Ana SayfaMüzikPaptircem: "Çok sert bir kabuğum vardı ve kırılacağını hiç düşünmüyordum."

Paptircem: “Çok sert bir kabuğum vardı ve kırılacağını hiç düşünmüyordum.”

Kendine has tarzıyla dikkat çeken Paptircem’i daha yakından tanımak istedik ve onunla bir araya gelip hem Kaan Arslan’la birlikte çıkardıkları son teklisi ‘Sen Sorma’yı konuştuk hem de hakkında bilinmeyenleri keşfe çıktık.

Zeynep SİPAHİ / [email protected]

Sen Sormayı kısa bir süre önce yayınladın. Şarkının hikayesini bir de senden dinleyebilir miyiz? 

O kadar çok şeye maruz kalıyoruz ki bir gün içerisinde. Buna yalnızca gündem, politika, magazin haberlerini değil; ailemizde, arkadaş çevremizde veya iş hayatında oynamak zorunda olduğumuz rolleri de katıyorum. Bunun ne kadar bunaltıcı olduğunu hemen herkeste görebiliyoruz, en çok da kendimde. 🙂

Artık birçok çevre için evrimsel hale gelmiş “insan biriktirme” refleksi, her şeyin giderek daha yüzeyselleşmesi ve sanki tüm bunlar yeterince can sıkıcı değilmiş gibi, yaşadığımız dünyanın da küçük hayatımıza ne kadar benzediğini, yozlaştığını gösteren bir sürü toplumsal vaka yaşıyoruz. Günün sonunda, içimizde bağıran biri var, ama onu her seferinde susturup yola devam etmek zorundayız. Bu zorundalıkla, artık olan bitene duyarsızlaştığımız, günümüz sorunlarını önemsemeyecek kadar yorulduğumuz bir ruh halinde buluyoruz kendimizi. Bu şarkı da, aslında bu yorgun kişinin umarsız isyanını anlatan bir şarkı; bu isyanın nefretsiz bir marşı gibi düşünebiliriz. 🙂 

Kaan Arslan ile ikinci kez bir araya gelişiniz bu. Beraber üretim süreciniz nasıl ilerliyor?

Sanıyorum Kaan benim bu hayatta en iyi anlaştığım insan. Yalnızca müzik değil, ilk sorunuzda bahsettiğim yabancılaşmayı anlayabilen, bunun gibi pek çok konu hakkında uzun uzadıya sıkılmadan konuşabileceğim en iyi arkadaşım her şeyden önce. Ne şanslıyım ki bu insan aynı zamanda sevgilim ve ev arkadaşım da. Kaan’la müzikal geçmişlerimiz de birbirine çok benziyor; aynı müzik türlerini dinliyoruz, müziğe bakışımız çok benzer, ikimizin de çok dedike bir koro geçmişi var ve kullanmak istediğimiz ögeler de hep birbirine benzer halde. Ben ona bir konuyla geldiğimde, birkaç saatlik bir session içerisinde bir sürü harika fikir çarpışıyor ve ikimiz de farklı odalarda aklımıza gelen her şeyi döküyoruz. Birleştiğimizde de ortaya böyle güzel şarkılar çıkıveriyor. 

Şarkının klibi de en az parça kadar dikkat çekici, klipte yakın müzisyen dostlarınız da size eşlik ediyor. Böyle bir klip çekme fikri nasıl ortaya çıktı?

Aslında biz şarkının klibini ilk düşündüğümüzde, bu umarsızlığı klibe de yansıtıp özensiz görünen bir özende çekme fikriyle gitmiştik Dükkan Production’a. Klipte her şeyin çok rastgele gelişmesi gerektiğini, bir sürü alakasız ögenin buluştuğu bir çorba olmasını planlamaya başlamıştık. Ardından Dükkan Production’dan Doruk ve Ata’nın CZN Burak pidesinin üstüne şarkının ismini yazma fikrini duyduğumda; bunu, Türkiye’nin o kadar da önemli olmayan; küçük ama can sıkan, her gün maruz kaldığımız bir sürü sembolüyle birleştirme fikri geldi aklıma. Ve mottomuz “Biz sizinle yaşatmayı öğrendik” oluverdi: “Biz bunca anlamsızlığın, yozlaşmışlığın içinde sizinle yaşamayı öğrendik ve artık yaptığınız hiçbir şey umrumuzda değil.”

Bunun üzerine Türkiye’de başka ne gibi komik ve yüzeysel, “küçük ama mide bulandıran” sembol var diye düşündük. Aklımıza sürekli ortaya çıkan sokak röportajları, “Telefonunu çıkar!” diye bağıran dayılar, “samimiyeti her şeyin önünde tutan”, çığrından çıkmış yapay içerik üreticileri, keyfine düşkün gençler ve onların karşısında duran, yasaklarla ve tehditlerle onlara ket vuran, kendilerini sarsılmaz ve kalıcı sanan otorite… Geriye kalansa, bunlardan yorulan genç kesim ve dünya yansa oturup izleyecek bir sürü göz.

Bunların hepsini yansıtabilmek için de 20 insana ihtiyacımız vardı kafamızda. Bu 20 kişiyi bulmak bizim için hiç zor olmadı, zaten arkadaşlarımız yardım etmeye hazırlardı. 🙂 

Konservatuvarda piyano bölümünde okudun, üniversitede ise psikoloji ve felsefe alanlarında çift anadal yaptın. Aldığın bu sağlam eğitim yaratım sürecine nasıl etki etti?

Psikoloji ve felsefe gibi bölümler, -çok klişe olacak ama- insanın bilgi sahibi olmak isteğine engel olamayacağı iki alan. Okudukça okuyasınız gelir, çünkü konu tamamen sizsiniz; sizin dünyayı nasıl algıladığınız, beyninizin nasıl çalıştığı, travmaların bizi nereye getirdiği, davranış döngülerinin ortaya çıkışı, varolanın ne olduğu… Bir şeyler üzerine konuşurken, neyi bilmediğini biliyor olmak, ağzınızdan çıkanların her zaman başka bir perspektifte bambaşka yankılarının olabileceğinin bilincinde olmak, fikirlerinin narsisistik bir savunucusu olmak yerine insanları daha iyi dinlemek, her zaman öğrenecek bir şeylerinin varlığı demek. Ben psikolojinin kendimi anlamakta daha yardımcı olacağını düşünmüştüm hep, ama felsefeyle çift anadal yapıp, psikolojide öğrendiğim teorilerin, bilim felsefesinde nasıl yanlışlanabilir olduğunu görmek, öğrendiğim her şeyi her gün sarstı. Bu da beni daha iddiasız, daha anlayışlı biri yaptı. Daha mutsuz da yaptı bence kesinlikle, ama hala savaşıyorum o düşüncelerle. 🙂 

Bu bölümleri okuyan biri olarak merak ediyorum, hayata bakışını ya da hayata dair mottonu bizimle paylaşabilir misin?

Bu çooook zor bir soru ama, aklıma bir tanesi geldi yalnızca; “Bir insan asla, yolun kendisini nereye götüreceğini bilmediği zamanki kadar yükselemez.” Ama bu yalnızca bir tanesi tabii. 🙂 

Bundan birkaç yıl önce komik videolara yaptığın müziklerle tanındın. İşlerin bu noktaya geleceğini o zamanlar hayal eder miydin? 

Ben mezun olduğum güne kadar, üniversitede akademisyen olmayı hedefliyordum, tüm planımı da buna göre yapmıştım aslında. Mezuniyet günümde, kendime bir yıllık bir ara vermek istedim. Ne olduysa o bir yıl içerisinde oldu. Hiç istemeyerek bir staja başladım, çok büyük bir depresyona girdim. (Post-Erasmus ve Post-Mezuniyet sendromu üst üste gelmişti.) Evde farklı bir şeyler yapmak istediğimi biliyordum ama ne yapacağım konusunda bir fikrim yoktu. Bu videolar en başta müzisyen arkadaşlarıma Whatsapp’tan attığım kısa kısa ses kayıtlarıydı. Bunların bir içeriğe dönüşebileceği aklımın ucundan geçmezdi. Yıllardır kısa kısa yaptığım bu günlük komik analizler, bir seferlik bir video denemesiyle birlikte bir işe dönüştü resmen, hala inanamıyorum bununla tanındığıma. Ben kimse gülmez sanmıştım. 🙂 

Tabii ki aklımın ucundan kendi şarkılarımı yapmak geçmiyordu. Şarkı söylemek çok büyük bir hayalimdi, ama çok sert bir kabuğum vardı ve kırılacağını hiç düşünmüyordum. Bu videolar sayesinde beni tanıyan insanların verdiği bir cesaret olabilir bu. Bir de çok sevdiğim dostlarım tabii. Onlar sesimi ilk duyan ve beni, şarkı söylemem gerektiğini kafama vura vura ikna eden sabırlı insanlar. Onlar olmasa bu yola çıkmayı denemezdim bile. Bana inanılmaz bir cesaret verdi bunların hepsi ve kabuğumun sonunda kırıldığını hissedebiliyorum. Hala çok yolum var tabii.

mor ve ötesi, Büyük Ev Ablukada gibi önemli isimler sana destek veriyor. Bu çok değerli bir şey. Bununla ilgili bize neler söylemek istersin?

Ben mor ve ötesi’yle büyüdüm. İlk duyduğumda inanamadım şarkıların güzelliğine. Durmadan dinledim, sözlerin derinliği en büyük ilhamımdı. “Evolution of mor ve ötesi” aranjmanını Alp Görener ve Yüce Akın’la birlikte yaptık ve izin istemek için Harun abiye yazdığımda, karşılığında “gurur duyarız” diye bir tepki aldım. Çığlıklaaaar, kutlamalaaaar… İnanılmaz mutlu olmuştuk böyle bir destek gördüğümüze. Dilan Balkay’ı trompetiyle ekibe hemen kattık ve kaydı bitirdik. ortaya inanılmaz bir iş çıktı bence, o kadar içime siniyor ki hala, gururla tekrar tekrar izliyorum. İş çıktıktan birkaç gün sonra Harun abi beni arayıp inanamayacağım şeyler söyledi; ondan bu övgüleri duymanın bana nasıl hissettirdiğini hiç unutamayacağım. Ardından albüm kayıtları için beni de Babajim stüdyolarına davet etti ve orada tüm grupla tanışmış olduk. O günden beri beraberiz. Harun abimi de öz abim gibi hissetmeye başladım artık. Şu an Harun abinin deyimiyle “bizim evin kızı” oldum. 🙂

Büyük Ev Ablukada’nın ‘Olanla Olunmaz’ şarkısı ise, benim pandemi döneminde yaşadığım -çoğumuzun empati kurabileceği- yalnızlık, gerçeklikten kopma ve beraberinde gelen korkunç bir depresyon sürecinde sürekli dinlediğim bir parçaydı. O dönem hiçbir şey yapmaya hevesim ve gücüm yoktu. Yalnızca bir şeyler dinleyip izleyebiliyordum, o kadar. Bu depresif dönemimde, zar zor yatağımdan kalkıp piyanonun başına oturdum ve ‘Olanla Olunmaz’ı çalmaya başladım. Kendimi hem iyi hem de şarkının gücüyle daha kötü hissediyordum. Çok karışık bir duyguydu. Bu dönemde izlediğim Bo Burhnam’ın “Inside” isimli şovundan etkilendiğim inanılmaz bir sahne vardı. Onu da hislerimle örtüştürdüm ve o sahneyi de cover’ın görseli olarak kullandım. Bartu’ya cover’ı ilettim ve geri kalanını tamamen Büyük Ev Ablukada ekibine borçluyum. Bu depresif sürecimde, Spotify’a attığım ilk adım onların sayesinde oldu. Belki bu sürecin benim tarafımdan nasıl ilerlediğini bilmiyorlardı ve onlar için minik bir yardımdı ama benim için anlamını size nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. Kendime inancımı geri getirdiler. İyi ki varlar. 

Son olarak merak ediyorum, Paptircem adı nasıl çıktı, hikayesini senden dinleyebilir miyiz? 

İnanın hiçbir hikayesi yok. 🙂 Küçükken, oyunlarda ya da sosyal medyada nick bulmaya çalışırken, ‘Pump up the Jam’ şarkısının söylenememiş halinin “Paptircem” olduğunu hatırlıyorum. Kimse de almamıştı bu nick’i. Öyle kalıvermişti ismim. Videoların günün sonunda patlayacağını ve öyle tanınacağımı asla tahmin edemezdim. İsmimin “Cem abla” olarak kalmasından biraz endişe duymuyor değilim ya da Spotify ismimin Paptircem olması, işin ciddiyetini azaltıyor mu diye endişeleniyorum bazen. Ama artık böyle tanındım ve akışına bıraktım diyebilirim. 🙂 

KISA KISA

  • Son dönemde tekrar tekrar dinlediğim şarkı Noga Erez‘You So Done’ 
  • En çok dinlediğim müzik türü funk, R&B, pop rock, dream pop, Lo-Fi, rap… HER ŞEY!
  • Bu aralar mutsuzum ama keyfim yerinde
  • Kesinlikle, KESİNLİKLE gece insanıyım
  • Müziğimi üç kelimeyle anlatacak olsam, bunlar naif, güncel ve depresif olurdu.
  • Bugüne kadar izlediğim en iyi konser Stromae – “Racine Carrée” 
  • mor ve ötesi, Yavuz Çetin, Sakin, System of a Down, Metallica, Kurban, Evanescence, Linkin Park, Limp Bizkit, Justin Timberlake, Britney Spears, Beyonce, Jessie J, Aziza Mustafa Zadeh, Çilekeş dinleyerek büyüdüm. Listeye bak ya 🙂
BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR