Müzik

Bir konsere gitmek lüks olduysa sorun bizde değil

Onca konser arasından bir tanesini ya da belki birkaç tanesini seçebiliyoruz yıl boyunca. Peki neden? Çünkü bilet fiyatları… Ama bilet fiyatları mı yüksek yoksa standartlarımız mı düşük? İşte esas mesele de bu…
İpek Atcan - 11 Haziran 2025
post image

Önce özel ilgim sonra da mesleğim gereği kendimi bildim bileli festival ve konserlerdeyim. Yine mesleğimden dolayı bunların büyük bir çoğunluğunda (tabii ki her zaman olmuyor) basın/davetli için ayrılan kontenjandan yararlanıyorum. Ama bunu, iş tanımında “seyahat” de bulunan bir şirket çalışanının masraflarının şirket tarafından karşılanması gibi düşünebilirsiniz. Bizimki de öyle, çünkü sektörel olarak beraber var oluyoruz. Yani ben ve benim gibiler adına bunda anormal bir durum yok. Ama…

Beraber çalıştığım stajyer arkadaşlarımdan, yeni tanıştığım üniversite öğrencilerinden ve çevremdeki şahane eğitimli, beyaz yakalı ve maaşlı insanlardan yola çıkarak bu “ama” üzerine çokça düşünüyorum. Çünkü açıklanan onlarca güzel konser bir yandan sevindirirken bir yandan da derinden üzüyor insanları. 10 tane sevilen isim geliyorsa, ancak 1 ya da 2 tanesine gidilebiliyor.  Çünkü bilet fiyatları anormal bir seviyede. Bu anormalliğin sebebine sonra değineceğim…

1 ayda konserlere ne kadar bütçe ayırırsınız?

Kendime sorduğum, “Eğer bilet satın almak zorunda kalsaydım 1 ay boyunca gittiğim konserlere nasıl bir bütçe ayırmam gerekirdi?” sorusundan yola çıkarak 9 Mayıs’ta gittiğim Gevende konserinden 10 Haziran’da gittiğim Anohni & the Johnsons konserine kadar, her konserin izlediğim kategorilerindeki bilet fiyatlarını not ettim. Toplamda 1 festival ve 8 konser. Sonuç asgari ücreti epey geride bırakıyor… 42.850 TL! İnsanın yazarken ellerinin titrediği bir rakam. Peki her şeye istisnasız mı gidiyorum? Tabii ki hayır, sevdiklerime ve merak ettiklerime gidiyorum. Sektörüm bu olmasaydı yine bu gittiğim konserlere gitmek ister miydim? Evet, kesinlikle ve bunun için elimden gelen her tasarrufu yapardım. Şimdi esas soru geliyor, peki bütün bunları karşılayabilir miydim? Hayır, maalesef mümkün değil, sadece bir kısmını…

Buna elbet “yok ya aylık makul bir gider” diyenler de çıkacaktır ama ülkedeki yüzdesi eminim azdır… Ne yalan söyleyeyim o kişilerden benim çevremde pek de yok.

Peki soruyorum, 1 ayda bir konsere ne kadar bütçe ayırırsınız? Maaşların 30%’u kira olmalı gibi bir önerme vardır biliyorsunuz ki, peki % kaçı kültür sanat etkinliklerine ayrılmalı? Günümüz danışmanı ChatGPT’ye sordum hızla ve şahane veriler sundu. Avrupa Birliği’nde hane halkının toplam harcamalarının yaklaşık %1-3’ü kültür, eğlence ve rekreasyon alanlarına gidiyormuş. Bu oran ülkeden ülkeye değişiyormuş tabii. Örneğin, Almanya’da bu oran %2.5, Fransa’da %2, İskandinav ülkelerinde %3’e kadar çıkabiliyormuş.

Gelelim Türkiye’ye… Türkiye’de bu oran genellikle %1’in altında kalıyormuş (yalan yok, TÜİK verilerine göre). Bu orana sadece konser değil, tiyatro, sinema, kitap ve sergi gibi faaliyetler dahil. Asgari ücret üzerinden %1’i lütfen siz hesaplayın…

Avrupa vs. Türkiye

Bir tarafım “Biz de Avrupa’nın bir parçasıyız, bana ne!” diye içten içe haykırsa da gerçeği hafif boynu bükük şekilde kabulleniyorum. Hatta azalacağına inandığımız mesafenin çığ gibi büyümesini dehşetle seyrediyorum. Aynısı kültür sanat etkinlikleri için de geçerli. Ah o vergiler ah…

Gümrük vergisi (bazı büyük prodüksiyonlarda kaşenin içinde ve bazı ekipler zaten buradaki backline’ı kullanıyor ama var mı? Var.) ile başlayan süreç bin bir teferruatla devam ediyor. Benim bile bazen tufaya düşüp “yoo bizdeki konserler yurt dışı ile benzer fiyatta arkadaşlar, işin ederi bu, saçmalamayın” dediğim konserlerin aslında pek öyle olmadığı gerçeği ile karşılaşıyorum. Misal, Guns N’ Roses sahne önü bileti bizde 16.700 TL’ydi. Yani euro olarak hesaplayacak olursak (ki siz yazıyı okuyana kadar kur değişebilir, idare edin) 375 Euro. Evet, yurt dışında da sahne önü biletleri bu fiyatlarda, benim de vır vır savunmam bundan zaten. Bunun karşılığında biz ne alıyoruz? Erken giriş, tuvaletlere nispeten rahat ulaşım ve sahne önünde olma şansı. Peki şimdi bir de Floransa’daki Guns N’ Roses konserinde benzer fiyatta olan alanın içeriğine bakalım… Yine erken giriş ve sahne önü ayrıcalığı mevcut. Bunun yanında Rocks Party Lounge adı verilen alanda konser öncesi açık büfe akşam yemeği, sınırsız şarap, bira ve alkolsüz içecekler ile gösteri öncesi ve sırasında faydalanabileceğiniz oturma alanları yer alıyor. Yetmiyor sıcaklardan etkilenilmesin diye klimalı bir alan da sunuyorlar… Eş zamanlı olarak biz sahne önünde küçük şişe suya (ama hani en küçük olan) 40 TL veriyoruz. Peki burada organizatörler mi kötülüğümüzü istiyor? Hayır. Sanatçılar mı bizi az seviyor? Asla. Neyiz biz üvey evlat mı? Tabii ki hayır… Bu vergilere can dayanır mı? Nasıl dayansın ki… Bu noktada, “yurt dışında X birim para kazanılıyor ve Y gideri de Z birim” gibi örneklere girmeyeceğim çünkü bunu duymaktan ve söylemekten hepimiz yorulduk. Ama gerçekliğimiz de bir noktada bu.

Gittikçe daralan alanlarımız…

İşte tam da bu yüzden, ekonomik kaygıdan, bir konsere gitmenin “lüks” olarak algılanması kimsenin bireysel tercihlerinden kaynaklanmıyor. Bu, ekonomik koşulların ve vergilendirme sisteminin yarattığı yapısal bir sorun. Kültür-sanat etkinlikleri, olması gerektiği gibi herkesin ulaşabileceği bir alan olmaktan çıkıp yalnızca belirli bir kesimin erişebildiği bir ayrıcalığa dönüşüyor. Üstelik bu durum yalnızca bireyleri değil, toplumu da kültürel olarak yoksullaştırıyor. Hatta konuya daha duygusal yaklaşacağım ama “duygusal” olarak da bireyleri bilhassa gençleri derinden etkiliyor.

Sanatın ve müziğin birleştirici, iyileştirici gücü herkesin hakkı olmalı; ama mevcut koşullarda bu hak gitgide elimizden kayıp gidiyor. Kimi zaman sadece bir konser biletine bakarken bile, “bu kadarı da fazla!” demekten kendini alamıyor insan. Vergi politikalarından kur farkına, organizasyon maliyetlerinden genel yaşam pahalılığına kadar birçok etken birleşip bu alanı daraltıyor da daraltıyor. Eş zamanlı olarak içimizi de daraltıyor! Ama bu durumu normalleştirmemeli, hatta mümkünse yüksek sesle sorgulamalıyız. Çünkü mesele sadece bir konsere gitmek değil; mesele, sanata, müziğe ve ortak bir yaşama dair olan her şeye ne kadar yaklaşıp ne kadar uzaklaştığımız. Bu nedenle kültürel etkinlikler bir lüks değil, yaşam kalitesinin ayrılmaz bir parçası olarak görülmeli. Aksi takdirde sanat, yalnızca izleyebilenin değil, erişebilenin dünyasında yaşamaya devam eder.

Peki çözüm ne olabilir ya da var mı bir çözüm?

Sanatı ve müziği herkesin ulaşabileceği bir hale getirmek imkânsız değil. Kültür-sanat etkinliklerine yönelik vergilendirme politikalarının yeniden gözden geçirilmesi, gençlere ve düşük gelir gruplarına özel bilet tarifeleri (ki bunu neyse ki uzun zamandır birçok kurum yapıyor), belediyeler ve kamusal kurumlar aracılığıyla daha kapsayıcı etkinliklerin desteklenmesi (Eko Başkan’lı yeni dönem İBB, İstanbul’da bunun en büyük mimarı, onlara da ayrı bir teşekkür!) atılabilecek adımlardan sadece birkaçı. Sadece İstanbul’da değil ülke genelinde gerçekleşen belediye konserleri ve şenlikleri, hatta tiyatrolar ve sergiler de bunların içinde ve iyi ki varlar. Ama genel ekonomi iyileşmedikçe, enflasyon düşmedikçe, alım gücümüz ve refah seviyemiz artmadıkça konuya çok da olumlu bakmadığımı söylemeliyim. Yine de herkesin, burnunun dibine kadar gelen o çok sevdiği dünya starını çok da dert etmeden ve çok da hesap kitap yapmadan izleyebilmesi dileğiyle!

Ah son olarak, nasıl mı 42.850 TL oldu? Buyurun size kırılımı…

9 Mayıs: Gevende: 750 TL
9 Mayıs: Sonar: 4.000 TL
23 Mayıs: Sirens of Lesbos 750 TL
28 Mayıs: Kings of Convenience 2.200 TL
29 Mayıs: Glass Beams 2.750 TL
2 Haziran: G’n’R 16.700 TL
4 Haziran: Avenged Sevenfold 11.200 TL
10 Mayıs: Anohni 4.500 TL

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans