Ana SayfaÖzel DosyaHafta sonuna sığdıramadıklarımız ve 4 günlük mesai trendi

Hafta sonuna sığdıramadıklarımız ve 4 günlük mesai trendi

9-5 ve 5 gün, mesainin genel adı oldu zamanla. Tam zamanlı çalışmak, günlük 8 saat mesai ve 5 günden oluşur; kağıtta. Hafta sonu bilgisayarlar kapatılır ve bu hayatta başka ne dilersek yapmaya başlanır Cuma akşamından itibaren. Bu da kağıtta tabii ki, çünkü hal kalırsa eğer… Peki ya 4 günlük mesai?

Eylül BOMBACI / eylü[email protected]

Yüksek enflasyon ve dünyayı saran yaşam maliyeti krizi tabii ki Türkiye’de de şiddetle yaşanırken iş değiştirenler, işsiz kalanlar ve zaten çalışsa da zarara gireceğini düşünüp vaktini paradan daha kıymetli bulanlarla birlikte dünyaya yavaş yavaş şunu düşündürmeye başladı: “Zaten her şey otomatikleşiyor, acaba mesai zamanlarını kısaltsak mı?”. 5 günlük mesai sonrasında kalan günler, cuma akşamından pazara iki buçuk gün. Ki bu da teorik tabii ki. Cuma akşamında bırakmayan işler ve onları bırakamayan çalışanlarla geçen bazı geceler birçok insana tanıdık geliyor. Cuma akşamı eğlence veya dinlence gecesi desek; cumartesi sabahları başka işler güçlerle geçer akşamında da bir yemek bir eğlence daha belki… Pazar ise “beni baştan yarat” günü olarak hayatlarımızda boş bir gün olarak kalabiliyor. Ya da aylarca ertelenen bir dost buluşmasının son şansı olarak da literatürümüzde mevcut. Yani aslında tamamen belli bir hafta sonu kavramı inşa edilmiş kimseye. Hele ki şu trafikte ve kağıtta 9-5 görünen işlerde kimseye yetmiyor. Peki hepimiz 4 gün çalışsak çarklar bir gün daha az dönse ne olurdu? Hafta sonunda rahat bir nefes mi alınırdı yoksa şu çalışılan 4 gün bir anda kocaman bir cehenneme mi dönüşürdü?

Olmazsa olmaz, tırışkadan işler

2020’den itibaren etkisi gitgide ağırlaşan “Büyük İstifa” dalgası etkisini hala sürdürürken beynimizde antropolog David Graeber’in o büyük sözleri yankılanıyor, “Tırışkadan İşler”. İşlerin tırışkadanlaştığını düşünenler artarken, işi hiç de tırışkadan olmamasına rağmen hakkettiği parayı almadığını düşünenler de işlerini bir bir bırakmaya başladılar. “Tırışkadan İşler”, David Graeber tarafından birilerinin herkes çalışmaya devam etsin ve bir şekilde para kazansın diye oluşturduğu işler olarak tanımlanıyor. Yani bir anlamda üretimden bağımsız olarak hizmet ve yönetim sektöründen bahsediyor. Bir balon gibi şişen bu sektörlerin arasında finansal hizmetler, şirketler hukuku, akademi, halkla ilişkiler gibi bir sürü iş dalı bulunuyor. Peki bunun bu işlerin çalışanlarına zararı nedir? İşte burada Graeber, John Maynard Keynes’in 1930’da öne sürdüğü tahmini ortaya koyuyor. Çünkü Keynes’e göre, şimdiye kadar teknoloji sayesinde insanlar çoktan çok daha az çalışıyor olmalıydı. Fakat onun yerine teknoloji sadece iş hayatını hızlandırmaya yaradı. Hala aynı şeyler yapılmaya devam ederken hiçbir şey değişmedi, ya da en azından çok ufak bir kısmı “kolaylaştı” ama üstümüzden pek de bir yük kalkmadı. İşte bu sebeple işler daha kolaylaşıp hızlanırken mesai saatleri aynı kalmaya hatta 9-5’in çok daha üstüne çıkmaya devam etti. Zaten şu sıralar kime sorsanız pek vakti olmuyor, her zamanki gibi zamansızlıktan. Bunun üzerine Graeber mesai saatlerinin de aynı sebepten tırışkadanlaşarak gereksiz işlerle doldurulduğunu savunuyor kitabında. Pandemiyle birlikte çok daha şiddetle sorgulanmaya başlanan hayatlar, sıkışan maddi durumlar insana hayatın ne olduğunu biraz daha sık sorgulatmaya başladı tabii ki. Dolayısıyla işinde ne yaptığını tam da parmağıyla gösteremeyen ofis çalışanları ya da her gün sadece işini yaptığı için şiddete uğrayan, hele ki pandemide daha da zorluklar altına giren sağlık çalışanları basmaya başladı istifayı…

“Sevdiğin işi yap”, “Hayallerinin Peşinden Git”

Yine Graeber, “Tırışkadan İşler” (“Bullshit Jobs: A Theory”)kitabında 2016-2017 arasındaki ABD Şirket Mesaisi Durum Raporu’nu ele alıyor. Bu rapora göre mesai saatleri içerisinde yapılacak işe ayrılacak süre yüzde 7 azalmış. Şimdilerdeki durumu ise tahmin etmek pek de kolay değil. İşlerin anlamsızlaştığını iş yerinde fark edenlerin sayısı her geçen gün artarken Amerikalı genç nüfusun arasında çoğalan bir söz ise “Ben çalışmayı hayal etmiyorum” oluyor. Şimdiye kadar “sevdiğin işi yap”, “tutkularını takip et”, “sevdiğin işi yaparsan bir saniye bile çalıştığını anlamazsın” gibi avutucu cümlelerle büyütülen gençlik mezun olduktan sonra ne hayal ettiği işi, krizle beraber ne hayal ettiği maaşı ne de güzel vakit geçirebileceği bir hafta sonu zamanını elde edebiliyor. Bu durumda Amerikalı gençler arasında hayali kurulan en popüler mesleğin profesyonel yayıncı (influencer) olması da kimseyi o kadar şaşırtmıyor.

Haftada 4 gün çalışsak yeter mi?

Peki çalışma günlerini haftada 4 güne indirmek gerçekten çözüm mü? Şimdiye kadar herkes sadece 5 gün mü çalışıyordu ki 4 güne inince gerçekten de 4 gün çalışacağımızı düşünüyoruz? Yoksa bu sadece zaten çalışma saatleri kesin ve net olan ülkelerde geçerli olabilecek bir seçenek mi? Bunun cevabı aslında birbirinden farklı çalışma standartlarına sahip ülkelerin birbirinden ayrışmasında da gizli. “Dünyanın en mutlu ülkeleri sayılan Danimarka ve Finlandiya, insanların “işgücünü hayal etme”ye zorlandığı Amerika’dan daha mutlu mu?” diye sorarsanız aslında cevap sorunun kendisinde gizli. Araştırmalara göre iş yaşam dengesi bu ülkelerde oldukça önemli. Mesai saatleri belli bir saatte gerçekten biten bu toplumlarda günler; aileye ayrılan vakit, hobiler ve mesai saatlerine bölünebiliyor. Kurulmuş denge sayesinde, çalışmak hayatın merkezinde olmayınca kimse işten sıkılmıyor. Öte yandan 4 gün çalışmanın formülü basit. Aynı maaş, aynı iş, aynı iş yükü fakat 4 gün. Bir nevi sıkıştırılmış konsantre bir mesai gibi ve perşembe ise artık yeni cuma oluyor. 4 günü savunanlara göre haftanın daha az günü çalışmak verimliliği artırıyor ve çalışanları daha çok tatmin ediyor. Hatta, Belçika’da çalışanlara haftanın 4 günü çalışma hakkı verildi bile. Fakat bu da bir zorunluluk değil, buradaki plan sadece çalışanlara istedikleri gibi çalışma özgürlüğünün verilmesi aslında.

Gitgide daha tırışkadanlaşan işleri muhafaza etmeye çalışırken hayatı sorgulayanlar, büyük istifa hareketiyle birlikte işlerinden ayrılanlar… Fakat işsizlik de tahmin edileceği üzere kolay bir seçenek değil. Büyük istifa ile işlerinden ayrılanlardan özellikle Z jenerasyonunun yüzde 89’u istifa ettiğinden pişman ve psikolojik olarak düşüş yaşadıklarını belirtiyor. Öyle ki orta yolu bulmak gerekiyor, eğer 4 günse gerçekten 4 gün, 9-5 ise gerçekten 9-5 gerekiyor gerçek huzur ve mutluluk için. Mesailer kaçta biterse bitsin, hafta sonuna bir kavram olarak bakan ve mutlu isyanlarla dolu hafta sonu playlist‘imizi aşağıya ekliyoruz.

 

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR