Ana SayfaMüzikŞarkılardan roman ve öykü tutmak

Şarkılardan roman ve öykü tutmak

Her bir sanat dalı gibi müzik de hikaye anlatmanın en işlevsel araçlarından biri. Kimi zaman özgün bir hikaye olabilecekken söz konusu anlatılan kimi zamansa kaynağını doğrudan bir diğer araç olan sanat dalı edebiyattan alır. Neslihan Atcan Altan da ilhamını edebi eserlerden almış şarkılardan ve onların hikayelerinden bahsetti.

Neslihan Atcan ALTAN

Edebiyat ve müziği birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil diye aşırı ortalama bir cümleyle hoop giriştim yazıya! Ama öyle… Birbiriyle derin bir etkileşim içinde olan bu iki hayat damarımız birbirlerini beslerken biz de ziyadesiyle sebepleniyoruz ortaya çıkan güzelliklerden. Bir de insan doğasından olsa gerek, dinlediğimiz, okuduğumuz, gördüğümüz, baktığımız yapıtların arkasında, ötesinde, berisinde, yanında, yamacında bir hikaye varsa anlamlandırmalarımız daha bir kıymetli oluyor, değil mi? Ortalama üstü bir edebiyat düşkünü olarak bugün size şu parçalar ve kendilerine ilham olan eserlerden bahsetmek istedim. Hadi rast gele!

The Ballad of Bilbo Baggins’ – Leonard Nimoy

Adından da şakkadak anlaşılacağı üzere bu şarkı Trekkie’ler ya da Trekker’ların (Star Trek fanlarına verilen isim) bayıldığı ikonik Mr. Spock’ı bize veren Leonard Nimoy’un, J.R.R. Tolkien’in “The Hobbit” isimli eserinden yola çıkarak yazıp icra ettiği bir parça. Açıkçası dinlediğimde çok da etkilenmediğim bir şarkı olsa da Nimoy’un bu üçlü hayranlığını kendince ölümsüzleştirmiş olması takdire şayan bir eylem.

The Battle of Evermore– Led Zeppelin

Hazır Tolkien’den söz açılmışken Led Zeppelin’in ‘The Battle of Evermore’undan bahsetmeden olmaz. Gerçi bu parçayla ilgili diğer bir teori de Robert Plant’in İskoçya tarihiyle ilgili okumuş olduğu bir kitaptan etkilenmiş olması. Ben diğer teorinin taraftarı olarak kendisinin ”The Lord of the Rings” üçlemesinden etkilendiğini düşünmek istiyorum. Gerçek bir J.R.R. Tolkien hayranı olan Robert Plant ve Jimmy Page beyler belki bahsi geçen tüm eserlerden ortaya eklektik bir şey çıkarmış olabilirler. Ama şarkının sözlerinde Galadriel’e göndermeler var gibi. Queen of Light, Galadriel olmayacak da kim olacak mesela? Ayrıca üçlemenin “Return of the King” kitabında okuduğumuz Battle of Pelennor’a da sanki bu parçada yer verilmiş gibi: “The drums will shake the castle wall, The ring wraiths ride in black.”

Charlotte Sometimes– The Cure

Penelope Farmer’ın yazdığı genç yetişkin kitabı “The Summer Birds” serisinin ikinci kitabı olan “Charlotte Sometimes”, Robert Smith’in en sevdiği kitaplardan biri. “Kimlik” temasını zaman yolculuğu gibi bilim-kurgu kavramlar eşliğinde işleyen ve aslında yetişkinler için de son derece etkileyici unsurlar içeren romanımız The Cure’un aynı isimli parçasında yeniden şekilleniyor. Sözler de tıpkı kitaptaki gibi kimlik ve kimliksizlik temasını Robert Smith’in kendine has vokalinde bize anlatıyor.

‘Flower of the Mountain’Kate Bush

Flower of the Mountain, el aleme ders diye anlatılması gereken bir Kate Bush azim hikayesi. Yahu bu kadın ne garip bir kadın! Kate Bush 101 dersi olsa alınır. Bu hanımefendinin kariyerine başladığı yaşlarda çoğu insan hala hayatta ne yapacağına karar vermemiş oluyor. Bizimkiyse neler peşinde, neler yaratıyor! ‘Flower of the Mountain’a dönecek olursak, Bush’un hayaline bakalım: Ben, diyor, bir parça yapacağım ve parçanın sözleri İrlanda ve dünya edebiyatının en önemli isimlerinden James Joyce’un aynı büyüklükteki başyapıtı ‘Ulysses’ten birebir alınmış bölümlerden oluşacak. Aslında şarkıyı ilk yazdığında James Joyce Estate’ten izin alamayınca parça ‘The Sensual World’ ismiyle çıkıyor ama izin alır almaz parçanın adı değişiyor ve sözler “Ulysses”in Molly karakterinin monoloğuna dönüşüyor. Monoloğun orijinalinin edebiyatta bilinç akışı tekniğiyle ve hiçbir noktalama işareti kullanılmadan yazılmış olduğunu da ekstra bir bilgi olarak burada belirtmek isterim. Ne “Ulysses” ne de ‘Flower of the Mountain’ kolay eserler. Her şey kolay olacak diye bir kaide de olmadığına göre ister romanı okumayı deneyin ister şarkıyı dinlemeyi. Bakın deneyin diyorum; siz anladınız beni. Tabii bir de bu dediklerimi çoktan yapmış olanlar var, onlar da anlamıştır ne demek istediğimi.

‘Land’ – Patti Smith

Şimdi ben Patti Smith için ne diyebilirim? Bu cümleyi yazdıktan sonra on dakika falan durdum. Bakın bu denklemde benim bünyeme fazla gelecek miktarda hayranlık duyduğum birey var. William S. Burroughs, Arthur Rimbaud. (Parçanın sözlerinde Jimi Hendrix’ten de bahsedildiğini hatırlatayım ama tabi biz edebi eser olayına odaklıyız şu an) Kraliçe Patti gençliğinde Rimbaud’yu erkek arkadaşı olarak hayal edecek kadar severmiş. O ve özellikle de tüm dünyada şiir üzerine neredeyse hala üstüne eser tanınmayan “Illuminations” isimli yapıtı Patti’nin tüm yaratıcı hücrelerine kodlanmış durumda. Bir de üstüne Burroughs, Smith’e okuması için “The Wild Boys” isimli romanını vermesin mi? Vermiş. E öyle olunca da bizim hanımefendi şarkıda geçen Johnny’yi kitaptan kaldırıvermiş. İntihalin en şık hallerinden.

‘The River’ – PJ Harvey

Flannery O’Connor, southern gotik türünün en ikonik, en karizmatik, en soğukkanlı yazarı. En azından benim için öyle. Kendisiyle yıllar önce Bilkent’in kütüphanesinde ders çalışmaya ara verdiğim bir anda tanıştım ve o günden beri de peşini bırakmadım hanımefendinin. Uzun zamandır ölü bir hanım ama bu ölülerle konuşamayacağımız anlamına gelmiyor. E, PJ Harvey’ye de beş saniye baksam onun O’Connor’da neden bir ilham perisi bulduğunu anlarım. Gelelim “The River” öyküsüne. Ailesi tarafından ihmal edilen ve içindeki boşluğu inançla doldurabileceği umuduyla harekete geçen beş yaşlarındaki Harry’nin karanlık, komik ve trajik öyküsüne başlamadan son vereceğim çünkü okumayanlar okusun isterim. Harvey’nin parçasında geçen şu sözler birebir öyküden alıntı: “Throw your pain in the river, leave your pain in the river to be washed away slow.” Harvey bu parçayı yazdığında Nick Cave’le yeni ayrılmış, ayrılığın travmasını iyileştirmeye uğraştığı bir halet-i ruhiye içindeymiş. O’Connor’ın hikayesi, kendi hikayesine de evrilmiş anlayacağınız.

Daha Jefferson Airplane’den ‘White Rabbit’, Nine Inch Nails’den ‘Go Ask Alice’, Morbid Angel’dan (evet Morbid Angel) ‘The Ancient Ones’ anlatacaktım ancak yerim kalmadı. Bir Google’layıp okumanıza bakar aslında. Hadi okumaya gidelim şimdi. Ne demişler: İşleyen demir ışıldar!

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR