Müzik

The Rasmus: "Türkiye'de hâlâ ilgi görüyor olmaktan çok mutluyuz"

‘In The Shadows’ ile bir dönemi kasıp kavuran The Rasmus, yeni albümleri Weirdo ile üç yıl aradan sonra sahnelerin tozunu attırmaya geliyor. 2025 Weirdo Tour kapsamında 6 Kasım’da IF Performance Hall’da verecekleri çılgın konser öncesi The Rasmus’un basçısı Eero ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Batıkan Baksı - 10 Eylül 2025
post image

90’ların ortalarında başlayan yolculuk, ‘In The Shadows’ ile tüm dünyada yankılandı, Türkiye’de Rock’n Coke sahnesinde hafızalara kazındı. The Rasmus bugün hâlâ hem geçmişin hatıralarını hem de yeni neslin enerjisini kucaklıyor. Yeni albümleri Weirdo ile üç yıl aradan sonra geri dönen grupla, farklı şehirlerde kaydedilen şarkılarını, genç dinleyiciyle kurdukları bağları ve 6 Kasım’da İstanbul’da verecekleri konseri konuştuk. Şimdi söz The Rasmus’un basçısı Eero’da!

Sizinle geçmişten günümüze bakış atacağımız bir röportaj yapmak istiyorum. Bu yüzden de biraz geriye, bundan 30 yıl kadar öncesine gideceğim sohbete başlarken. Aradan geçen bu süreyi The Rasmus açısından değerlendirdiğinizde, geldiğiniz noktayı nasıl görüyorsunuz? Yıllar The Rasmusa yaradı mı?

Hehehe, yıllar The Rasmus’a hem iyi davrandı hem de zorladı diyebilirim. Uzun bir yolculuk oldu, çok eğlendik! Biz belki de hiç durmayacak, hep kendimizde yeni şeyler keşfetmeye devam edecek ve müzikte her ne olursa olsun sürdürmek isteyecek insanlardanız. Ortaokuldayken başladık ama bir bakıma hâlâ o genç hayallerimizi gerçekleştirmeye devam ediyoruz.

Sizi bu hikayede en çok öne çıkaran ve dolayısıyla Türkiyede bile bu kadar fazla tanınmanızı sağlayan albüm Dead Letters”tı. Ki bana göre de harika bir rock albümü. Peki sizce bu albümü bu kadar patlatan özelliği neydi? Mesela ben 2004 yılının Rockn Cokeunu hatırladığımda kulağımda sizin In the Shadows’ şarkınız yankılanıyor. Yine duygulandım hahahaha!

İltifatın için teşekkürler! “Dead Letters”ın çıkışı için uzun zamandır çalışıyorduk; grup zaten yaklaşık 10 yıldır vardı ama o dönemde İsveçli ekibimizle çalışmaya başladık. Önceki albümümüz “Intoda da aynı ekiple çalışmıştık. Bu insanlara güveniyorduk ve tonun biraz daha sertleşmesini istiyorduk. Kendini kanıtlamış bu rock üçlüsüne ve biraz da synth kombinasyonuna güveniyorduk. Sanırım aynı zamanda genç yetişkin hayatının meraklı bir dönemindeydik; cevap aradığımız, özgüvenimizi inşa ettiğimiz, hayatta ne istediğimizi anlamaya başladığımız bir evreydi.

Dead Letters” ile yakaladığınız bu ivmenin ardından grup içinde kendinize olan güveninizi nasıl artırdınız? Bilirsiniz bir grup, gerçekten tarihe geçen bir albüm yaptığında yerini de sağlamlaştırır ancak bununla birlikte türlü krizler de peşinden gelir. Siz bu kariyer yönetimini nasıl başardınız?

Birçok hayalimizin gerçekleştiği bir andı. Aynı zamanda aniden gelen başarının ve şöhretin öteki yüzünü hissettiğimiz bir dönemdi. Birçok şey aynı anda yolunda gidiyor gibiydi ama çok da baskı vardı. Şanslıydım çünkü yanımda beni çok destekleyen, seven bir ailem vardı. Grup olarak epey baskı altına girdik ama devam etmeye karar verdik. Tabii ki “Dead Letters”ın başarısını yeniden yakalamak imkânsızdı—çünkü o çok ayrı bir albümdü. Ama bizim için birlikte müzik yapmaktan keyif almak önemliydi. Bu her zaman bizim çocukluk hayalimizdi.

Albümlerden konuşurken aslında sizin için 3 yıl sonunda görkemli bir dönüşü de temsil eden Weirdo” da bu ay itibarıyla dinleyicilerle buluşuyor / buluştu. Weirdo”nun mutfağında neler oldu? Bu albüm nasıl bir çalışmanın ürünüydü?

Albümün yaratım sürecine oldukça erken başladık, 2023 yazıydı. Birçok şarkı ve düzenleme denedik. Bizim için Weirdo demek, herkesin farklı ve özel olduğu anlamına geliyor. Ama bazı insanlar bunu göstermekten korkmuyor. Sanatçı olmak, normal bir hayat yaşamamak, normal bir iş yapmamak bunların hepsi kutlanabilecek ve takdir edilebilecek şeyler. Ve hayat çok güzel anlar sunabilir, başkalarının “normal” diye düşündüğü kalıplara uymasanız bile.

https://www.instagram.com/reel/DOD-xb4jFbf/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==

İlk albümümüz eğlenceli ve çılgıncaydı, evet biraz da ‘weirdo’ sayılırdı…

Lauri bu albümün arka planındaki mesajın ilk albümdekiyle aynı olduğunu söylüyor. Sizce de bu böyle mi? Yani tıpkı ilk günkü gibi diğerlerinden farklı olmayı mı yansıtıyor ya da gücünüzü mü gösteriyor Weirdo?

İlk albümümüz eğlenceli ve çılgıncaydı, evet biraz da “weirdo” (tuhaf) sayılırdı. Ama o yaşta -yani 15 yaşından bahsediyorum- sahip olduğunuz bir tür masumiyetle doluydu. Biraz sevimli ama enerjik ve kontrolsüz.

Weirdo” prodüksiyon süreçleri bakımından farklı şehirlerin albümü gibi aslında. Bu süreçte farklı şehirlerdeki miks mühendisleriyle çalışmak (Nashville, Vancouver, Londra, LA) müziğinizde nasıl bir çeşitlilik yarattı?

İlk olarak Nashville’den iki kişiyle başladık: Desmond Child ve Marti Frederiksen. Orijinal çalışmanın çoğu onlarla yapılan oturumlardan çıktı. Sonrasında Los Angeles’ta Joseph McQueen ile devam ettik. O da daha güncel bir sound kattı; kendisi şu anda yükselişte olan birçok metal grubuyla çalışıyor. Nashville de ilginç bir yer, Amerikalılar için dev bir parti şehri, neredeyse her hafta sonu bir karnaval gibi.

2000lerin başında In The Shadows gibi bir hitin gölgesinde kalmak kolay olurdu ama siz hep başka yönler aradınız. Bugün hâlâ sizi yeniden keşfetmeyeiten şey ne?

Bizi ilham veren türün bizzat kendisi. Çevremize bakıyoruz, müzik türümüzde güncel olan grupların, sanatçıların hislerini yakalamaya çalışıyoruz. Gerçekle yankı uyandıran hikâyeler kolluyoruz. Hem kendimizde hem de başkalarında. Sesler, ufak rezonans anları, ilham veren detaylar arıyoruz. Sık sık canlı müzik dinlemeye giderim; bu her zaman ilham verici olmuştur benim için. Grup arkadaşlarımı dinlemek de çok ilham verici, onların yarattığı fikirleri desteklemek ya da geliştirmek… Birlikte çalmak inanılmaz bir enerji!

Biz dışa çok fazla duygu yansıtmıyoruz, dostluklarımız uzun süreli oluyor…

Finlandiyanın, özellikle de kuzeyin melankolik iklimi, şarkılarınızda hep hissediliyor. Sizce bu kültürel kodu global kitleye taşırken hangi unsurlar evrenselleşiyor?

Güzel bir soru bu. Ben Finim, bu yüzden bir İskandinav insanının karakteristiğinin ne olduğunu ve diğer kültürlerden nasıl farklılaştığını görmek bazen zor. Ama kesin olan bir şey var ki, biz dışa çok fazla duygu yansıtmıyoruz. Sessiz alanları seviyoruz. Dostluklarımız uzun süreli oluyor. İnsanlar genelde zorlukları tek başına atlatıyor. Belki de bu “kendi işini tek başına halletme” zihniyeti, dünyadaki birçok insana hitap ediyor.

Eurovision, müziğimizi ve enerjimizi kitlelere göstermek için çok nadir gelen bir fırsattı…

2022’deki Eurovision deneyimi size hem yeni bir dinleyici kitlesi kazandırdı hem de köklerinize dönme fırsatı verdi. Bugün dönüp baktığınızda o sahne sizin için neyi değiştirdi?

Eurovision çılgın, devasa boyutta bir prodüksiyon. İç dünyasını görmek gerçekten havalıydı. Eminim ki organizasyondakiler bile her yıl ne çıkacağını tam olarak bilmiyordur; yeni sürprizler, yeni sevinçler, yeni zorluklar… Bizim için Eurovision, müziğimizi ve enerjimizi kitlelere göstermek için pek de sık gelmeyen bir fırsattı. Kazanamadık ama 2022’nin kazananı Kalush Orchestra ile bir şarkı yazdık. Adı “In The Shadows of Ukraine.

Köklere dönmekten bahsetmişken şunu da sormak istiyorum. 2000lerde rock ve alternatif müzik globalde bambaşka bir merkezdeydi. Bugün streaming çağında The Rasmusun üretim ve yayıncılık yaklaşımı nasıl değişti?

Rock müzik ve alternatif rock 90’ların sonunda ve 2000’lerin başında şaşalı bir dönem yaşadı. Ama bence şu anda yeni bir şeyler oluyor, mesela Linkin Park, Evanescence, My Chemical Romance, Bad Omens… Bu yenilik hareketi çok havalı. Rock müziği her zaman sevdim, ama benim için tek tür bu değil. Cazı da çok seviyorum, mesela Çaykovski’yi de. Streaming müzik dinlemek için en sevdiğim yöntem değil, belki CD’ler daha çok hoşuma gidiyor. Belki de bunda biraz nostalji yaşama isteği var.

2025 Weirdo Tour kapsamında İstanbula geliyorsunuz, 6 Kasımda IF Performance Hallda vereceğiniz konserde, Türkiyedeki dinleyicilerinizin sizi nasıl karşılayacağını düşünüyorsunuz? Türkiyede daha önce de konserler verdiniz ve artık burası hakkında fikriniz olduğunu tahmin ediyorum 🙂

İstanbul’u seviyoruz, çok canlı bir şehir! Bazen Türk hayranlarımızla konuşuyorum gerçekten tutkulular ve bu harika. Türklerin işlerine tutkuyla ve “hadiiii, %110’la saldırıyoruz!” ruhuyla yaklaştığını hissediyorum. Bu eğlenceli bir yaklaşım ama biz İskandinavlar için biraz ürkütücü olabilir. 🙂 Eminim IF Performance Hall’da harika, pozitif enerjili bir rock konseri olacak.

Bugün The Rasmusun genç bir dinleyiciyle kurduğu bağ sizce neye dayanıyor: nostaljiye mi, yoksa yeni müziğin sunduğu farklı bir enerjiye mi?

Belki de yeni albüm genç dinleyicileri kendine çekiyordur. Bir bakıma “yeni bir grup” gibi ses çıkarıyoruz. Tabii ki eski şarkılar da var ve insanlar mesela “In The Shadows”u sosyal medyadan / kısa müzik içeriklerinden keşfedebiliyor.

Son olarak Türkiyedeki dinleyicilerinize ve dergy.com okurlarına ne söylemek istersiniz?

Türk hayran kitlemizin hâlâ The Rasmus’a ilgi duymasından çok mutluyuz! Konsere şimdiden neredeyse bin bilet satıldı, bu inanılmaz. Oraya geliyor olmaktan ve yüksek enerjili bir konser verecek olmaktan dolayı çok mutluyuz. Türk hayranlarımızla bağımızı yeniden kurmak isterim, o yüzden konser bittikten sonra fuaye alanındaki merch standında buluşalım!

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans