2008 yılında henüz 28 yaşındayken kaybettiğimiz yıldız aktör Heath Ledger’ı doğum gününde bize ve sinemaya bıraktıklarıyla anıyoruz.
Yalnızca 10 yıllık bir kariyer bile bir oyuncunun sinema tarihinde unutulmaz arasına girmesine yetebiliyormuş. Bunu tüm sinemaseverler olarak Heath Ledger sayesinde oldukça acı bir şekilde öğrenmiş olduk. 1979 doğumlu Avustralyalı yıldızın genç yaşta aramızdan ayrılışının üzerinden artık 15 yıl geçti. Yani kendisini perdede izleyebildiğimiz toplam süreden daha uzun bir zaman! 2008 yılındaki vefatında her şey çok büyük bir şok hissiyle algılansa da bugün dönüp Ledger’ın bizlere bıraktıklarını bakmak çok daha net bir tablo ortaya çıkarıyor: Beyazperdeden rüzgar gibi geçen gerçek bir efsane!
Avustralya’nın batı kıyısındaki en büyük şehir olan Perth’de doğup büyüyen Heath Ledger ilk oyunculuk deneyimini henüz 10 yaşındayken okuduğu okulda düzenlenen sahne prodüksiyonunda Peter Pan’i canlandırarak gerçekleştirmişti. Kendisi de oyunculukla uğraşan ablasıyla arasındaki yakınlık ve ünlü müzikal aktörü Gene Kelly’ye duyduğu hayranlık onu da sahnelere itmişti. 16 yaşına geldiğinde diplomasını almak için erken mezuniyet sınavlarına girip okulu bırakan Ledger kendisini tamamen oyunculuğa adamıştı. 1990’lı yıllar boyunca Avustralya içinde irili ufaklı birçok televizyon yapımı ve sinema filminde yer almıştı. Sonrasıysa ani bir kırılma ve yükseliş!
1998 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne gidip, kariyerinde geniş dağıtım imkanına sahip ilk filmde adını duyuracağı başrolü kapmıştı. Bugün artık kült bir klasik haline gelen gençlik romantik komedisi “10 Things I Hate About You”daki performansı, tıpkı rol arkadaşları Julia Stiles ve Joseph Gordon-Levitt gibi büyük yapım şirketlerinin radarına sokmuştu. Daha da önemlisi, artık sinema izleyicisi arasında ufak da olsa bir hayran kitlesi yakalamayı başarmıştı. Kariyerindeki ilk ve en büyük kırılma noktası olan bu filmden sonraysa her şey çok hızlı gelişti. Yeni milenyumla birlikte hemen Avustralya’nın Hollywood’daki en büyük temsilcisi Mel Gibson ile birlikte Roland Emmerich imzalı “The Patriot”ta ve Oscar için yarışan “Monster’s Ball”da yer aldı. Ardından “A Knight’s Tale”, “Ned Kelly”, “Casanova” ve “The Brothers Grimm” gibi dönemin popüler yapımlarında başrolde yer aldı.
Ödüllü bir yıldız olarak kırmızı halılarda parladığı zamanlarsa Ang Lee’nin modern western draması “Brokeback Mountain” ile başlamıştı. Başrolü paylaştığı Jake Gyllenhaal ile birlikte dönemlerinin en büyük yıldızları arasında anılmaya başlandığı filmdeki performansıyla Oscar, Altın Küre ve BAFTA’ya aday gösterilip önemli eleştirmen birliklerinden ödül almıştı. Bunun üzerine Heath Ledger’ı “I’m Not There”de Bob Dylan’ı canlandıran 6 oyuncudan biri olarak izlemiş ve yeni Batman filminde nasıl bir Joker performansı ortaya koyacağından habersizdik.
Christopher Nolan’ın, sinemadaki tüm süper kahraman uyarlamalarının şeklini değiştiren Batman üçlemesinin ikinci halkası “The Dark Knight” genç yıldızın kariyer performansını verdiği film olmuştu. Bugün hala tüm süper kahraman filmlerinden ayrı tutulan ve çıktığı gibi hızla modern bir klasik mertebesine ulaşan filmin en büyük kozu kesinlikle Ledger’ın yarattığı Joker portresiydi. Bir oyunculuk performansından çok daha kompleks ve bütünlüklü bir tasarım işi sergileyen genç oyuncu, bu rolüyle kazanacağı ilk ve ne yazık ki son Oscar ödülünü sahnede teslim alabilecek kadar yaşayamamıştı. 22 Ocak 2008’de Manhattan’daki dairesinde cansız bedeni bulunan Ledger’ın ölüm sebebi, uzun zamandır çektiği uykusuzluk rahatsızlığı için aldığı ilaçların etkisiyle yaşadığı bir tür zehirlenme olarak açıklandı. Ardında bıraktığı kısacık kariyeriyle sinema perdesinde bir benzerinin tekrarlanamayacağı unutulmaz performanslar sergileyen aktörü özlemle ve filmlerini tekrar tekrar izleyerek anıyoruz.