
Bir konserin müzisyen(ler)in sahne performanslarından ibaret sanıyorsanız oldukça yanılıyorsunuz sayın okuyan. Çünkü adına isterseniz “perde arkası” isterseniz de “sahne arkası” diyelim, iyi planlanması ve yönetilmesi gereken adına da “booking” denilen çok önemli bir süreç yaşanıyor. Buzdağının tepesi sahneyse booking dağın görünmeyen kısmı diyebiliriz. İstedik ki bu başlıkta “Nasıl oluyor bu işler?” sorusunun işin ehillerinden birine soralım. Eee son durağa doğru otobüste çok da fazla kişi kalmıyor elbette. Bu yolda yıllarını geçirmiş, yolun ve otobüsün gelişimine bizzat tanıklık etmiş birine ihtiyacımız vardı. Evet evet, biz de ona gittik; Hakan Özdemirci’ye yani.
Haydi, sahnenin önüne gelin; sizi şimdi Pozitif’in Programlama ve İçerik Yöneticisi Hakan Özdemirci röportajı ile baş başa bırakıyoruz.
Yeni başlayanlar için bir amme hizmeti yaparak başlayalım isteriz. Mesleğe yıllarını vermiş birinin ağzından dinlemek en doğrusu olacaktır. Müzik dünyasında bir programlama direktörü temelde neler yapar?
Programlama direktörünün kısaca tanımını “içerik tasarımı” olarak adlandırabilirim. Burada bizim işimizi, birbirinden farklı sahne performanslarını; mekân, kapasite, izleyici potansiyeli ile konumlandırma ve doğru zamanlamada sahaya yansıtma olarak tanımlayabiliriz. Tüm bu tasarımı; başında doğru matematik ile satın alıp sonunda dinleyicide karşılığını görebiliyorsan başarılı kurgulanmış anlamına gelir.
Bir sezonun takvimini yaparken seçtiğiniz sanatçılarda “olmazsa olmaz” dediğiniz ortak özellikler/tavırlar neler oluyor?
Sezonun takvimini yaparken öncelikle farklı janralardaki irili ufaklı birçok grubun Türkiye’deki potansiyellerini göz önünde bulunduruyoruz. Bir hatta iki sene önceden olası turne programları üzerinde çalışıp ajanslarla bunların pazarlıklarına giriyoruz. Babylon özelinde karakterinden ödün vermeyecek bir çizgimiz ve bağlı kalmaya özen gösterdiğimiz güçlü bir mirasımız var. Tüm matematiğimizi mekân ve kapasitelere göre yapıp buna göre doğru hedefler ile teklif veriyoruz. Olası büyüyecek grup veya sanatçıları önceden keşfedip sahne veya festival akışında yer vermek bizim için oldukça kıymetli diyebilirim.
Çok büyük umutlarla/beklentilerle organize edip gerek müzisyen/grup performansından gerek seyirci performansından gerekse de teknik durumlardan ötürü hayal kırıklığı yaşamak mesleğinizin kaçta kaçına karşılık geliyor? Bunu hissettiğinizde hem o an hem de geleceğe yönelik nasıl aksiyonlar alıyorsunuz?
Maalesef bu bulunduğumuz coğrafya, memleketin halet-i ruhiyesi ve hedeflediğimiz kitlenin alışkanlıkları ile doğru orantılı. Geçtiğimiz 30 yıl içinde sayısız bu ve bunun gibi olaya şahit olmuşumdur. Hayal kırıklıkları zaman içinde alışkanlıklara ve mevcut duruma göre pozisyon almaya evrildi. Burada en masum olanı seyirci diyelim. Geleceğe yönelik en büyük arzumuz bildiğimiz sevdiğimiz işi mevcut şartlara hızlı uyum sağlayarak samimiyetle planlamak ve sürdürebilir olmak.

Sanatçılarla temas ve devamında sözleşme imzalayana kadar geçen süreçte “en önemli zorluklar” şeklinde bir liste yapmanızı istesek ilk üçe neleri koyarsınız?
Bu yapının en önemli ayağı onlar. Sanatçıların sözleşme aşamasından sahneye çıkışına kadar gelişen tüm serüvene, iletişime ve ağırlanmalarına çok önem veriyoruz. Ajanslar ile yıllar içinde kurduğumuz tüm diyaloglar bu doğrultuda hassasiyetlerimiz üzerine olmuştur. Açıkçası yaşadığımız en büyük zorluklar, bu bölgeye olan bakış açıları ve dünya geneline göre istenilen daha yüksek sanatçı kaşeleri diyebilirim.
İşin elbette bir de Türkiye boyutu var. Bu işi Türkiye’de yapıyor olmanın avantajları (varsa) ve dezavantajları neler oluyor?
Yurt dışından gelen herhangi bir sanatçının konserini Türkiye’de yapıyor olmanın avantajı çok gözükmüyor. Yakın ülkelere planlanan turneden çekebildiğimiz sanatçılarda az da olsa bir avantajı oluyor. Ama bir grup veya sanatçıyı direk Türkiye’ye gelmesi için şartları oldukça zorluyoruz. Turne kapsamında bölgeye gelmeyi düşünmüyorlar ise astronomik bütçeler ortaya çıkıyor. Maalesef bu sebepten bilet fiyatlarının yükseldiği çok oluyor.
Yine Türkiye müzik sahnesinden devam edelim. Sizce 2025’te genel olarak nasıl bir performans vardı, “Çok iyi isimlerin geldiği dolu dolu geçen bir yıl oldu” diyebilir miyiz? 2025 yılından aklınızda hangi işler, hangi performanslar kaldı?
2025’in müzik adına -her şeye rağmen- iyi geçtiğini düşünüyorum. Yerli ve yabancı birçok konser izledik. Stat konserlerinin devamı sektörel anlamda önemli. Bu prodüksiyonlara her anlamda yeniden alışmamız gerekiyor. Beni en çok etkileyen kapalı gişe bir Babylon Soundgarden gerçekleştirmemizdi. Festival ruhunu geri getirmek için oldukça uğraştık. Karşılığını görmek çok keyifliydi. Baxter Dury’nin performansı aklımda kalanlardan. Yerli sahneden Ari Barokas’ın peşinden her konserine gitmeye çalışıyorum. Buralardan değil ama 2025’te izlediğim en büyük olay kuşkusuz Oasis oldu.
Yine sektör bazlı olarak 2026 beklentileriniz/hedefleriniz neler?
2026’nın çok daha yoğun tempoda geçeceğini düşünüyorum. Birçok organizatör ve mekân önümüzdeki sezona hazırlanıyor. Bu, sektörün büyümesi ve rekabet için önemli. Sektöre yeni giren markaların yatırımları kesinlikle belirli bir ivme kazandıracak. İçerik üretip yeni sahneler açarak izleyiciler için alternatif üretmek sektörün gelişimine oldukça faydalı olacak. Daha iyi sanatçıları, performansları izleyecek olmanın daha çok bilet satışına yansıyacağına inanıyorum.

Pozitif’in Instagram hesabında “Creating culture since 1989” gibi bir tanımlama var. Türkiye’nin kültür altyapısına bunca senedir yatırım yapan, proje sunan bir organizasyonun parçası olmak nasıl bir duygu? Bununla birlikte bu misyonu daha da büyütmek adına sizce atılacak en önemli adımlar neler olacaktır.
Açıkçası uzun süre sektörün içinde bulunup bugün Pozitif’in sektöre katkıları adına konuşmak gurur verici. 89 senesinde yayınlanmış “Pozitif Titreşimler”in hikâyesini anlatan bir kitapçık geçti geçenlerde elime. Üzerinde oturduğumuz, oldukça büyük bir miras. Pozitif’in hikâyesi ve yaptıkları ile büyüyen bir nesil var. Birçok mekânda, organizasyonda öncü olmuş bu hikâyeyi yeni nesillere anlatıp daha da büyütmek istiyoruz. Bunu sadece etkinlik konser veya mekân işleterek değil farklı mecralarda da bulunarak yapmak niyetindeyiz.
Pozitif’in yakın tarihte açıkladığı ve yüksek bir karşılık bulup ikinci güne gittiği bir Gorillaz organizasyonu var. Şüphesiz büyük bir iş. Biraz süreçten bahsetmenizi istesek neler söylersiniz?
Gorillaz en sevdiğimiz 😊 Dediğim gibi bu seviyede grupları getirebilmenin arkasında büyük bir uğraş ve zaman var. Gorillaz’ı çok uzun zamandan beri dinliyor, takip ediyor ve turnesini bekliyorduk. Buradaki potansiyelinin farkındayız. İlk kez geliyor olmaları çok önemli. Biz elimizden geldiği kadar daha önce yapılmamış, gelmemiş konserler ile uğraşmayı seviyoruz. Türkiye’den birçok teklif vardı doğal olarak. Grubun bizim planımız ile ilerlemesinin yine Pozitif’in bilgi birikimiyle alakalı olduğunu düşünüyorum.
Önümüzdeki yıl için, Gorillaz kadar ses getirecek başka projeleri olacak mı? (Opsiyonel bir soru elbette😊) Ve önümüzdeki sezon için, kişisel tercih olarak, “Mutlaka izleyin” diyeceğiniz ilk üç konser hangileri olur?
Çok yakında 13 Haziran 2026’da Bonus Parkorman’da yapacağımız Pozitif Vibrations’ın bir başka edisyonunu açıklayacağız. Oldukça heyecanlı ve eğlenceli bir festival olacak. Gorillaz ayarında getirmeyi hedeflediğimiz iki-üç konser daha var. Umarım gerçekleştirebiliriz. Benim önerebileceğim önümüzdeki sene herhangi bir yerde yakalabileceğiniz üç konser; Pulp, Mumford & Sons ve Lcd Soundsystem.

Böylesine büyük grupların Türkiye’ye gelişi yerel müzik sektörünü nasıl besliyor sizce?
Yerli müzik sektörü biraz tıkanmış aynı çerçevede ilerliyor gibi gözüküyor. Üretimi geliştirmemiz, büyütmemiz ve bu sayede kitleleri mekânlara taşımamız gerekir. Hemen hemen aynı isimler dönüyor. Gorillaz ayarında grupların Türkiye’de hemen hemen yerli bilet fiyatlarında seyrediliyor olması önemli. Hem dinleyici hem yapımcı hem de olası iş birlikleri adına sanatçılara fırsat çıkaracağına inanıyoruz. Gorillaz özelinde Damon Albarn’ın ufkunun ne kadar geniş olduğunu bilerek bizden bir müzisyen ile birlikte yeni bir proje geliştirmesine vesile olmak çok isteriz.
Son olarak genç gruplar için biraz tüyo isteyelim. Yeni bir grubun sizin radarınıza girmesi için hangi özellikleri taşıması gerekiyor? Tabii bu bağlamda Glocals adını verdiğiniz projeden de biraz bahseder misiniz?
Glocals çok önemli bizim için. Sahne açmaya ve bunun arkasında durmaya niyetliyiz. Biz yaptıkça büyüyecek ve gelişecek. Bu sahneleri, yeni grupları ilk kez izleyeceğimiz müzisyenleri önümüzdeki dönem daha çok anlatıyor olacağız. Yeni bir grubun bizim radarımıza girmesi, yaptığı müziğin nereye gideceğini önceden kestirmemizle doğru orantılı. Derinliği, sahnesi ve sektörel potansiyeli daha çok üzerine düşmemize sebep oluyor. Bu arada çok dinliyor, gidip yerinde izliyor ve ona göre kurguluyoruz.