Edebiyata Edgar Allan Poe, televizyona The Wire’ı hediye eden Baltimore’un müzik dünyasına büyük hediyesi Turnstile oldu. Aslında yeni bir grup gibi dursalar da arkalarında 15 yıllık bir geçmiş ve 3 albüm var.
Yola çıktıkları 2010’da her şeyiyle 1980’lerden fırlamış bir hardcore grubuydular. Baltimore’un bağlı olduğu Maryland ve çevre eyaletlerde ufak ufak dikkat çekmişlerdi. 2015’te ilk albümleri olan “Nonstop Feeling”i yayınladılar ve ABD’nin doğusunda büyümeye başladılar. 3 sene sonra Roadrunner Records’a geçip “Time & Space”i çıkardılar. Bu albüm, liste başarısı bakımından hiç de fena sayılmayacak bir yere ulaştı. Ancak ABD dışında pek de onları bilen yoktu. 2021, bu problemin çözüldüğü sene oldu ve “GLOW ON”la hem caps lock’u hem de Avrupa’nın kapısını açtılar. ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Avustralya gibi büyük pazarlarda ulaştıkları başarılar sayesinde Baltimore’dan çıkan yerel bir hardcore grubu olmanın ötesine geçtiler. Sound’ları da yıllar içinde değişti. “GLOW ON”, bu değişimin bayrağıydı. Sıradaki büyük grup olacaklarına dair iddialar da iyice harlandı aynı dönemde. Ancak gruptan 4 sene boyunca pek de ses gelmedi. Ses geldiğindeyse “NEVER ENOUGH” ortaya çıktı. Kliplerinden sosyal medya planlamalarına, müziğinden görsel kimliğine komple bir paketti. Tiktok ve sosyal medya gücü de bu noktada yanlarında oldu ve 6 Haziran çıkageldi.
“GLOW ON”un turnesi devam ederken Turnstile’da bir ayrılık da yaşandı. Grubun ilk gününden beri parçası olan gitarist Brady Ebert, 2022 yılında ailesine odaklanmak için Turnstile’dan ayrılırken grupta rol değişimleri de yaşandı. Ritim gitardaki Pat McCrory solo gitara geçti. Ritim gitaraysa Meg Mills katıldı. Bu dönemde Blink-182’nun da radarına giren Turnstile, 2023 yılının neredeyse tamamını yollarda geçirdi. 50’den fazla konserde Blink’in açılışını yapan Turnstile, büyük sahnenin ne demek olduğunu direkt deneyimledi. Hatta deneyimlemenin ötesinde, “NEVER ENOUGH”a dönüşecek albümleri için çalışmaya başladıklarında görsel tarafta ne yapmaları gerektiğini de anladılar.
Instagram ve Tiktok’ta da oldukça aktif olan grup, Z kuşağının sesi olmaya başladı. 1990’ların başında doğan Turnstile elemanları, aynı kuşak olmasa da yakın olduğu bu kuşağın dilini anladı. Müzikleri kadar sahne şovlarındaki çiğ enerjinin öne çıkıp video kliplere yansıması bu noktada önemli rol oynadı. Ek olarak ‘BLACKOUT’ ve “MYSTERY”nin TikTok’ta viral olması grubun aylık dinleyici sayısına büyük katkı sağladı. Spotify’da 1.1 ile 1.3 milyon arasındaki iddialı dinleyici sayısı, an itibarıyla 3 milyona ulaştı. “NEVER ENOUGH”, tam olarak böyle bir dönemde çıktı. 4 yıl beklemek az değil. Ancak, geç olsun güç olmasın durumu da bu.
Grubun bas gitaristi Franz Lyons, bu albüme kadar yaptıkları her albümde doğaçlamanın ve gelişine yaklaşımların ön planda olduğunu itiraf etti verdiği bir röportajda. Ancak aynı röportajda Lyons, müziğe böyle yaklaşmaları durumunda hedefledikleri noktaya ulaşamayacaklarını fark etmelerini de açıklıyor. Bu sebeple 15 yıllık kariyerlerindeki en derli toplu ve sorumluluk sahibi işlerinin “NEVER ENOUGH” olduğunu da sözlerine ekliyordu.
Albümü ele aldığımızdaysa giriş, gelişme ve sonuç bizi karşılıyor. Aşama aşama açılan “NEVER ENOUGH”ın her dakikasında doluluk var. Arada doldurma şarkı olmazken, teklilerin yanı sıra ‘I CARE’, ‘DULL’, ‘DREAMING’ ve ‘SLOWDIVE’ gibi altın biletleri bir anda karşımızda buluyoruz. Tabii ki şunu da kabul etmemiz lazım, Turnstile albüm öncesi yayınlanacak şarkıları seçip heyecanı artırma konusunda maharetli bir grup. Albüme adını veren şarkının yanı sıra ‘LOOK OUT FOR ME’ ve ‘SEEIN’ STARS’ ile ‘BIRDS’ün birleşimi grubun görsel dünyaya verdiği önemin de karşılığı.
Gruptan Brendan Yates ve Pat McCrory’nin birlikte çektikleri klip, kolektifliğin eseri olurken ‘SEEIN’ STARS’taki düş atmosferi bir anda “BIRDS”e geçişteki pastel renklerle bozuluyor. Sonrasıysa Baltimore’da verdikleri konseri hatırlatacak hardcore konserlerinin estetiğine eşlik eden canlı renklerle ilerliyor. Ki şunu da eklememiz lazım, “BIRDS”te Jimi Hendrix’in 1970 yılında verdiği bir konserin birebir aynı kamera açıları ve arka planına yer veriyor Turnstile. Sinema eğitimi olan bu iki müzisyenin sadece klip çekmek değil, bu klipler aracılığıyla görsel birer hikaye anlatıcı da olması Turnstile’ın avantajı. Türkiye’de gösterilir mi bilmemekle birlikte bu albümün yapım sürecine ve genel olarak Turnstile’ın son birkaç senesine odaklanan bir belgesel grubun kendisi tarafından hazırlandı.
Mayıs ayının ortasında doğup büyüdükleri Baltimore’da ücretsiz bir konser verdiler. Baltimore’daki evsizlere destek olmak amacıyla verdikleri bu konsere katılan 10 bin izleyici, hayatları boyunca unutamayacakları bir deneyimin parçası oldular. Grup elemanlarının, “hayatı ve müziği öğrendiğimiz parkta insanlarımıza çalarak Baltimore’a olan borcumuzu ödedik” dedikleri konser yüzlerce ikonik videoya ev sahipliği yaptı. Bu videolardan birkaç tanesi ise viral oldu ve dünyadaki bütün müzik mecralarının gündem maddesine dönüştü. Henüz “NEVER ENOUGH” çıkmadan önce albümü full çaldıkları konser sayesinde, özel bir işle karşı karşıya olduğumuzu tahmin ediyorduk… Ancak bu kadarını bekliyorduk desek yalan söylemiş oluruz.
Grubun sesi Brendan Yates’in yanı sıra, Will Yip ve A.G. Cook’un da prodüktör koltuğunda oturduğu albüm çıktığı gibi neredeyse herkesin ilgisini çekerken, anında yılın albümüne dönüştü. Hardcore punk gibi görece kapalı bir türden çıkan bi’ albümün böylesine kapsamlı bir etkiye sahip olması pek tahmin edilebilecek bir durum değildi. Artık hardcore dinleyicisinin de bir “BRAT”i var diyebiliriz. Ufak bir farkıysa, TikTok veya benzeri sosyal medya platformlarında elma dansı yapmaktansa muhtemelen moshpit veya stage dive’a gireceklerdir.
Birkaç sene önce Fontaines DC’ye verilen bir payeydi ‘sıradaki büyük grup’ cümlesi. Fontaines DC, bu cümlenin altını doldurdu ve günümüzün en özel gruplarından birine dönüştü. Turnstile de muhtemelen “NEVER ENOUGH”la birlikte bu tahminin altını doldurmayı başaracak. Albümün kapağındaki gökyüzünü ve “never enough” cümlesini düşününce “sky is the limit” tanımı akla geliyor. The Cure, Bad Brains, Mad Ball ve Sade gibi birbirleriyle pek de alakası olmayan isimlerden aldıkları ilhamı kendi hikayeleriyle birleştirip yeni kuşaklara aktarabilmeleri sayesinde başarabileceklerini tahmin dahi edemiyoruz. Bir kenardan keyifle izliyoruz. Umuyoruz ki biri onların yolunu İstanbul’a düşürür de bir kenardan değil mosh pit’in ortasından izleyebiliriz yolculuklarını…