Ana SayfaEtkinlikler15 dakikalık şehir (FMC- 15mC)

15 dakikalık şehir (FMC- 15mC)

Geçen gün yakın bir arkadaşımla Bodrum’da sinemaya gittiğimizde, oradan çıktıktan sonra yapmak istediğimiz aktivitelerin bize uzak olmasından dert yandık. “Derdini saygı çerçevesinde eleştireyim” dediğinizi duyar gibi oldum, haklısınız. O da bana 15-minute city yani 15 dakikalık şehir kavramından bahsetti. Daha önce duymadığım -ben de inanamadım daha önce duymadığım bir şey olmasına! – bu konuyu biraz araştırayım, bulduklarımı da sizlerle paylaşayım istedim.

Neslihan Atcan ALTAN

Nedir kuzum bu işin aslı?

15-Minute City terimi ve fikri Paris’te yaşayan Carlos Moreno isimli bir şehir plancısı tarafından ortaya atılmış. Amaç, vatandaş katılımına dayanarak sosyal etkileşim, toplumsallık bilinci, güvenlik, özsaygı ve kimlik kavramlarının desteklenip güçlendirildiği kentler yaratmak. Bu amaca ulaşmanın yolu da bireylerin hayatlarını sürdürmek için gerekli tüm hizmetlere (eğitim, sağlık, her türlü alışveriş, eğlence, sosyalleşme, vb.) bisikletle ve/ veya yürüyerek erişim sağlayabildiği mahalleler kurmak. Aslında bu konsept, çok da yeni sayılmaz; 1898 yılında başka bir şehir planlamacı olan Ebenezer Howard’ın önerdiği “bahçe şehirler” fikri 15 dakikalık şehir konseptinin temelini oluşturan örneklerden biri. Hatta 1990’larda tekrar gündeme gelen ve şehirde yürünebilirlik özelliğini önceleyen Yeni Şehircilik akımıyla da ortak noktalar taşımakta.

Nerelerde bu şehirler?

Paris, Barselona, Kopenhag, Portland (A.B.D), 15 dakikalık şehir konseptini kendi ihtiyaç ve önceliklerine göre benimsemiş ve halen kendilerine göre uyarlamakta olan birkaç şehir. Mesela Paris’te bazı mahallelerdeki yollar araçlara kapanıp, yayalara öncelik verilirken aynı zamanda bisiklet yolları ve ortak bisiklet kullanımı arttırılmakta. Barselona’da “superblock” denen, benzer başka bir fikir epey revaçta. 3*3 ızgara modeli 9 mahalle belirlenip, araç trafiğini o alanın dışında bırakarak bu mahallelerde işinizi yürüyerek veya bisiklete binerek hallediyorsunuz. Geri kalan alan ise genişletilmiş yeşil alan olarak kullanılıyor.

Kopenhag’daki Nordhavnen mahallesi de 5 dakikalık şehir olarak planlanmış. Mahalle sakinlerinin her türlü mağaza, iş yeri, kurum, kültür – sanat tesisi ve toplu ulaşıma beş dakikada ulaşabileceği şekilde tasarlanan bu mahallenin gelişimi devam etmekte. Portland da bu fikri erken benimseyen kentlerden birisi. 2009’da hayata geçirdikleri eylem planı açık bir şekilde 2030 yılına gelindiğinde şehir sakinlerinin yüzde 90’ının iş hariç ihtiyaçlarına yürüyerek ya da bisikletle erişim sağlayabilmelerini hedefliyor. Türkiye’de de sürdürülebilir kentsel hareketlilik planları ve eğitimleri yapılmakta. Konuyla alakalı bilgiye ilgili belediyelerin projeler başlığı altında ulaşabilirsiniz.

Ütopik bir dünya mı? Distopik bir kabus mu?

Kağıt üstünde epey ideal görünen bu planın bazı konularda yetersiz kaldığı ve kısıtlayıcı olduğu da öne sürülmekte. Örneğin, bireylerin araç kullanma özgürlüklerinin kısıtlanması, kişilerin belli bir kalıba girmeye zorlanması ve sadece o alanda hep kendine benzer insanlarla etkileşimde kalması, yani farklı sosyo-ekonomik sınıf, etnik kökenlerden gelen kişilerden/gruplardan uzaklaşması, hükümet tarafından izlenmenin kolaylaşması, bireyin sınırlı bir alana mahkum edilerek aslında yalnızlaştırılması ve kentlerin zorla soylulaştırılması gibi sıkıntılar konuyla ilgili kafamızı karıştıracak cinsten sorunlar.

Evet, araç kullanımının azalması gerçekten gezegenimizi paralayan karbon emisyonunu azaltacak, bireysel ve hatta toplumsal ölçekte sağlığımıza katkı sağlayacak bir çözüm ama uygulama noktasında daha yapılması gereken çok şey var. Örneğin geçtiğimiz günlerde Oxford’da trafiği azaltmak için oluşturulan trafik filtresi planı, şehir sakinlerinin o kadar kafasını karıştırmış ki, günün hangi saati, nereye gidip gidemeyeceklerini anlayamamışlar. Bunu fırsat bilen komplo teorisyenleri de dezenformasyon yayarak bu karmaşayı ayyuka çıkarmayı başarmışlar. O yüzden bu araç trafiği problemi herkesi biraz daha zorlayacağa benziyor. Ve evet insan Moreno’nun şu sözlerine katılmadan edemiyor: “Bir şehrin her metrekaresi farklı amaçlara hizmet etmeli. Yaşadığımız mahalleler bizim sürekli bir yerden bir yere gitmek zorunda olduğumuz alanlar değil, içinde yaşadığımız, çalıştığımız, refah içinde olduğumuz yerler olmalı”. Diğer yandan komplo teorisyeni izlenimi yaratmak istemememe rağmen bu konsepti araştırdıkça hepimizi böyle lego bloklarından yapılmış alanlara sıkıştıracaklar gibi geldi bana. Bilim-kurgu filmlerinde olur ya ““Sektör 86” iyi ama sakın “Sektör 66”’ya gitme; bacaklarını ayırırlar” falan diye, biraz öyle bir hisse kapıldım. Tüm bu okuduklarından buraya mı geldin dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Diğer yandan Amsterdam gibi bisiklet kullanımının ve toplu ulaşımın yaygın, etkin ve güvenli olduğu şehirlerde bireylerin bizlerle kıyasla ne kadar hayatlarından memnun göründükleri de aşikar. Özellikle İstanbul ve hatta artık Ankara’nın o zırva trafiğinin çözümsüzlüğü, toplu ulaşımın büyüyen şehirlerle orantılı gelişmeyişi hepimizi boğuyor ve acımasızca kısıtlıyor. Bu sebeple aynı paragraf içinde iki kez fikir değiştirip ben 15 dakikalık şehirlere varım diyorum. Siz ne diyorsunuz, bilemiyorum ama sanırım bana eyvallah diyebiliriz artık. Hadi bana eyvallah.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR