İnceleme

Yalnızca sinemaya değil bir döneme bakış: Karanlık Dünya

Gülce Özkara’nın küratörlüğünü üstlendiği, Metin Erksan’ın Aşık Veysel’in yaşamını anlattığı aynı isimli filmini merkeze alan “Karanlık Dünya” sergisi, Caner Yalçın ve Mike Bode’un eserleri ile 14 Aralık’a kadar Salt Galata’da ziyaretçilerini bekliyor.
Aysu Uzer - 14 Ağustos 2025
post image

Dilek Kaya’nın araştırmaları ile geliştirilen “Karanlık Dünya” sergisi, Metin Erksan’ın yönetmenlik koltuğunda oturduğu 1952-1953 yapımı “Karanlık Dünya” filmini merkeze alıyor. Senaryosu Aşık Veysel’i yakından tanıyan arkadaşı Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından yazılan filmin çekimleri ise Sivas’ın Sivrialan Köyü’nde başlayıp Nevşehir-Ürgüp’te tamamlanmış. Sergi filmin üretim süreci üzerinden; filmin senaryosu, çekim günlükleri ve filmin sansür sürecinde yaşadığı zorlukları birer birer ele alarak adeta arkeolojik bir kazı yaparmışçasına bizi hem ülkenin yakın tarihli geçmişine daha yakından bakmaya hem de sanatsal üretim sürecini katman katman incelemeye davet ediyor.

Arşiv malzemeleri, video enstalasyonları, afişler, çizimler ve filmin farklı tarihli farklı montajlı kopyaları için de değişkenlik gösteren senaryolarının yer aldığı sergi, orijinal senaryosu ve kurgusu bilinemeyen filmin tüm olası ihtimallerini de seyircilerin nazarına sunuyor. Sanatçı Caner Yalçın, ellerindeki tüm kopyaları inceleyip -izlediği bu beş örnek için de ayrı ayrı senaryolar ürettiğini- bu sayede kopyaları kıyaslama fırsatları da elde ettiklerini, “Bu çalışmada filmi, A, B, C, D ve E kopyaları olarak ayırdım ve bunları tek tek izleyerek kıyasladım. Kopyaları saniye saniye izleyip aradaki farklar nelerdir diye inceledim. Çok objektif olmaya çalıştık. Filmin başına neler geldiğini, ne olduğunu bu senaryo çalışmasında bir araya getirmiş olduk,” sözleriyle dile getiriyor. Bu beş senaryo örneğini de sergide incelemek mümkün.

Dönemin tarımsal kalkınma ve kırsal modernleşme politikaları ile çelişen film, yeni bir toplum bilinci geliştirilme ve yeni bir kültür inşası tasarlanma planıyla şekillenen sanat dünyasının dönemsel merkezinde konumlanıyor. Böylece 50’lerin sosyal ve kültürel iklimini toplumsal gerçekçi bir perspektifle ele alan film, dönemin ideolojik kural koyucularının sansür politikalarından da nasibini alıyor. Sansürden “ilk” geçememe sebebini serginin “yönetmen, senarist, yapımcı ve ‘Karanlık Dünya / Aşık Veysel’in Hayatı filminin hak sahibi Yılmaz Atadeniz ile söyleşi” bölümündeki röportaj açıklıyor. 

Neden mi? Çünkü sansür kurulu filmi izledi ve Metin’in önemli bir şey başardığını fark etti — Türkiye’nin gerçekliğini yakalamıştı. Köylerdeki hayatı. “Hayır,” dediler, “bizim köylülerimiz bu kadar yoksul olamaz.” Filmde bir buğday tarlası çekmişti. “Hayır,” dediler, “buğdayın başakları bu kadar zayıf olamaz. Değiştirin bunları…” Ve filmi reddettiler. Bu da büyük bir krize yol açtı. Ertem Göreç filmi düzenledi. Ama büyük bir hata yaptı. Kesilen sahneleri —hem iyi hem kötü olanları— saklayıp sonradan tekrar birleştirmeliydi. Bunu yapmadı. Hepsini attı. Bu, yapılan en büyük hata oldu. Bu yüzden Amerikan filminden alınan buğday tarlası ve traktör görüntülerini yerleştirdi. Bu saçmalığa inanabiliyor musunuz?*

Filmi gerçek bir köyde olabilecek en gerçekçi sahnelerle çekmek ve beyaz perdeye yansıtmak isteyen Metin Erksan’ın filmi, tam da bu aşırı gerçekçi biçimi sebebiyle sansüre uğramış. İdeolojinin, ideal bir köy örneği resmi çizmek istediği film, bu eklemelerle taşındığı boyutta anlamını ve mahiyetini neredeyse tamamen yitirmiş. Elbette sansürün amaç ve işlevini ele alırken göstermeyi yasakladığı bakış kadar gösterilmesini zorunlu tuttuğu sahneleri de ele almamız gerekiyor. 

Filme Atatürk’ün ölümü, cenaze töreni ve Aşık Veysel’in “Atatürk’e Ağıt” türküsü görüntülerinin eklenmesiyle anlatı yapısı tamamen kırılmış. Eyüboğlu’nun orijinal senaryosunda da bu cenaze merasimi sekansının var olduğu söylenegeliyor. Ancak elimize ulaşan 5 ayrı kopyanın her bir örneğine ayrı ayrı bakıldığında, filmin anlatısının tamamen sekteye uğradığı görülüyor. “Karanlık Dünya”nın küratörlüğünü üstelenen Gülce Özkara’nın “Film, Aşık Veysel’in çocukluğundan, tanınmış bir halk ozanı oluşuna uzanan yaşam öyküsünü anlatmak üzere yola çıkıyor. Ancak filmin anlatısı, Aşık Veysel’in hayatı ve böyle dramatik bir aşk öyküsü etrafında akarken, bir anda kurguda bir kopma oluyor ve karşımıza Atatürk’ün hayatından buluntu görüntüler çıkıyor,” diyerek açıkladığı sahneleri de sergide detaylı biçimde seyredip incelemek mümkün. 

Filmin başkahramanın kendisi olduğu bir kavramsal sanat sergisi olarak nitelendirilen sergi sanatçılarından Mike Bode ise bu eklemeler için, “Keyif aldığım şeylerden biri de 1950’ler. Çünkü tarihsel kör noktamızda olan bir dönem. Sekiz yıl önce İstanbul’u ziyaret ettiğimde ‘Karanlık Dünya’ filmiyle tanıştım. O kadar bozuk, sansürlenmiş, yeniden çekilmiş ve yeniden inşa edilmiş ki bir nevi belirsizliğe düşmüş. Ben de bu ilginç diye düşündüm. Filmin bir kopyasını edindim ve izlemek gerçekten çok zordu. Anlatım bozuktu, garip şeyler oluyordu. Filmin sonuna bazı ideolojik parçalar eklenmişti. Bu filmin nasıl ‘Frankenstein’ canavarına dönüştüğünü düşündüm. Bu bir tür başlangıç noktasıydı,” diyor.

Meraklısına, bu örneklerden dönemin şartlarını en iyi yansıtan ve sinema tarihi derslerinde de sıkça söz edilen, izlemesi de oldukça keyifli ve nüktedan, “Kilink” filminin sansür örneğine bir göz atmasını önerebilirim. Dönemin sansür kurulunun polis memurlarından oluştuğunu göz önünde bulundurarak sansürlenmesi ihtimalini ortadan kaldırmak isteyen film, Türk polisine övgü dolu bu sahneyi anlatısına eklediğinde sansür riskini bertaraf etmiş gibi görünüyor.

14 Aralık’a kadar devam edecek sergiyi ziyaret edip bu yolculuğa ve alan açtığı sorgulamalara ortak olmanızı öneriyorum. 

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans