Ana SayfaSinema / TVDavid Lynch ve havadaki o şey

David Lynch ve havadaki o şey

Sinema tarihine iz bırakmış büyük yönetmenler içinde kendine özgü imzasıyla yer etmiş David Lynch ve hayranlarını kucaklarında tonla soru işaretiyle bırakan filmlerinin nihai cevabı üzerine konuşalım: Havadaki o şey.

Kaan DENK / [email protected]

“Bu neredeyse bir suç.” Sinema kariyerinin en başından beri yaptığı filmlerle ilgili onların ne anlama geldiği ya da görünenlerin neyi temsil ettiğine dair maruz kaldığı sorulara karşılık bir cevap verme olasılığını böyle tanımlıyor usta yönetmen David Lynch. Çünkü ona göre yaptığı sanatın açıklamaya ve hatta bir de bunun için kelimelerin kullanılmasına ihtiyacı yok. Kariyerine ressam olarak başlayan Lynch’in sinemaya geçtikten sonra aslında yaptığı işler hakkında konuşmak zorunda bırakılacağından haberi de yokmuş. Yaptığı işler dışında her şey hakkında konuşmayı çok seven yönetmen, filmlerin kendilerinin sinema dili aracılığıyla konuştuğunun ve onlar üzerine yapılacak herhangi bir açıklamanın her şeyin tüm güzelliğini bozacağını ısrarla yıllar boyunca savundu. “Eraserhead”den “Blue Velvet”e, “Wild at Heart”tan “Lost Highway”e kadar zihninin derinliklerinden çıkardığı, bugün her biri klasik haline gelmiş tüm filmlerinin yer aldığı kocaman bir evren armağan etti sinemaya. Dolayısıyla her kuşaktan yeni hayranlar gelmeye devam ettikçe David Lynch markasıyla ilgili merak ve malum sorular da hala havada bir yerde dolaşmakta: “Güzeldi ama ne anlama geliyor şimdi bu?”

lynchanswer

David Lynch’in herhangi bir röportajını okurken rastlayabileceğiniz ve internet kültüründe çoktan meme’e dönüşen yukarıdaki bu enstantane bahsettiğimiz gizeme dair en jenerik örneklerden biri. Yaptığı eserleri açıklamak zorunda kalmaktan gerçekten nefret eden yönetmen bu rahatsızlığını “Her şeyin güzelliği burada, bir şeyleri dedektif gibi çözmeye çalışmakta. Seyircilere bir şeyler anlatmak, düşünerek ve hissederek bir sonuca varmanın vereceği zevki onlardan çalmaktır.” sözleriyle açıklıyor. Bu alıntı aslında pek çok yönden önemli. Hem Lynch’in filmlerden alınacak nihai zevki ne olarak gördüğünü hem de üretiminde hangi yolu izlediğine dair birer ipucu veriyor. Biz de bu ipuçlarını izleyerek bir dedektif gibi usta yönetmenin o meşhur karmaşık zihninin içinde bir gezintiye çıkalım.

Lynch’in sinema dilini oluştururken ilham aldığı en büyük kaynak tabii ki öncelikle resim sanatı. Ressam olarak da tıpkı sinemada olduğu gibi en büyük ilgi alanıysa popüler kültür. Kendisinden ilk kez bir televizyon projesi yaratması istenildiğinde de en büyük motivasyonunu buradan almıştı. Çünkü daha önce düşündüğü ya da yeni tasarladığı herhangi bir hikaye anlatmaktansa bizzat televizyon üzerine bir eser yaratmak istiyordu. Katilinin bulunması gereken bir cinayetle başlayan efsane “Twin Peaks” bu şekilde ortaya çıkmıştı. İyi ve kötü, güzellikler ve çirkin şeyler gibi birçok kutup arasında kurduğu kontrast üzerinde şekillenen “Twin Peaks” bir şekilde mekanik bir alet olarak televizyonun hayatlarımızdaki yerini anlatmaya çalışan bir pembe diziydi (?) aslında. Biliyorum, karmaşık. Ama David Lynch’i zaten hepimiz bu yüzden sevmiyor muyuz?

David Lynch Twin Peaks

Elvis Presley’nin ilk kez bir televizyon yayınına çıkışını nükleer patlamayla eşleştirmesi ya da kendisinin bu olay vesilesiyle popun doğuşu olarak nitelendirdiği 1956 senesinde evlerimize bir böcek misali girip yumurtalarını bırakmasıyla bahsini ettiğimiz “kelimeye ihtiyaç duymayan” bir dilde televizyonu tasvir ediyordu mesela. Henüz izlememiş birine “Twin Peaks”i anlatmaya ya da tavsiye etmeye çalışırken ne kadar zorlandığınızı düşününce yönetmenin sessizliğine hak vereceksiniz.

Tabii ki burada örnek olarak verdiğimiz diziyle sınırlı kalan bir anlatım tarzı ya da bulmaca oyunu değil Lynch’inki. Bugün dönüp yaptığı tüm işlere baktığımızda neredeyse hepsinin aynı küçük Amerikan kasabasında geçtiğini bile düşündürebilecek fiziki bir darlıkta uçsuz bucaksız bir evren bu bahsettiğimiz. Çok sevdiği “Sunset Blvd.” ya da “Peyton Place” gibi başyapıtlardan ödünç aldığı evrenin içine en korkulu rüyaların ve şahit olunabilecek en kötü sırların gizlendiği bir banliyö vitrini söz konusu olan. Filmlerindekine benzer banliyö mahallelerinde büyüyen Lynch‘in küçükken en sevdiği oyunun dedektifçilik olması da aslında onu anlamanın o kadar da zor olmadığına dair bir işaret gibi.

David Lynch

Cevabı olmayan soruların peşine düşmekten duyduğu hazzı sinemada seyircileri için bir deneyime dönüştüren yönetmen seyircilerin bir şey anlamadıkları konusunda çok da dürüst olmadıklarını düşünüyor. Mulholland Drive” filmiyle ilgili gelen sorulara verdiği cevabında bunu açıkça belirtmişti: “Filmin onlar için ne ifade ettiğini biliyorlar ama buna güvenmiyorlar. Başka birinin gelip onlara herhangi bir cevap vermesini istiyorlar.” Tabii ki herhangi bir cevap varsa… Çünkü ona göre sonucunda ulaşılan kesin bir cevap, tüm eğlenceyi bitirecektir. Televizyon kanalı ve yapımcılar tarafından gördüğü baskıyla Laura Palmer’ın katilini açıklamak zorunda kalmasının ardından bir süreliğine çok sevdiği İkiz Tepeler kasabasını terk etmesinin sebebi de tam burada yatıyordu.

Her şeye rağmen David Lynch‘in hiçbir soruya cevap vermediğini söylemek tam olarak mümkün değil. Her bir köşeye ipucu bırakmayı seviyor olsa da doğrudan kafasından geçenleri ve yaratımını tetikleyen şeyin büyük cevabını vermeye çalıştığı istisnalar da oluyor. Bu anların her birinde kendini anlatmaya çalışırken parmaklarını oynatıp gökyüzünü göstererek kullandığı tanım ise “the thing in the air” (havadaki o şey) oluyor. Kelimelerle derdini anlatma konusunda çok antrenmanlı olmadığı düşünürsek kayda değer olarak nitelendirebileceğimiz bu çabasında tarif etmeye çalıştığı şey için de farklı fikirler var gerçi. Kimilerine göre zamanın ruhu dediğimiz şey, kimilerine göre fiziksel anlamıyla elektrik, kimilerine göreyse hayatlarımızı ve her günün modunu etkileyen varsayımsal bir enerji bulutu… Biliyoruz ki cevabın ne olduğu tabii ki hiçbir zaman bir sonuca ulaşmayacak ve yanına “havadaki o şey”i de alıp kendisini de filmlerindeki gibi bir bulmacaya dönüştürecek David Lynch.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR