve heves yettiğince üretmeye devam etmek istiyorum…
2025’in yavaş yavaş sonuna geliyoruz sayılır. Artık 2026 planları konuşulmaya başlanmıştır. 2026’da neler bekliyor bizleri? Çıkacak albümle beraber daha çok konser mi yoksa yeni üretimlere devam mı?
Ben birkaç farklı alanda hayatıma devam ediyorum aslında. Müzikte elden geldiğince üretmeye ve konser vermeye tabii ki devam. Ama diğer taraftan şöyle projeler de var ne iyi ki… Güneş Kazdal ile birlikte yönetmenliğini üstlendiğimiz, yapımcılığını da kendim üstlendiğim bir belgesel film yaptık. Şu anda Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne kabul edildi ve belgesel kategorisinde yarışacak. Öncelikle bunun büyük heyecanı içerisindeyiz. Filmimiz ile ilgili planlarımız var. Ben bu arada yedinci kitabımı tamamladım ve yayınevine teslim ettim. Onun çalışmaları ve heyecanı sürüyor. Yeni bir şeyler çekmek, yeni bir şeyler yazmak peşindeyim. Hep dediğim gibi, nefes ve heves yettiğince üretmeye devam etmek istiyorum.
Son olarak dergy.com okuyucularına ve dinleyicilerinize mesajlarınızı duymak isteriz 🙂
Şahane bir sohbet oldu benim için. Nadirdir, özenle hazırlanmış sorularla karşılaşmamız. O sebeple inceliğiniz ve yaklaşımınız için teşekkür ederim. Okura ve dergy’ye sevgimle…