Ana SayfaÖzel DosyaDünyanın sonuna doğmuşuz

Dünyanın sonuna doğmuşuz

Yeni yıla geri sayım yaparken kıyamet alametinden hallice haberler trend oldu. Bunlar yetmiyormuş gibi dünyanın sonu konseptli filmler, diziler de artış gösterdi. En son Netflix’te gösterime giren, “Dünyayı Ardında Bırak”tan (Leave the World Behind) hareketle kıyamet tellallığını sanatla buluşturan bu filmleri hatırlayalım dedik, kim bilir izlediklerimiz belki ileride işimize yarar!

Doğu Yücel

70’lerde, 80’lerde post-apokaliptik sinema revaçtaydı, “Mad Max”ler, “12 Maymun”lar, “Su Dünyası”… 90’larda ise felaket filmleri moda oldu, “Yarından Sonra”lar, “Dante’s Peak”ler, “Armageddon”lar… Şimdilerde ise nedendir bilinmez, “post” da değil, “pre” de değil, yani sonrası da değil, öncesi de değil, doğrudan oradayız: apokalips’teyiz. Nedeni de ortada: Gezegenimiz yaşlı, küresel ısınma alarm veriyor, doğal kaynaklar tükeniyor, süregelen savaşlar dünya savaşı ihtimalini artırıyor, salgınlar çoğalıyor, teknoloji ürkütücü hızda gelişiyor, yapay zeka yaygınlaştıkça rahatlayacağımıza acaba “Terminatör” ve “Matrix”teki gibi robotlar bizi alaşağı eder mi gibi sorular vızır vızır kafamızda dönüyor. Yaklaşan güneş patlamaları varoluşsal korkularımızı, çakma UFO haberleri ise uzaylı istilası kabuslarımızı tetikliyor.

Diğer yandan ultra zenginlerin, misal Mark Zuckerberg’in Hawaii’de yer altı sığınağı inşa ettirmesi, Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un da buradan yatak aldığı gibi duyumlar, Elon Musk’ın her gün hızlandırdığı Mars’a taşınma operasyonu derken “Yoksa bunlar bir şey biliyor da söylemiyorlar mı!” diye dişlerimizi kemirmemize sebep oldu! Kısacası sosyal medyada da platformlarda da bir kıyamettir gidiyor. Bu filmler, ayağınızı denk alın yolun sonuna geldiniz mi diyorlar yoksa alt tarafı bir moda mı?

Dünyayı Ardında Bırak – Tesla’lar ve internet

Geçtiğimiz hafta Netflix’teki gösterime giren Dünyayı Ardında Bırak ile dosyamızı açalım madem. Filmin iki yapımcısının Barack ve Michelle Obama olması daha jenerikten filmi ciddiye almamıza neden oluyor. Öyle ya, eski Amerika Başkanı ve first lady’nin bi bildiği vardır herhalde! Film bir de edebiyat uyarlaması ve çok yakın tarihten, 2020’de çıkmış, Türkiye’de de geçen sene İthaki’den yayımlanmış, Rumaan Alam imzalı bir roman. Kitap o senenin en iyi kitaplarından biri olarak gösterilmişti ama yine de bu kadar kısa sürede uyarlanması çok nadir görülen bir “film olayı”.

Film, aslında daha sonra hakkında yazacağımız bazı filmlere yapı olarak çok benziyor. Metropolden uzaklaşan bir aile, etraflarında gelişen tuhaf olaylar, daha sonra o olayların aslında dünya çapında döndüğünün idrak edilişi… Dünyayı Ardında Bırak’ın en maharetli gerçekleştirdiği şey, bu formülü gündeme çok iyi adapte etmiş olması. Bu yüzden de uyarlamakta hızlı davranmış olabilirler çünkü bir beş sene sonra buradaki mevzular da eskimiş olabilir.

Misal afişte de, fragmanda da çok dikkat çeken ve Netflix’in Twitter’dan tamamını paylaştığı Tesla arabalarının yığıldığı o meşhur sahne… Tam da bu tip alternatif araçlar çok konuşulurken seyirci üzerinde büyük etki uyandırabiliyor. Ki hemen söyleyelim bu sahne Elon Musk’ın da dikkatini çekti ve çok ilginç bir tweet attı: “Tesla’lar, Dünya tamamen Mad Max’leşse ve benzin kalmasa bile güneş panelleriyle şarj olabilirler” Gerçi belli ki Musk, ya 2 dakikalık bu sahneyi izlemeden yorumladı ya da yanlış anladı, çünkü filmde asıl işlenen mevzu otomatik pilotlu araçlar bozulduğunda olabilecekler… Ve bu konudaki kaygıları gidermek için Elon Musk’ın birçok aracı piyasadan çekip kontrole aldığı gibi haberler de yayımlanmıştı, yani filmde gerçekten çok uzak bir ihtimali de görmüyoruz.

“Dünyayı Ardında Bırak”ın en iyi yaptığı şey gizemini hep koruması. Hiçbir karakter “Dünyanın sonu geldi” diye bağırıp delirmiyor, bu açıdan zombi kelimesi geçmeyen zombi filmleri gibi. Gerilimi de iki aile arasında kurmuşlar. Julia Roberts ve Ethan Hawke’ın oynadığı beyaz aile ve Mahershala Ali ile Myha’lanın oynadığı siyah aile. Denize vuran petrol tankeri, kıyıya düşen uçak, evi saran geyik sürüsü gibi hem görsel hem duygu olarak güçlü sahneleri var. Mr. Robot dizisiyle takdir toplayan Sam Esmail, Yeni Dalga Yunan sinemasını anımsatan geometrik kadrajlarıyla iyi iş çıkarmış. Süresi gereğinden bir tık uzun, bu yüzden de finaldeki “açıklama” herkesi tatmin etmiyor ama kıyamet filmleri arasında ileride de adı anılacak bir film olacağını düşünüyorum.

White Noise” (2022)

Geçtiğimiz sene, yılın bu zamanlarında Netflix’te yine bir kıyamet filmi vardı. Yine bir roman uyarlaması, Don DeLillo’nun ülkemizde Siren Yayınları etiketiyle çıkan, 1985 tarihli kült romanı Beyaz Gürültü. Kimyasal bir sızıntı dolayısıyla evden kaçan bir aile merkezdeydi. Yine yıldızlardan kurulu bir kadro: Adam Driver, Greta Gerwig, Lars Eldinger, Don Cheadle… Ve usta bir yönetmen: Noah Baumbach. Ama film genel olarak 1985’ten beri kaynak romanı için neden “sinemalaştırılamaz” dendiğinin kanıtı gibi. Çok ağır ve heyecansız bir uyarlama. Dünyanın sonu teorilerine de yeni bir şey getirmiyor, “Kaçın” demekten başka…

“Don’t Look Up” (2021)

Yıl sonuna doğru “dünyanın sonu filmi” patlatalım mutlaka… Netflix’in bir tür yayın ilkesi olabilir mi bu acaba? 24 Aralık 2021’te platformda yayımlanan film “duyan gelmiş” tarzı yıldızlar geçidi kadrosuyla da dikkat çekmişti: Leonardo DiCaprio, Jennifer Lawrence, Meryl Streep, Jonah Hill, Cate Blancheet, Timothee Chalamet, Ariana Grande gibi isimlerin irili ufaklı rollerde göründüğü film kendine has tuhaf mizahıyla dosyamızdaki diğer filmlerden ayrılabilir. Filmin teaser sloganı bile ironik: “Olası olaylara dayanmaktadır.” Bu defa dünyanın sonunun sorumlusu uzaklardan gelen bir cisim! Bir kuyruklu yıldız. İdealist bilim insanları ne kadar uyarsa da medya ve insanlar eğlencelerine bakmaya devam ediyorlar. Zeki Demirkubuz’un son filmi Hayat’ın slogan repliğini değiştirmemiz gerekirse: Burası Dünya, burada herkes inanmak istediğine inanır!

“Children of Men” (2006)

Geriye doğru kronolojiyi bozarak hemen tüm zamanlardan bir favorimize yer açalım. Yine bir roman uyarlaması: P. D. James’in “The Children of Men”ini usta yönetmen Alfonso Cuaron’un bakışından izliyoruz. Bu defa dünyanın sonunu getiren unsur çok net: kısırlık. Yaklaşık yirmi yıldır bir bebek bile dünyaya gelmemiş. Dünya’nın en genç insanı -ki 18 yaşında- öldürülünce de Dünya’daki kaos artıyor. Derken bir hamile kadının varlığıyla tekrar umut kazanılıyor ama işte o kadını ve bebeğini korumak pek kolay değil… Children of Men, Dünya’nın sonundan ziyade İnsan’ın sonu üzerine müthiş bir film. Meşhur tek plan sahnesine de ayrıca dikkat!

“Bird Box” (2018)

Buyrun yine bir Netflix filmi ve yine bir yılın son günlerinde -21 Aralık- yayınlanan bir kıyamet hikayesi: Bird Box. Ve tabii bir roman uyarlaması. Bu aslında doğrudan kıyamet filmlerine girer mi tartışılır, çünkü “uzaylı istilası” olarak da görülebilir. Sandra Bullock, gözlerini açarlarsa yaratıklara yem olabileceğiniz acayip bir kıyameti yaşıyorlar. Quiet Place / Sessiz Bir Yer ile aynı yıl çıktığı için ondan esinlendi diyemeyiz ama o ekolden bir film. Sadece duyular farklı. (Bu dosyada bu tarz kıyamet filmleri arasında gösterilen diğer uzay istilası – zombi istilası filmlerine girmeyeceğiz.)

“Perfect Sense” (2011)

Duyu demişken, işte beş duyumuzu birer birer kaybetmemizi anlatan harika bir film. Ewan McGregor ve Eva Green başrollerde, filmin posterleri aşk filmi intibası veriyor ve nedense Türkçeye ‘Yeryüzündeki Son Aşk’ diye çevrilmiş, o yüzden ıskalayanı çok oldu. Sebepsiz bir şekilde insanlık koku, tat, işitme, dokunma ve görme duyularını kaybediyor. Finali gerçekten sarsıcı…

“Knock at the Cabin” (2023)

Kulübeye Tıklat, tam anlamıyla bir “Kıyamet kapımızı çalarsa” filmi… bu tarz filmlerin en iyilerinden biri. Sixth Sense, Unbreakable, Village gibi filmlerin yönetmeni M. Night Shyamalan bu defa bir çizgi romandan yola çıkmış ve hemen hemen tek mekanda geçen müthiş bir kıyamet tiyatrosuna imza atmış. Bir aile ve onlara dadanan tuhaf bir kıyamet tarikatı etrafında gelişen olaylara tanıklık ediyoruz. Finali hem çok sürpriz hem çok beklendik!

(Apple TV’den izlenebilir)

“This is the End” (2013)

Biraz da kıyametle dalgasını geçen filmlerden bahsedelim. Seth Rogen ve James Franco’dan müthiş bir kıyamet komedisi This is the End / Buraya Kadar. Filmin en komik yanlarından biri herkesin kendini oynaması. Rihanna gibi ünlüler de var, kendilerini oynuyorlar, gerçi ömürleri pek uzun olmuyor. (Spoiler vermeyelim!) Bu dünyanın sonu teorilerinden çok korkuyorum diyenlere özellikle öneririm, korkularınıza anıra anıra gülmeniz için!

(Netflix ve Apple TV’den izlenebilir)

“The World’s End” (2013)

Yine aynı yıldan nefis bir kıyamet komedisi. Yönetmen Edgar Wright. Simon Pegg, Martin Freeman ve Nick Frost da başrollerde. Beş eski arkadaş zamanında bir türlü bitiremedikleri pub turunu ilerleyen yaşlarında bitirmek üzere yola çıkıyorlar. Son gidecekleri bar gerçekten var olan World’s End barı olacak ama bu sırada Dünyanın Sonu da gerçekten gelir gibi oluyor! Espriler gırla ama her Edgar Wright filminde olduğu gibi soundtrack’e de ayrıca dikkat…

(Apple TV’den izlenebilir)

“Contagion” (2011)

İşte Kovid’i önceden bilen film… Yani herkes öyle demişti o dönem, aykırı yönetmen Steven Soderberg bir anda popüler oluvermişti, “kahin misin birader” gibi sorularla muhatap olmak zorunda kalmıştı. Kovid’den önce ise konusundan ziyade inanılmaz oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyordu: Matt Damon, Kate Winslet, Jude Law, Gwyneth Paltrow, Laurence Fishburn, Marion Cotillard… Biraz yakın dönem nostaljisi yapmak isterseniz izleyebilirsiniz… Ya da olası geleceğe hazırlık belki de, zira bu virüsler her an yine başımıza büyük bela açabilirler gibi geliyor bana!..

(Apple TV’de mevcut)

“Take Shelter” (2011)

Favorimi sona sakladım. Take Shelter tam bir gizli hit. Michael Shannon başrolde ve inanılmaz bir oyunculuk performansı gösteriyor. Sizi sürekli bir ikilemde tutan acayip bir senaryosu var. Evinin altına sığınak kuracak kadar kafayı kıyametle bozmuş bu adam haklı olabilir mi, diye diye seyircisini de delirten bir film. Tam bir paranoya girdabı. “Dünyayı Ardında Bırak”ın psikolojik gerilim kısmını sevdiyseniz, bu tür filmlerin artışa geçmesine neden olan “Take Shelter”a dikkatinizi çekerim.

Ve son söz…

Kıyametten korkmaya gerek yok. Çünkü belki Maya’lardan beri her nesil bir dönem “kıyamet de kıyamet” diye tutturmuştur. Öyle ya, herkes kendini özel hissetmek ister, insanlığın son deminde yaşadığını düşünmek de belki o nihai son öncesi bir tür tesellidir. Hayatın kendisine doğru “ya benimsin ya kara hiçliğin” demek gibi… Diğer yandan tetikte olmanın da faydası var. Gezegenimiz yaşlı, insanlık da pek bir açgözlü, malum…

MaNga grubunun bir şarkısından bir harfi değiştirerek attığımız başlıkla başlamıştık. Umay Umay’ın sevdiğimiz şarkısı Düşmedim Daha’dan bir mısrayla bitirelim:

“Kıyamet, sen de, kop kopacaksan”…

 

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR