Ana SayfaMüzikWarpaint: "Acılarımızdan ve hatalarımızdan çok şey öğrendik."

Warpaint: “Acılarımızdan ve hatalarımızdan çok şey öğrendik.”

Los Angeles’lı alt-rock ve dream-pop grubu Warpaint, 1 Haziran’da PSM Loves Summer konser serisi kapsamında Zorlu PSM‘de sahne almaya hazırlanıyor. 2010’da “The Fool” ile çıkış yapan Warpaint, son olarak 2016’da “Heads Up” albümünü bizlerle buluşturmuştu. Aradan geçen 6 yılda yaşananlar üyeleri bambaşka yerlere sürüklese de Warpaint, kendine has enerjisinden ve temposundan hiçbir şey kaybetmedi ve bu ayın başında dördüncü stüdyo albümleri “Radiate Like This”i bizlerle buluşturdu. Bu vesileyle grup üyeleriyle rüyalardan beslenen müzikal yolculukları, grup dinamikleri ve ilham kaynakları üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Erhan BİLEN / [email protected]

“Radiate Like This” öncesi son Warpaint albümü 2016’da yayınlandı. Aradan geçen 6 senede bazılarınız solo projelerle devam ettiniz ve Emily’nin de bir bebeği oldu. (Tebrik ederim bu arada!) Yeni albümün ne kadarı grup birbirinden ayrıyken kaydedildi ve pandemi koşulları yaratım sürecinizi ne derece etkiledi?

Stella Mozgawa: Pandemi sebebiyle albüm iki parça şeklinde kaydedildi; bir kısmını birlikte, bir kısmını uzaktan kaydettik. 2020’nin başında albüme dair temel şeyler oluşmuştu ve ev stüdyosunda kaydediyor olmamız da çok işimize yaradı. En başta uzaktan albüm kaydetmeye alışmak biraz zorlayıcıydı çünkü alışık olduğumuz tempodan daha yavaş ilerliyordu her şey. Ama sonuçta bu durum yapbozun karmaşık parçalarına odaklanmak için hepimize zaman tanıdı.

Bu kadar uzun zaman sonra tekrar turnede olmak nasıl hissettiriyor? Grup içindeki dinamik nasıl?

Stella Mozgawa: Mükemmel! Bu turneye çok uzun süredir hazırlanıyoruz ve gerçekten karşılığını almaya başladık. Her zamankinden çok daha odaklanmış hissediyoruz ve dostluklarımız yeniden canlandı. Bu da harika hissettiriyor.

18 yıldır müzik üreten bir girlband olmak nasıl hissettiriyor? 90’lardan bu yana bu kadar uzun süre birlikte kalan girlband’lere pek rastlamıyoruz.

Emily Kokal: Bunun spesifik bir sebebi olduğunu sanmıyorum. Bu bence halihazırda değişmekte olan bir durum, her geçen gün daha fazla birlikte çalışan kadınlara rastlıyoruz. Erkeklerden oluşan veya kadın ve erkeklerden oluşan gruplarda da aynı zorluklar yaşanıyor bence. Karşılaştığımız sorunları anında çözmemiz gerekiyor. Eğer iletişimsizlik varsa en büyük zararı grup görecektir. Güven ve bağ olmazsa sihir kayboluyor. Herhangi bir sorunla karşılaşıldığı anda o sorunun üstesinden gelmeye çalışmak, karşılıklı güven ilişkisinin en önemli parçası. Bir grup insanla birlikte stresli bir durum içerisinde olmak her zaman zorlayıcıdır. Ama tıpkı bir aile gibi, ilişkiyi güçlendirmek için aradaki bağı sürekli olarak canlı tutmalısınız.

Yeni albümden ‘Champion’ ve ‘Hips’ gibi parçalar önceki albümlerinizden ‘Love Is To Die’ ve ‘Baby’ gibi şarkılara göre daha kendinden emin ve kendiyle barışık şarkılar olarak karşımıza çıkıyor. Şarkı sözleri zaman içerisinde tematik olarak nasıl evrildi?

Emily Kokal: Sanırım yaşlanmak bize ve düşünce yapımıza iyi geldi 🙂 Şu anda bulunduğumuz noktada büyüdüğümüzü ve olgunlaştığımızı düşünüyorum. Acılarımızdan ve hatalarımızdan çok şey öğrendik ve dediğiniz gibi şu an hayata dair daha kutlayıcı bir ruhumuz var. Çünkü sürekli olarak kendimize meydan okuyoruz ve kendimize eleştirel bir gözle bakıyoruz. Müziğin oldukça katartik bir etkisi var, özellikle söz yazarları olarak tabiri caizse içimizdeki şeytanları çıkarıyoruz. Bu katarsis sayesinde eski olandan kurtuluyoruz. Ayrıca eğer her gece sahneye çıkma deneyiminden zevk almak istiyorsak bize iyi hissettiren bir şeyi kolektif bir şekilde dinleyiciyle paylaşmamız gerektiğini öğreniyoruz.

Son albümünüz “Radiate Like This” ve aslında genel anlamda yaptığınız müzik insanı rüyaların alanına çeken ve gündüz düşleri gördüren türden. Buradan yola çıkarak albümün yaratım sürecinde gördüğünüz en garip rüyadan bahsedebilir misiniz?

Theresa Wayman: 15 Ocak 2021 tarihinde gördüğüm bir rüya. Dans etmeye çalışan bir bebeği izliyorum. Bir ya da iki yaşında. Bütün hareketleri ezbere biliyor ama küçük bedeni hareketleri doğru şekilde yapmasına izin vermiyor. Bu yüzden etrafta debelenip duruyor. Ve o kadar çabalıyor ki yüzündeki ifade dayanılmaz bir hal alıyor. Gür kahverengi saçları bir anda dikeliyor. Devasa bir arabada yaşıyor bu bebek. Bebeğe bakmadığım zaman yanımdan arabayla geçtiğini görüyorum. Bir göz yanılması gibi, tüm binalar hareket ediyor. Phoenix veya Arizona’daki gibi alçak binalar ve kavurucu bir güneş var. Bebeğin tekrar dans etmesini izlemek için arabaya atlıyorum; hareket eden binaların üzerine atlıyorum.

Önceki albümlerinizden ‘Dre’ ve ‘Biggy’ isimli şarkılar, en sevdiğiniz rapçilerden (Dr. Dre ve The Notorious B.I.G) ilhamla kaleme alınmış parçalar. Rap ve hip-hop’un müzikal kariyerinize olan etkisinden bahsedebilir misiniz?

Theresa Wayman: Rap ve hip-hop’un kesinlikle hepimizin üzerinde büyük bir etkisi var ama birçok farklı şeyden ilham alıyoruz, bizimle ilgili en sevdiğim şeylerden biri bu. Günümüzde müzik türleri gittikçe birbirine karışıyor gibi görünüyor. İnsanların eklektik bir müzik zevkine sahip olması daha sık karşılaştığımız bir şeye dönüştü. Gençken dinlediğim Outkast ve Wu-Tang Clan gibi isimler beste yapmam için bana ilham olmuştu. Aynı zamanda şarkıların tekrarlayan yapısı sebebiyle nasıl oluşturulduklarını anlamak benim için çok daha kolaydı. Beni daha önce asla varlığının farkına varmadığım bir şeye erişiyormuşum gibi hissettirdi. Ayrıca, bir şeyin özüne erişmek için onu ayrıştırma ve damıtma sürecinden geçirmenin verdiği memnuniyet hissini seviyorum, bence bu rap ve hip-hop’un doğasında olan bir şey.

Türkiye’de ikinci defa sahne alacaksınız. Burada tekrar sahne alacak olmak nasıl hissettiriyor? Türk dinleyicisine ve okurlarımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Jenny Lee Lindberg: Sevdiğimiz işi yaparak dünyayı dolaşıyor olmak inanılmaz bir şey. Dört gözle konser vermeyi beklediğimiz yerlerden biri de İstanbul’du! Geçen sefer o kadar eğlenmiştik ki… Yemekler, renkler, mimari, hamamlar, pazarlar ve insanlar! Daha da sayabilirim… Muhteşem insanlarla dolu büyüleyici bir şehir. En iyi hatırladığım şey ise şehrin enerjisi. Orada gerçekten yaşıyor olduğumu hissetmiştim. Sizlerle tekrar dans etmeyi, şarkı söylemeyi ve birbirimizin enerjilerini hissetmeyi dört gözle bekliyorum.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR