İnceleme

Deadbeat: Hipnotik, sonsuz bir tarlada kalabalığın aynı titreşime girdiği o an

Tame Impala beşinci stüdyo albümü Deadbeat ile sahalara geri döndü. Her rock yıldızının eninde sonunda dans pistine çıktığını gösteren bu albüm, kazındıkça ortaya çıkan cevherleriyle bir şansı hak ediyor.
Editör - 24 Ekim 2025
post image

Deadbeat, deneyselliği her “vuruşta” hissettiren, indie rock süperstarının ifadesiyle Batı Avustralya’daki Bush Doof* kültüründen (kırsal bölgelerde yapılan doğa içi, elektronik dans partilerinden) beslenen bir albüm.

*Batı Avustralya’daki açık hava rave partilerine verilen isimde yer alan “Doof” kelimesi aslında elektronik müziği aşağılamak için ortaya çıkmış bir terim. Sebebi de Parker’ın ifadesiyle uzaktan duyulan tek şeyin “doof, doof, doof” olması. Parker, bir süredir o sahneden çok ilham aldığını, kendini o enerjiye taşımak istediğini ve dinleyicilerinin de kendisini sonsuz bir hipnotik müziğin içinde kalabalık ile birlikte aynı titreşime girmesini hayal etmiş.

Albümün ilham kaynaklarından birisi, Parker’ın 2020 yılında Batı Avustralya eyaletinin başkenti olan Perth yakınlarında satın aldığı mülk. Bu Wave House stüdyosu, Injidup Plajı ve Leeuwin-Naturaliste Ulusal Parkı’na bakan 50 dönümlük bir arazide yer alan ve Parker’ı dünyanın ucunda gibi hissettiren bir atmosfere sahip.

“Gerçekten büyüleyici bir yer. Doksanlarda burada doğal bir amfi tiyatroda rave partileri yapılırmış. Bu bana büyük bir ilham verdi.”

Sonunda her şeyi “ben buyum işte” fikrine bağlıyor

Albümün ismi, birden fazla anlamı içinde barındırıyor ve Parker’ın bir döneme denk düşen hislerini anlatmak için biçilmiş bir kaftan. Lise yıllarının ardından yetişkin sancıları çektiği dönemde Parker, üniversite ve kariyer beklentilerinin hep biraz dışında kaldığını ve psychedelic rock dinleyerek  ‘normie’ kültüründen uzak kalışını şimdilerde bir gurur kaynağı olarak görüyor. Ve o yaşlardaki Parker’ı bir “deadbeat” olarak tanımlıyor.

Parker, albümdeki neredeyse her şarkıda bir çeşit yankı (reverb) kullanıyor ve tekrar eden döngülerden yakınarak sonunda her şeyi “ben buyum işte” fikrine bağlıyor.

80’ler esintili ‘Piece of Heaven’ en başta içten ve duygusal bir tonla açılıyor ardından yaylılar ve romantik vokaller devreye giriyor. Ama kısa süre sonra bir boom-bap ritim giriyor devreye. Sanki Parker, o kırılgan duygusallığa fazla yaklaştığını fark edip bir anda vazgeç tuşuna basıyor.

‘Oblivion’ birçok Tame Impala hayranı için oldukça şaşırtıcı bir açılışa sahip olabilir çünkü arka planda yaygın bir dembow ritmi mevcut. (Reggaeton müziğindeki temel perküsyon öğesi, şimdilerde Bad Bunny’den alışık olduğumuz o ritmik ritim). Fakat nakarat başladığında, Parker “I would” derken vokalleri kat kat yükseliyor ve o anda sanki eski bir Tame Impala şarkısının yankısı yükseliyor.

Lirikal açıdan albümde yer alan çoğu şarkıda Parker’ın içindeki “serseriye/deadbeat”e teslim olmaktan, içine dönmekten başka çaresi olmadığını görmek mümkün.

Obsolete

Cause I’m already talkin like it’s done,
Daha şimdiden bitmiş gibi konuşuyorum,

Sayin’ things like, “At lеast we had some fun”,
“En azından biraz eğlenmiştik” gibi şeyler söylüyorum,

And things like, “I guеss we met too young”.
Ve “Sanırım birbirimizi fazla gençken tanıdık” diyorum.

Parker, Loser’da bu tabloya biraz drama katarak bu kez retorik bir soruyla sesleniyor:

I’m a loser, babe (yeah)
Bebeğim ben bir “loser”ım (evet)

Do you wanna tear my heart out?
Kalbimi parçalamak mı istiyorsun?

I’m a tragedy,
Ben bir trajediyim,

Tryin’ to figure this whole mess out.
Bu karmaşayı çözmeye çalışıyorum.

Parker aynı zamanda Studio Brussel YouTube kanalına verdiği röportajda, albüme 70ler Türk müziğinin ve Barış Manço’nun ilham verdiğini açıkladı. Parker, Barış Manço’yu “Türkiye’nin Todd Rundgren’i” olarak nitelendirerek, birçok farklı tarzda müzik üreten Manço’nun aynı zamanda favori sanatçılarından biri olduğunu ekledi. Ayrıca, ‘Loser’ şarkısının yapım aşamasında da çeşitli Türk sanatçılardan ilham aldığını belirtti.



İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans