2024 yılının başlarında çıkan “Cem Karaca’nın Gözyaşları” filmini izlerken filmin başında ve sonunda tasvir edilen sahneye çıkış anı beni çok etkilemişti. Cem Karaca, 1979 yılında Türkiye’den ayrılmış, 1980’de “Yurda dön” çağrısını kabul etmemiş, 1983’te vatandaşlıktan çıkarılmış ve 1987 yılına kadar Türkiye’ye adım atmamıştı. –Burası spoiler olabilir– Filmin sonunda Türkiye’ye dönüşünün ardından verdiği ilk konseri gösteren karede ise sahne arkasında derin derin nefes çeken, stresten eli ayağı titreyen ve uzun zamandır böylesine bir kalabalığa seslenmediği için heyecandan yerinde duramayan (belki de sahne korkusu yaşayan) bir Cem Karaca görüyorduk.
Bu kare benim aklıma kazınmıştı ki sahne korkusunu konu alan bir yazıya başlamak için de o sahne biçilmiş kaftandı bence. İster profesyonel ister amatör olsun; sahne korkusu kavramı hiç beklemediğiniz müzisyenlerin hayatının bir bölümünde mutlaka yer edinmiştir. Kimisinde ilk günden itibaren kimisinde ise sonradan meydana gelen bu korkunun temelinde de bir sürü faktör yatıyor elbette. Peki sizce sahneye çıktığında dağı taşı eritebilecek güce sahipmiş gibi hissettiren müzisyenler neden sahne korkusu yaşıyor? Gelin öğrenelim!
Az önce anlattığım sahneyi işleyen film sahnelerini bilirsiniz. Sahne arkasında gözlerini kapatan bir müzisyen… Elinde mikrofon, yüzünde ter. Işık az sonra yüzünü parlatacak, birkaç saniye sonra sahne onun olacak. Seyirciler bekliyor. Ama o bir adım daha atamıyor. Biz müzisyenleri sahnedeki egoları ve kendilerine güvenleriyle bilsek de o iş aslında pek öyle değil. Sahneye çıkmak dışarıdan bir gösteri gibi gözüküyor olabilir ancak her sahneye çıkış o platformun üstündeki kişiler için kendi içlerinde yaşadıkları sessiz bir çarpışmayı da simgeler aslında. Birçok müzisyen için spot ışıklarının altında olmak sadece alkışlar ya da seyirci beğenileriyle buluşmak değil; aynı zamanda titreyen dizler, boğazda düğümlenen kelimeler ve çılgınca atan kalple de anlatılabilir. Sahne korkusu (bir diğer adıyla performans anksiyetesi) müzik dünyasında belki de en çok yaşanan ama en az konuşulan duygulardan biri bence ve bu sadece amatör müzisyenlerin değil, yıldızların da göğüslemek zorunda kaldıkları bir durum.
Bir müzisyenin sahneden korkması demek onun yeteneksiz olduğu anlamına gelmiyor elbette. Aksine sanatçı yönü güçlü olan ve duygusal yoğunluğu yüksek sanatçılar bunu daha çok yaşıyor. Altında yatan en büyük sebeplerden biri de tabii ki mükemmelliyetçilik. Sanatçının sahnede bulunma hâliyle alakalı olan bu iç gerilim; kalp çarpıntısı, ellerin titremesi, mide kasılması, sesin çatallanması gibi fiziksel tepkilerle kendini gösterdiğinde müzisyen için de ister istemez bir sınav başlıyor sahnede. Beğenilmeme korkusu, hata yapma kaygısı ve “herkes bana bakıyor!” hissi bir araya geldiğindeyse yoğun bir stres durumuna dönüşüyor doğal olarak. Üstelik bu durum yalnızca müzisyenlerde de meydana gelmiyor; tiyatro ve sinema oyuncularında da bu korkuya rastlayabiliyoruz. Bazı isimler bu durumu profesyonellikle kontrol altına alabilirken bazıları ise bununla başa çıkamayıp sahneyi bile terk etmek durumunda kalabiliyor. Bunun altında da sahnede yaşanan bir travma, o gün yaşadıkları talihsiz ve etkileyici bir olay ya da daha önceden bastırdıkları bazı olumsuz hislerin yattığı düşünülüyor. Nitekim duygusal derinliği yüksek bu bireyler için sahne, adeta çıkmaktan korkulan bir arenaya dönüşüyor.
Mesela hepimiz Türkan Şoray’ın kamera korkusu olduğunu biliyoruz. Filmlerde bir bakışıyla içimizi yakan Şoray, bu korkuyu çekimler sırasında dizginleyebiliyor olsa da herkes bu kadar şanslı değil. Ünlü yıldız Barbra Streisand’ın New York’taki Central Park’taki bir konser sırasında şarkı sözlerini unuttuktan sonra sahne korkusunun tetiklendiği ve 27 yıl boyunca sahneye çıkmaktan korktuğu da biliniyor. Aynı zamanda Thom Yorke da kalabalık karşısında konuşma konusunda zorlanan isimlerdendi. Ancak o, şarkı söylemeye başladığı an Umut Sarıkaya’nın da deyişiyle “Milleti üze üze kendine ev yaptırıyor.” Sahne korkusunun olduğunu kitlelerden gizleyen müzisyenlerin birçoğu konserden önce yalnız kalmayı tercih ediyor; bazıları sessizce ağlıyor, bazıları durmaksızın prova yapıyor ya da ritüeller geliştiriyor. Fakat bütün meselenin o sahneye adım atana kadar olması da ilginç bir deneyim. Yani halk dilinde konuşacak olursak “Su soğuk ama girince alışıyorsun!”
İnsanların gözünün önünde olmak beraberinde sürekli beğenilmek zorunda olmayı da getiriyor. Özellikle dijital medyanın böylesine anlık iletişim sürdürebildiği günümüzde sahnedeki en ufak bir aksaklık bile kitlelere yayılabilir. Bu da aslında müzisyenlerin omzuna ekstra bir yük bindiriyor. Özellikle kadın sanatçıların uğraşmak zorunda kaldığı “Ne giyecek?” ya da “Sahnede nasıl görünecek?” beklentileri, konsere günler kala bile büyük bir stres yaratmaya başlıyor. Bu da müzisyenlerin sanatından çok, dış görünüşünün ya da sahnedeki modunun öne çıkmasına sebep oluyor. Seyirciler, müzisyenden sadece iyi performans değil “Kusursuzluk” da talep ediyor günümüzde. Oysaki sahne, müzisyenlerin aslında çırılçıplak olduğu bir alan. Her şeyin bu kadar gerçek zamanlı yaşandığı bir platformda, bu kadar kusursuzluk beklentisi performanstaki doğallığı da ister istemez yok eder.
Sahne korkusu tamamen geçer mi orası biraz tartışmalı ama onu bastırmak veya yok saymak yerine, tanımak ve onunla barışarak sahnede birlikte yer almak mümkün. Birçok müzisyen için bu korku zamanla daha içgüdüsel bir davranış hâline gelebiliyor ve bununla yaşamayı öğrendiklerinde konsantrasyonlarını artırabiliyorlar. Böylece dikkat seviyelerini yükseğe çıkarıp sahnede full odakla şarkı söyleyip enstrüman çalabiliyorlar. Yani korku doğru yere kanalize edildiğinde, sahnedeki en yakın yol arkadaşı olabiliyor. Kimi sanatçılar kalabalıkların önünde kendisini bu korkudan dolayı yalnız hissetse de aslında yalnızlık duygusu, sahnede dezavantaj yerine avantaj olarak da kullanılabilir. Çünkü yalnızlık da bir tür bağ kurma yöntemidir. Dinleyici olarak düşündüğümüzde de unutmamak gerekiyor ki sahne korkusu, hayranlıkla izlediğimiz sanatçının bir parçası. Yani bir performans izlediğimizde ellerin yalnızca müziğe değil, aynı zamanda o sahneye çıkmak için verilen mücadeleye de kalkması gerekiyor bence. Sahneye çıkan kişilerin yalnızca şarkı söylemediğini; aksine korkularına, yaralarına, güçlü ve güçsüz yönlerine bir kapı açtığını da bilerek davranmalı, karşımızdaki sanatçıyla öyle bir bağ kurmalıyız.
Belki de hiç aklınıza gelmeyecek pek çok isim sahne korkusundan muzdarip. Onlar kimler mi dersiniz?