Her yeni bölüm için bir hafta beklememizin gerektiği dönemlerden dünyayı kasıp kavurmuş ve dev hayran kitlelerini arkasına alarak tarihe geçmiş 2000’lerin efsane dizilerini birlikte analım.
“Televizyonun altın çağı” tamlamasının muhtemelen birden fazla dönem için kullanıldığına şahit olmuşsunuzdur. Yoruma açık bu betimlemeye en çok muhattap tutulmuş on yıllık dönem de muhtemelen 2000’lerdir. Birçok açıdan hak verilebilecek bu yakıştırmanın en akıllara yatan gerekçesiyse bugün “geleneksel” olarak adlandırdığımız, dijital platformlar öncesi klasik televizyon yayıncılığının son dönemine denk geliyor olması tabii ki.
Bu dekadın yapımları da sanki onlarca yıllık bir dönemin sona erişini kutluyorlarmışcasına fazladan bi görkeme sahiplerdi. Bugün hala her türlü günlük içerikte referans noktası olarak kullanılan ya da hala tüm zamanların en iyi televizyon işleri konuşulan masalarda adları zikredilen bu efsane televizyon dramalarının çok özel olduklarını söylemeye gerek yok zannediyoruz. İsimlerini arka arkaya saydığınızda bile, vaktinde izleyeni o günlere götüren, sonradan izleyebilmiş hayranlarınıysa heyecanlandıran bu dizileri şimdi de burada analım.
“The Sopranos” (1999-2007)
Her ne kadar yayın hayatına 1999 yılında başlasa da “2000’li yılları fethetme” konusunda üzerine eklenebilecek örnek sayısı bir elin parmağını geçmiyor. HBO’nun yıldızlaştığı bu dönemin en büyük klasiklerinden “The Sopranos” New Jersey’de yaşayan İtalyan kökenli Amerikalı bir ailenin hikayesini anlatıyordu. Bir mafya olan Tony Soprano’nun aile hayatıyla suç örgütü liderliği arasındaki dengeyi sağlama mücadelesini, toplam 5 Altın Küre ve 21 Emmy Ödülü ile sonuçlanan bir serüvende izlemiştik.
“Six Feet Under” (2001-2005)
Az önce söylediğimiz gibi, dönemin en büyük yapımlarını arka arkaya yayınlayan kanal HBO’dan bir diğer televizyon klasiği: “Six Feet Under”. Senaryosuna imza attığı “American Beauty” ile Oscar kazanan Alan Ball’un yaratıcılığını üstlendiği efsane dizi, Los Angeles’ta cenaze evi işleten bir ailenin hikayesini çerçeveliyordu. Tüm zamanların en iyi finallerinden birine sahip olmasıyla sık sık anılan dizi beş sezon boyunca hayranlarına içinden çıkmak istemeyecekleri bir dünya yaratmıştı.
“The Wire” (2002-2008)
“En iyiler” listelerinin değişmezi “The Wire” BBC’nin 2021 yılında yayınladığı büyük soruşturmada 21. yüzyılın en iyi televizyon dizisi seçilmişti. Kimsenin itiraz etmediği bu sonuçla tekrar gündeme gelen dizi Baltimore’un adeta şehir portresini çıkarıyordu. Bir diğer HBO yapımı olan efsane dizi, Idris Elba, Michael K. Williams ve geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Lance Reddick’i geniş çaplı televizyon dünyasına tanıtmıştı.
“Lost” (2004-2010)
Ne desek boş… Yayınlandığı süre boyunca dünya üzerindeki her bir toprak parçası üzerinde kendinden bahsettirmeyi başarabilen dev bir fenomendi “Lost”. Bir uçak kazası sonucu hayatta kalabilmiş bir grup insanın düştükleri adadaki maceralarını mı anlatıyordu gerçekten emin bile değiliz. Tek bildiğimiz, herkes bir sonraki bölümü beklerken bir önceki bölümü konuşarak 6 yıl geçirmişti.
“House MD” (2004-2012)
Modern bir Sherlock Holmes uyarlaması yapmaya kalkışmak ama ana kahramanı teşhis uzmanı bir doktor yapmak mı? Her bölümünde yeni bir davayı (hastayı) ele alan Dr. House ve ekibinin maceralarını, zekice yazılmış senaryosuyla izleyen herkesi kendisine hayran bırakan bir diziydi “House MD”. Dizinin başarısında belki de en az yazarlık departmanı kadar büyük bir paya sahip olan Hugh Laurie’nin unutulmaz performansı, her bölümü tekrar tekrar izleme isteğini besleyen en büyük etkenlerden biriydi.
“Mad Men” (2007-2015)
Bahsettiğimiz altın çağın belki de en görkemli yapımlarından birisi de dönem draması “Mad Men”di. 1960’lı yılların New York’unu resmeden dizi, üst düzey reklam şirketi yöneticisi Don Draper’ın etrafına kuruyordu hikayesini. “The Wire”ın ipi göğüslediği BBC listesinde ikinci sırada yer alan “Mad Men” tüm zamanların en iyilerinden bahsedilirken de adı sık sık anılan efsane bir diziydi.
“Breaking Bad” (2008-2013)
Bir lise kimya öğretmeninin neler yapabileceğini yayında kaldığı 5 yıl boyunca tüm dünyaya anlatan “Breaking Bad” de dekadın son yıllarında başlayan ve etkileri bugün hala hissedilen bir diğer televizyon klasiğiydi. Bryan Cranston’ı yıldız statüsüne taşıyan dizi daha sonraki yıllarda yine kendi başına büyük bir efsaneye dönüşen “Better Call Saul” ile devam etmişti.