Ana SayfaMüzikCan Bonomo: “Var olma savaşına beyaz bayrak sallamaya başladığımı fark ettim 30...

Can Bonomo: “Var olma savaşına beyaz bayrak sallamaya başladığımı fark ettim 30 yaşından sonra”

2019 yılında çıkardığı “Ruhum Bela” albümünden beri yeni albüm beklediğimiz Can Bonomo, misafir kadrosuyla göz kamaştıran “Kara Konular”ı dinleyicisiyle buluşturdu. Mabel Matiz’den Gökhan Özoğuz’a kadar sayısız ismin şarkılara eşlik ettiği albümün hikayesini ve bu 5 yılda neler yaptığına dair meseleleri kendisinden dinlemek için ben de Can Bonomo’nun kapısını çaldım. Biraz insanlıktan, biraz İstanbul’dan ama en çok da müzikten konuştuk. Devamını ben söylemeyeyim, sizi röportaja alalım!

Batıkan BAKSI / [email protected]

Yeni albümün “Kara Konular” geldi, hoş geldi! Bu albüm için “daha önce şarkıların düzenlemesi için hiç bu kadar vakit geçirmemiştim” demişsin. Yani dinleyicileri çok iddialı bir albümü dinliyor diye düşünüyorum şu sıralar. “Kara Konular”ı bir de senden dinleyelim mi?

Kara Konular” geçtiğimiz üç sene içerisinde biriktirdiğim şarkılardan oluşuyor. Stüdyoda açık ara en fazla vakit geçirdiğim albüm oldu bu. Eskiden söz ve müziği, düzenlemeye teslim edip kaçardım. Bu albümde çalımı esnasında duymadığım çok az kanal var. İsminin “Kara Konular” olmasına o aralar yazdığım şarkıların tematik bir biçimde bağlı olduğunu fark ettikten sonra karar verdim. Nedense insanın insan olmaya çalışmakla ilgili mücadelesini yazmışım sürekli. Belki de hayatıma oğlumla giren baba rolü yüzünden böyle oldu. Belki de sonunda bitmek bilmeyen çocukluk dönemimi arkada bırakıyorumdur.

“Kara Konular”, aslında Can Bonomo’nun düşlerinin, ilişkilerinin, hayal kırıklıklarının da bir intikam planı. Her şarkı aslında bir dışavurumdur ama bu albüm için artık bir patlama albümü diyebilir miyiz? Bu intikam planının içinde neler var?

Var olma savaşına beyaz bayrak sallamaya başladığımı fark ettim 30 yaşından sonra. Eskiden beni yıkamayan, üzemeyen şeyler canımı acıtmaya başlar oldu. Belki de sorumluluk sahibi bir insan olmaya başladım ve bu beni daha endişeli biri haline getirdi. Şarkılar da aşağı yukarı bunları hissettiriyor. Kubrick‘in “Full Metal Jacket” filminde askerler idman amaçlı koşarken “İşte bu tüfeğim, bu da silahım.” diye bir marşı hep bir ağızdan söylemeye başlıyorlardı. Albümdeki şarkılardan biri “İşte bu gitarım, bu da sesim.” diye başlıyor. Tam olarak planımın ne olduğunu bilmiyorum. Hiçbir zaman bilemedim ama bir planım var gibi.

Albümün içindeki konuk kadrosunu gördüğümde gözlerime inanamadım: Mabel Matiz, Melike Şahin, Gökhan Özoğuz, Nova Norda ve daha fazlası… Bu da albümü bence kolektif bir çalışmaya dönüştürmüş. Bu kadar kalabalık bir kadroyla yeni şarkılar seslendirmek nasıl hissettirdi? Sanki “Kara Konular”da üretim hali de bireyselden başka bir noktaya ulaşmış.

Bizim albümümüz bu. Yıllardır birbirini seven, sayan, kollayan, aynı masalarda oturmuş insanlarız hepimiz. Hepsi benim yetenekli, güzel arkadaşlarım. Şarkılarımı söylerken onları en az benim kadar heyecanlı görmek bu albümü hayatımda yaşadığım en manalı deneyimlerden biri yaptı.

“Doğru öngörüde bulunan kişilerin hayatı korkunç derecede sıkıcı olmalı!”

Son albümün Ruhum Bela”nın üstünden 5 yıl geçti, haliyle 5 yılda da çok şey değişti. Nelerin değişip nelerin aynı kaldığını hem kendin hem de çevren açısından nasıl değerlendiriyorsun? Bir geriye bakış yapalım mı?

Bazı şeylerin değişim hızına ayak uyduramadım, bıraktım onları. Bazı şeyler zamanla daha güzel şeylere dönüştüler. Bu hep böyleydi. “5 sene sonra kendini nerede görüyorsun?” diye çok klişe bir soru vardır. Doğru öngörüde bulunan kişilerin hayatı korkunç derecede sıkıcı olmalı. Yaşadığımız her an bizi kalıcı bir biçimde değiştiriyor. 5 sene sonrasıyla ilgili tutarlı bir tahminde bulunabilmek için hiçbir anı yaşamamak lazım. Bambaşka bir insandım ben beş sene önce. Beş sene sonra da umarım şimdikinden bambaşka bir insan olurum.

Değişimlerden bahsetmişken “Kara Konular”ın ithaf edildiği kişilerden biri de oğlun Roman. Baba olduktan sonra herhangi bir olaya bakış açında ne gibi değişimler oldu? Babalık, Can Bonomo’nun sanatçı ruhuna nasıl yansıdı?

Aşık olduğum bir canlı daha oldu hayatımda. Beni daha sabırlı yaptı ama daha kaygılı da yaptı. İşime yansıyan bir şey olmadı. Her gün çalışmaya geldiğim yazıhaneme öğleden sonraları oğlum da geliyor artık. Ben hiçbir zaman özel hayatını yazıya döken bir insan olmadım. Benim işim hep empatiyleydi. Aşık olduğunuz insanı ellerinizde büyüttüğünüz zaman otomatikman daha empatik bir insan haline geliyorsunuz. Bu yüzden ona ithaf ettim albümü.

Bir keresinde her yeni albüm, yaptığım en iyi iş olmalı!” diye bir söz söylemiştin. Bu Can Bonomonun kendisiyle de büyük bir yarış içinde olduğunu mu gösteriyor? Hayattaki yarış hissiyle nasıl başa çıkıyorsun?

Kimseyle yarışmam. Yirmili yaşlarımda denedim, hiçbir faydasını görmedim. Kimsenin bir şey kazandığı da yok. Ölüp gideceğiz işte. Ben yaptığım işten çok keyif alıyorum, dolayısıyla her yaptığım albüm benim yapıp yapabileceğim en iyi albüm olmalı. İnsan bir işten keyif alıyorsa o işe potansiyelinin tamamını vermek konusunda zorluk yaşamaz. Bir işi yaptıkça o işte daha iyi oluyorsak da benim her geçen albümümün bir öncekinden “benim kanaatimce” daha iyi olması lazım. Aksi hâlde yaptığım işten keyif almıyorum demektir. Keyif almıyorsam bırakırım. Manyak mıyım ben? Hayat çok kısa.

Can Bonomo 6

“Böyle devam ederse, insanlığın sonu her açıdan çok acıklı olacak…”

Hayatında bir de edebiyat gibi ucu çok açık bir kısım var. Müziğin de büyük bir bölümü aslında edebiyattan beslenir. Her şarkı yazarı aynı zamanda bir şairdir bence. Bu ikisini aynı düzlemde yürüten biri olarak edebi kişiliğin müzisyen kişiliğini nasıl etkiliyor? Daha doğrusu Can Bonomo en çok hangisini seviyor?

Şiir ve lirik iki farklı disiplindir. Ben albümlerimin lirik yazarı, şiir kitaplarımın şiir yazarıyım. Şiiri her şeyden üstün tuttuğum için kendime şair yakıştırması yapamıyorum. Keats şairdi, Nazım şairdi, Baudelaire şairdi, İskender şairdi. Bu insanların yaşadıkları dönemde şiir de şiirdi ama… İnsanların şiir okuyup anlayacak sabrı yok artık. Bunun döngüsel bir şey olduğuna inanmak istiyorum. Böyle devam ederse, insanlığın sonu her açıdan çok acıklı olacak.

Kariyer öykününün ilk zamanlarından beri seni takip ediyorum, 2010’ların başında profesyonel olarak albümler çıkarmaya başladın; neredeyse 2030’lara yaklaştık ve ivmeni hep yukarı doğru götürdün, farklı tarzlarda iş birlikleri de yaptın. Sence müzik dünyası ve sevilen türler bu kadar değişirken sen nasıl aynı (yani demek istediğim ilk tanıdığımız gibi) kalabildin?

Elle tutulur ya da geçip giden şeylerin beni değiştirmesine izin vermedim. Yirmili yaşlarımda parasız olmanın beni bozmasına izin vermeyip otuzlu yaşlarımda paranın beni bozmasına izin vermediğim gibi. Ailemi ve arkadaşlarımı çok sevdim. Kendi menfaatimi başka insanların önüne koymamaya çalıştım. Bilmediğim hususlarda ahkâm kesmedim. Yapıcı eleştirilere açık oldum, yıkıcı eleştirilerle canımı sıkarak vaktimi kaybetmedim. Doğru insana aşık oldum, doğru insanla hayatımı birleştirdim. Sokakta rockstar oldum ama hangi evde yaşıyorsam hep o evin çocuğu oldum. İyi meziyetlerim bunlar. Elbette kötüleri de var. Onlarla da sevdiklerim uğraşıyor.

“İstanbul’un müziği, karakteriyle birlikte kaybolup gitti…”

Yine biraz başlara gideceğim, ilk zamanlarda müziğine “İstanbul Müziği” adını vermiştin ama tabii İstanbul gibi hızla yaşayan bir şehrin müziğini yapmak tabii ki zor. Sence o zamanki İstanbul Müziği ile bugünkü İstanbul Müziği bir mi? Yoksa her şeyin dönüştüğü gibi o da mı dönüşüverdi?

İstanbul aynı İstanbul değil. Müziği de elbette değişti. Bence bir müziği yok artık. Karakteriyle birlikte kaybolup gitti. Bunun da döngüsel bir şey olduğuna inanıyorum. Optimist bir insanım. Huyum böyle.

Tabii bir de İstanbul’dan kaçmak ya da onunla mücadele etmek gibi bir şey var artık günümüzde. Sen birçok sanatçının aksine İstanbul’un merkezinde sürdürüyorsun hayatını. Hiç aklına geliyor mu yine İzmir veya çevresine dönmek; biraz daha sakinleşmek, gürültüden uzaklaşmak gibi şeyler?

Senenin yarısını İzmir’de, yarısını İstanbul’da geçiriyoruz. Kaçmak tabiri çok palavra geliyor bana. Peşimizden kovalayan var sanki. İstanbul öyle, böyle diyorum ama İstanbul, İstanbul işte. Atsan atamazsın, satsan satamazsın.

Sohbetimiz sona gelirken… Tam bir albüm yaptıktan sonra birazcık dinlenirsin diye düşünüyorum ama şimdi de konserler başlıyor. Can Bonomo cephesinde önümüzdeki günlerde ve aylarda neler olacak? Takipçilerin için güzel haberler var mı?

İlk romanımı yazıyorum. Komedi türünde, çok eğlenceli bir şey oluyor. Dördüncü şiir kitabımın sonlarına geldim. Bunları ne sırayla, ne zaman çıkarırım bilmiyorum. Ben ne zaman tarih versem sonradan  mahçup oluyorum.

Şu sıralar loop’a almış şekilde “Kara Konular”ı dinleyen müzik dinleyicilerine ve dergy.com okurlarına yollamak istediğin bir mesaj varsa duymak isterim 🙂

Bana vakit ayırdığınız için teşekkür ederim! Eksik olmayın. “Kara Konular” tüm platformlarda. Umarım içinde kendinizden bir şey bulursunuz. 1 Mart İstanbul, 6 Mart Ankara ve 15 Mart İzmir lansman konserlerimiz var. Orada, burada gülüşmek üzere…

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR