Ana SayfaKeşifTunç Aydoğmuş, Co. ile solo çalışmaları ve tekli kültürü üzerine

Tunç Aydoğmuş, Co. ile solo çalışmaları ve tekli kültürü üzerine

Keşif’in bugünkü konuğu solo kariyerine Tunç Aydoğmuş, Co. olarak devam eden, son olarak ‘Yine De Hayatta’ ile dinleyicilerle buluşan Tunç Aydoğmuş.

Sebla KOÇAN

Solo kariyerinize başlamadan önce Skysketch adlı ekiple beraberdiniz ve Fox Wedding adında bir albüm yayınladınız. Bize bu süreçten bahseder misiniz?

Merhabalar. Skysketch ekibi 2005’te, bütün grup elemanları daha ortaokuldayken, farklı bir isimle, Eskişehir’de kuruldu. O zamanlar Punk-Rock çalarak başladık ve 2005-2011 yılları arasında 13 parça yayınladık ve konserler verdik, hatta Güven Erkin Erkal’ın sunduğu DreamTv Yuxexes programının Ar-Ge bölümüne konuk olmuştuk. Daha sonra ekip olarak üniversite için İstanbul’a göçtük. O sıralar, artık sound’un da çok daha deneysel taraflara evrilmesi ve İngilizce söz yazmaya başlamamız (ve tabii mutlu Eskişehirli çocuklar olarak bir anda İstanbul’un içimizden geçmesi) sebebiyle ekibin ismini Skysketch olarak değiştirdik. Bu isimle 2018’e kadar aktif kaldık, birçok mekanda sahne aldık, 4 adet EP yayınladık ve en sonunda 2018 yılında “Fox Wedding” albümünü yayınladık. Albüm bazı yabancı müzik bloglarından yüksek puanlar aldı ve hatta bir dönem Apple Music Japonya’nın ana sayfasında kendine yer buldu. Bununla beraber yerli basın çoğunlukla kayıtsız kaldı. Sonunda 2019’da nihai olarak yollarımızı ayırdık.

Solo çalışmanın sizin için olumlu/olumsuz tarafları ne oldu?

Bu projeye ilk başladığımda, Skysketch defteri benim için yeni kapanmıştı ve haliyle, bir savrulma sürecine de girdim. Bu süreç bittiğinde bildiğim birkaç şey vardı, müzik yapmaya devam etmek zorundaydım ve müziği sonunda nereye evrilirse evrilsin kreatif anlamda “son söz” hakkımı saklı tutacağım bir şekilde yapmak istiyordum. Bu anlamda solo çalışmak benim için çok büyük bir rahatlama oldu diyebilirim. Solo çalışmanın en temel olumsuz tarafının ise ilk etapta bana yaşattığı kimlik karmaşası olduğunu söyleyebilirim. ‘Geçmedi Günlerimiz’den itibaren yayınladığım parçalarda farklı kimlikler ve arayışlar duymak mümkün bu yüzden. Sonuçta bu bir yol ve insan kendini en iyi yolda tanır.

Tunç Aydoğmuş, Co.’daki “Co.” Ne ifade ediyor?

Ben kendimi temelde bir şarkı yazarı olarak görüyorum, dolayısıyla aranjesini baştan sona benim yaptığım bir parçada, herkesin enstrümanını zıyır zıyır çaldığı ve o anda gelişen bir parçadaki organikliğin ve zenginliğin ortaya çıkması çok çok daha zor. Ayrıca bir projeyi sahneye koymak, büyütmek istediğinizde işin görsel tarafı, sahnedeki teknik konular, ışık, ses gibi bir sürü uzmanlık isteyen konuda, bir sürü insana ihtiyacınız var. Yani daha projeye başlarken bunun eninde sonunda bir ekip işine evrilmesini istediğimi biliyordum. Bu anlamda yayınladığım parçalar arttıkça ve belli bir olgunluğa eriştikçe, bir ekip toplamaya başladım. “Co.” (açılımı Company) işte bu ekibi tarifliyor. Şu anki haliyle “Tunç Aydoğmuş, Co.” mix-mastering, sahne amirliği ve klavyelerde Cüneyt Çakal, gitarlarda Ilgaz Uygun, baslarda Sercan Kara, davullarda Mehmet Akçay, trompette Alper Ünal ve işin görsel tarafında Erdem Yonar’dan oluşuyor.

Tunç Aydoğmuş

Birçok sanatçı gibi siz de şimdiye kadar hep tekliler yayınlayarak geldiniz. Bu tekli kültürü hakkında düşünceleriniz neler? Niyetiniz bundan sonra da böyle devam etmek midir?

Bu tekli yayınlama meselesinin hem sanatçılara, hem de yapım/dağıtım şirketlerine neden çekici geldiği bariz. Malum, sanatçıların birincil tanıtım alanının sosyal medya haline gelmesiyle beraber, üretilen müzik de sonu gelmez içerik ekonomisinin bir parçası haline geldi. Sonuç olarak çoğu yeni başlayan müzisyen (hatta deneyimli ve uzun süredir albüm yayınlayan, dinlenilen, sevilen ekipler de) uzun soluklu albüm çalışmalarına girip bir süre bu mecralarda sessiz kalmayı göze almak yerine; ayda bir, iki ayda bir yayınladıkları parçalarla sürekli gündemde kalmak için çabalamayı daha uygun bir yayın stratejisi olarak görmeye başladılar. Elbette bu durum bu parçaları yayınlayan şirketlerin de oldukça işine geliyor, hem sanatçılarla parça özelinde çalışıp ekonomik risklerini minimize ediyorlar, hem de her Cuma onlarca yeni “içerik” paylaşıp, aralarından es kaza tutan birkaç tanesinden sağlanan ekonomik geri dönüş ile bütün faaliyetlerini finanse etme şansı buluyorlar. Yani olta değil de ağ atıyorlar. Bütün bu meseledeki ters taraf ise bence şu: Müzik, bir Instagram post’u değildir. Olmamalı.

Müzisyenliğin dışında mimarlık da yapıyorsunuz. Çalışırken bir yandan müzik üretmeye devam etmenin zorlukları neler?

Şahsen herhangi bir konuda hayalini kurduğumuz şeyleri gerçekleştirmenin tek yolunun kendimizi tamamen o işe adamak olduğunu düşünüyorum. Uzun bir süredir çift mesai çalışıyor gibiyim, gündüzleri mimar, akşamları müzik. Bunun etkisi olarak ne tam anlamıyla mimarlık yapabildim ne de tam potansiyeliyle müzik yapabildim gibi hissediyorum açıkçası. Bu denkleme bir de kişisel hayat tarafı eklenince insanın bütün hayatı tek ve büyük bir zaman yönetimi problemine dönüşüveriyor. Ama artık eminim ki böyle bir stresle müzik yapılamaz. Bu yüzden 2022 itibariyle mimarlık meselesine süresiz ara verdim, artık tamamen müziğe odaklanmak istiyorum.

Eskişehirli bir müzisyen olmak sizin için ne ifade ediyor? Eskişehir’deki müzik ortamına dair düşünceleriniz nedir?

Eskişehir, estetik – rahatlık – fırsat oranı açısından Türkiye’nin en iyi şehri olabilir. Bu yüzden inanılmaz bir potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Yani prova için ya da herhangi bir sebepten evden çıkıp bir yere gitmek maksimum 15 dakika falan sürüyor yürüyerek. Tabii bir de olumsuz tarafı var bu durumun, insan rahat bataklığına saplanınca giderek hareketsizleşmeye de meyilli oluyor, keza burada İstanbul’un o insana enerji veren pisliği ve karmaşası yok. Hal böyle olunca Eskişehir biraz “çok zeki ama çalışmayan çocuk” statüsünde kalıyor sanırım sanatsal üretim anlamında.
Bana sorarsanız Eskişehirli bir müzisyen olmaktan çok mutluyum. Uzun süre İstanbul’da da yaşadıktan sonra özellikle burada bir şeyler yapabilmenin rahatlığını önümüzdeki süreçte sonuna kadar kullanmak istiyorum. Şehrin atmosferi bir de aktif, modern bir sanat üretim ortamına dönüşebilirse eğer, çok leziz bir alt kültür oluşması ihtimali var bence. Ama bir şeyler yapmalıyız tabii bunun için. Harika ekipler ve insanlar var, kendi adıma bu insanlarla bir şekilde çalışmak, bir şekilde bu insanları ve ekipleri de “Co.”nun parçası haline getirmek en büyük isteklerimden.

Ufukta yeni parçalar ve konserler var mıdır?

Olmaz mı, en son yayınladığım ‘Yine De Hayatta’dan sonra sırada bekleyen ‘Kurtulsak İnsandan’ isimli bir parça var. Sonrasında ise bana doğru gelen, eğer bütün şartlar da olgunlaşmış olursa, artık ilk albümümü yayınlamak olacak. Bunun ötesinde canlı performanslar benim için her şeyden daha önemli. Bir taraftan İstanbul’da sahne alabileceğimiz mekanlarla görüşmeleri sürdürüyoruz. Amaç konserleri artırarak devam ettirmek ve eğer bir şehirde parçalarımı dinlemiş bir kişi bile varsa, bu parçaları canlı olarak o insanın karşısına çıkarabilmek. Umuyorum okuyan herkesle bir konserde görüşürüz. O zamana kadar, hoşçakalın.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR