Ana SayfaMüzikİndir indirebildiğin kadar: Müzikte download çağı

İndir indirebildiğin kadar: Müzikte download çağı

Kimine göre bir hak, kimine göre etik sorunlarla dolu bir alan. Şunu biliyoruz ki emek verilerek üretilmiş hiçbir kültür-sanat ürününün korsanı kabul edilemez. Peki indirme çağı tam olarak neydi ve korsan müzik, endüstriyi nasıl dönüştürdü? Haydi, download çağına kısa bir bakış atalım!

Batıkan BAKSI / [email protected]

Bir zamanlar herkesin deliler gibi müzik indirdiği dönemi hatırlıyor musunuz? Kimisi “ben dijital bir arşiv yapıyorum, download sayesinde de bu çok kolay oluyor” diyordu, kimisi de “e internette var kardeşim, neden gidip albüm alayım” gibi asla haklılık payının olmadığı cümlelerle bunu masumlaştırmaya çalışıyordu. Tabii ki emek hırsızlığının böylesine göz göre göre yapıldığı bu etkinliği haklı bir zemine indirgemek imkansız. Bir de bunu türe göre sınıflandırıp “ben müzik indirmiyorum ama film indiriyorum” diyenler de vardı ki onun mantığını hiç anlayamadım. Neyse ki bir süre sonra 2010’larla beraber abonelik sistemine dayalı dijital müzik kanalları oluşmaya başladı da bu download kabusu yavaş yavaş sona erdi. Ben hala fiziksel müzik dinlemeyi çok sevdiğim için plak, kaset, cd toplamaya da devam ediyorum. En kaliteli dijital platformdansa elimde tuttuğum o albümü incelemek bana keyif veriyor.

Peki bu download ve korsan mevzusu nasıl ortaya çıktı? İnsanlar neden önceleri albüm almayı tercih ederken, bol bol “benim albümüm 2.000.000 sattı” lafı duyarken, nasıl oldu da indirme çağı bu kadar rağbet gördü? Bu bana göre, tüketim toplumu zihniyetinin peşinden geldiği bir olgu. Hızlı tüketim algısı, kültür sanat üretimlerini de metaya dönüştürmeye başlayınca, o üretimler bir emek ürünü olmaktan çıktı zihinlerde. Herkesin şarkıları özgürce dinleyebileceğini düşünen çok bilmişler, “aman onlar zaten para içinde yüzüyor, bizim aldığımız albüme mi kaldılar” diyerek internetin de imkanlarını etik olmayan emellerine alet ederek indirme çağını da hayata geçirdiler. Hadi gelin download çağında olup bitenlere ve korsan müziğin sanata ve sanatçıya nasıl zararlar verdiğine kısaca bir bakalım!

İnternet öncesinde de korsan vardı!

Bugün korsan yayıncılıktan bahsettiğimizde akıllarda hep internet dönemi yankılansa da korsan üretimler hep vardı. 1970’lerde bile karşımıza çıkan korsan plaklar ve hatta korsan şarkıcılara (başka isimlerin taklidini yapıp onların isim benzerlikleriyle piyasada kendine yer bulan kişiler) rastlamak mümkündü. Ama tabii ki dijitalleşme ve özellikle internetin yaygınlaşması dünya üzerindeki korsan müziğin patlama yapmasına yol açtı. Herkesin evinde internetin olmadığı 2000’lerin başında, neredeyse her köşe başında tezgah açarak bilgisayar programından, mp3 cd’lere; filmlerden dizilere kadar türlü içeriğin korsan CD’sini (sonradan DVD’sini) satan kişilere rastlamak mümkündü. Hatta öyle ki internetin yaygınlaşmasının ardından müzik indirmek bu kadar kolaylaşınca Türkiye’deki korsan cd satan korsancılar isyan etmişti: “Download mevzusu bizi ekmeğimizden etti!” diye.

Nereden çıktı bu MP3?

Korsan müzik demek, tabii ki MP3 demekti. Çünkü MP3, sıkıştırma yöntemini kullanan bir dosya sistemi olduğundan şarkıların boyutlarını da küçültüyordu. Şarkının içinde insanların duyamayacağı kadar düşük frekanstaki sesleri kestiğinden dolayı, parçaların müzikal kalitelerini de düşürüyordu. İyi bir müzik dinleyicisi olmayanlar bu farkları anlayamadığı için dinlediklerinin çok iyi bir kaliteye sahip olduğunu düşünüyor ve şarkı indirmeye çılgınlar gibi devam ediyordu. 1993 yılında Fraunhofer – Institute tarafından geliştirilen bu dosya sistemi, internetin kaplumbağa hızında olduğu dönemler için bulunmaz nimetti çünkü indirme hızına olumlu yönde etki yapıyordu. Ancak 90’ların ortalarından itibaren ilk korsan MP3 de internette kendisine yer buldu. Metallica’nın 1996 çıkışlı Load albümününün 4. şarkısı ‘Until It Sleeps”, sohbet kanallarında korsan olarak paylaşılmaya başlandı. Bunu Rage Against Machine, Soundgarden, No Doubt, The Smashing Pumpkins gibi grupların şarkıları takip etti ancak o dönem bu dağıtım pek de umursanmadı. Ta ki 1999’daki Napster krizine kadar…

 

Napster sahneye çıkıyor…

Metallica deyince aklıma unutulmaması gereken birkaç önemli an geliyor. Onlardan bir tanesi de Napster ile verdikleri çetin mücadele. Öyle ki bu özellikle Lars Ulrich’in paragöz olarak nitelendirilmesine sebep olsa da müzik endüstrisinin en önemli kazanımlarından biriydi. Çünkü dünyaca ünlü bir grup, bu gelire çok ihtiyacı olmasa bile korsan müziğe karşı bir ses çıkarmış ve Napster’ın tarih sahnesinden silinmesine sebep olmuştu. Peki Napster tam olarak neydi ve neden download deyince aklımıza ilk Napster geliyordu? 1999 yılının Haziran ayında kurulan korsan MP3 platformu Napster, ücretsiz ve büyük bir arşive sahipti. Herkes aradığı müziği bulup, bilgisayarına indirerek korsan müziği gönüllerince kullanabiliyordu. Bu durum tabii ki telif sorununun peşinden gelmesine sebep oldu. Kimi gruplar “bizim şarkılarımız indirme çağı sebebiyle daha bilinir oldu” diye yuvarlak yorumlar yapsa da bu durum kabul edilebilir değildi. Nitekim korsan MP3 döneminin başlamasının başrollerinden olan Metallica da bu duruma karşı çıktı ve 2000 yılında Napster’a bir dava açtı. Alt kültürden gelen bir thrash metal grubunun bu başkaldırısı büyük bir ses getirdi ve yargıç Metallica lehine karar verdi. 2001 yılında Napster, faaliyetlerini sonlandırmak durumunda kaldı.

Ceplere sığan binlerce müzik: MP3 Çalar Rüzgarı!

Korsan müziğe bu kadar karşı çıkılıyorken, teknoloji firmaları bu rüzgarı tam tersinden değerlendirmeyi tercih etti. Walkman ile başlayan taşınabilir müzik, discman ile devam etmiş; 2000’lerle beraber MP3 çalarlar ile farklı bir yöne evrilmişti. Artık büyük kaset ve cd’ler çantalardan çekilmeye başlamış, içinde 1000 şarkının yer aldığı MP3 çalarlar herkesin cebinde taşınır olmuştu. Bu da tabii ki indirme çağının alamet-i farikalarından biriydi. İnsanlar, internetin de yaygınlaşmasıyla şarkıları gönüllerince indiriyor, MP3 çalarlarına yüklüyor ve kulaklığını takarak her gittiği yere bu müzikleri taşıyordu.

Yasal çevrimiçi platformlar aramızda!

Korsan dağıtımlar can sıkıcı bir boyuta ulaşmaya başlayıp telif sorunları ciddi konular haline gelince, müzik dinleme alışkanlıkları için yeni bir sistem de kurulmalıydı. Çünkü bu gidişle artık, albümler stüdyo aşamasında bile internet aleminde bulunabilecekti ve yeni albümlerin çıkmasının bir heyecanı ve önemi kalmayacaktı. Internetin artık her eve girmesiyle yasal ve teliflerinin direkt olarak müzisyenlere ulaştırıldığı dijital çevrimiçi müzik platformları da hayatımıza girdi. 2006’da kurulan Spotify, 2007’de onu takip eden Amazon Music, 2008’de herkesin müziğini özgürce paylaşabildiği SoundCloud, yine 2008 yılında ülkemizden çıkan Fizy ve 2010’larla beraber patlama yapan YouTube Music, Apple Music, Deezer, Tidal gibi uygulamalar, günümüzde telif sorunlarını bir nebze de olsa azalttı; müzisyenleri ve biz dinleyicileri korsan müziğin şerrine karşı koruma altına aldı.

Internet gelişmeye ve farklı kanallardan dönüşmeye devam ediyor; günümüzde yapay zekanın da etkisiyle müzik dinleme deneyimi her geçen gün değişiyor. İleriye doğru nelerle karşılaşacağımızı kestirmek güç olsa da, bence insanların birçoğu saydığımız çevrimiçi yasal platformlar sayesinde kaliteden yoksun korsan müziğe bir daha yönelmeyecek ve umarım yıllar sonra biz hala telif sorunlarını konuşmuyor olacağız.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR