Ana SayfaÖzel Dosyaİnsanlık halleri: Aki Kaurismaki

İnsanlık halleri: Aki Kaurismaki

Finlandiyalı yönetmen Aki Kaurismaki’nin gözünden insanları ve insanlık hallerini anlamlandırmaya çalışıyoruz.

Ant Arın Şermet

“Nesneye imreniyorum… maddenin ve donukluğun lütfuna… Küçük bir sineğin gelgiti bana kıyamet gibi görünüyor. Kendinden çıkmak günah işlemektir. Rüzgâr, havanın çılgınlığı. Müzik, sessizliğin çılgınlığı. Bazı ümitlerimi hala muhafaza etsem dahi, ümit etme melekemi hepten kaybettim.” / M. Cioran – “Çürümenin Kitabı”

Aktif olarak üretmeyi sürdüren yönetmenlerden belki de en nev-i şahsına münhasırı, en aydınlıkla karanlığı mizahi anlatımla tek potada eriteni Aki Kaurismaki’nin neredeyse tüm filmlerinin geçtiğimiz hafta Mubi’ye gelmesi çoğu sinemaseverin yüzünde gülümseme oluşturdu. Özellikle bu sene Cannes’da Jüri Ödülü’nü kazanmasını sağlayan “Sararmış Yapraklar” sonrası ismini tekrar ve daha fazla duyar hale geldik. İyi ki de geldik. “Sararmış Yapraklar”, yönetmenin kariyerindeki birçok parametrenin birleştiği ve “Kaurismaki sinemasından ne beklemeliyiz” sorusuna verilebilecek 81 dakikalık -kariyerindeki birkaç filmi dışında tüm filmleri 70-90 dakika aralığında- nefis bir cevaptı.

Mubi’nin, Kaurismaki’nin filmlerinden oluşan seçkiye verdiği isim de en az filmleri kadar etkileyiciydi: İnsan nedir ki? Evet, insan hakikaten nedir ki? İki ayaklı bir kaygı mekanizması mı? Ufak anların peşinden koşarken yaşadığı büyük değişimlere bağışıklık kazanan bir canlı mı? Ya da haklının yanında taraf olabilme dirayeti göstermekten çekinmeyen bir hak arayıcısı mı? Yoksa birbirinin arkasında duracağını söylediğinde, sonucu ne olursa olsun sözünü tutan bir irade temsili mi? Bu sorular uzar gider… Lakin Aki Kaurismaki, filmlerinde bu sorulara ve çok daha fazlasına alaycılıkla birleşen bir naiflikle olduğu kadar karanlık cevaplar da vermekten geri durmaz.

2935

Kaurismaki’nin ele aldığı, sıradanlığın hikayesi üzerinden karanlığa da göz kırpmaktan geri durmadığı insanlar aslında tam olarak kaybeden karakterlerdir. Mavi yakalı, değil ayı, günü nasıl sona erdireceğini düşünen kimselerdir. Ama o aynı karakterler, dünyalarına şahit olmamıza izin vermeye başladıklarında farklı bir dünyanın kapıları önümüzde açılmaktadır…

“Sararmış Yapraklar”ın neden Kaurismaki sinemasından ne beklemeliyiz sorusuna cevap olduğunu da bu doğrultuda detaylandırmak lazım. Ailesinden kalma bir evde yaşayan ve iş güvenliği olmadığı için sürekli iş bulmaya çalışıp başına talihsizlikler gelen Ansa’nın, karamsar bir tersane işçisi ve alkolik olan Holappa ile kurmaya çalıştığı romantik bağın oluşumuna şahitlik ediyoruz. Tabii Kaurismaki izin verdiği kadar. Bu temel hikâye devam etse de Kaurismaki sinemasını eşsiz kılan noktalardan birinin hikâyeden bağımsız bir hikâyenin de diğer çizgiden devam etmesi olduğunu izleme şansı yakalıyoruz. Filmin naifliğine dair en akılda kalan anlardan birinde Ansa ve Hoppala beraber film izlediklerinde birbirlerinin isimlerini dahi bilmiyorlardır. Hatta vedalaşırken Hoppala, Ansa ile görüşmek istediğini söylediğinde Ansa ona adını ve telefon numarasını yazdığı bir kâğıt verdiyse de o kâğıdı cebine koyduğunu sanan Hoppala kâğıdı kaybediyor… Sonrasında birbirleriyle denk gelebilmek için ayrıldıkları yer olan sinemaya defalarca gidip sonunda buluşabiliyorlar. Tabii ki ne bu filmde ne de diğer filmlerindeki naiflik her zaman iç ısıtacak akslara eşlik etmemekte.

Ansa’nın çalıştığı marketten atılmasına neden olan olay içimizde, “bütün dünyadaki işçiler birleşin” dedirtecek bir harlanma yaratıp güç sahibinin baskı kurmak istediğinde başvurduğu rahatsız edici izansızlıklara muhteşem bir örnek oluşturuyor. Ansa’nın son kullanma tarihi geçen sandviçleri çöpe atması istenirken, bu sandviçlerden bazılarını çöpe atmaktansa evine götürüp akşam yemeği olarak yemek durumunda olduğu gözden kaçar. Ansa, kazanç eşitsizliği yüzünden çöpe gitmesi istenen sandviçi yiyecek durumdadır. Üzerinden kâr sağlanamayacak bir besinin, maddenin ihtiyaç sahibine değil de çöpe ait olduğunun dikte edilmesi Finlandiya gibi “dünyanın en mutlu ülkesi” seçilen bir yerde de acımasızlığın kol gezdiğinin kanıtı olarak yüzümüze çarpmakta…

2362

Kaurismaki’nin sinemasında Jim Jarmusch’la olan benzerlikleri de bir diğer madde. Kariyerinin ilk dönemindeki absürtlüğün arşa çıktığı serbest kitap uyarlamaları ve “dünyanın en kötü grubu” Leningrad Kovboyları elbette bu bağlamın dışında. Ancak, “Proletarya Üçlemesi” ya da diğer adıyla “Tutunamayanlar Üçlemesi”nin* ardından gelen ve “Geçmişi Olmayan Adam”a kadarki süreçte bariz duygudaşlık göze çarpmakta.

Mubi seçkisine katıldıktan sonra izleme şansı bulduğum -yıllardır malum sitelerde bile bulunamayan bir filmdi- “Eşarbına İyi Bak, Tatiana” ile Jim Jarmusch’un “Stranger Than Paradise”ı arasındaki organik yakınlık dikkat çekmekte. İkisinin de kendilerine özgü şekilde yol hikayeleri olmaları, bir yabancının gelmesiyle ana karakterlerin, karakter yolculuklarının değişmesi ve kendilerine yabancılaşmaları söylenebilir.

Ayrıca “Sararmış Yapraklar”daki sinema sahnesinde beyaz perdede Jim Jarmusch’un 2019 tarihli zombi filmi -evet, Jim Jarmusch ve zombi filmi- “The Dead Don’t Die” oynamaktaydı.

Bir yandan bu, sadece Kaurismaki tarafından kurulan bir bağlantı değil elbette. Jim Jarmusch’un da insana ve insanlık hallerine farklı coğrafyaların özgünlüğüyle yaklaştığı “Night on Earth” filmindeki son epizot Helsinki’de geçmekle kalmaz, Kaurismaki’nin favori oyuncusu ve ölene kadar yakın arkadaşı olan Matti Pellonpää’yı baş role taşımaktadır. Taksi içinde geçen konuşmaların varoluşçu damardan beslenişi ve kameranın mümkün mertebe sabit kalıp mizansenin içine girmemize olanak tanıması sayesinde Jarmusch’un kariyerindeki en Aki Kaurismaki tadı olan filmi de sayılabilir.

4805ca2951a24468a14316a8ed953ee9

Cioran’ın ümit etme melekesini kaybetmediğini düşünmek çok güç, hatta ütopik. Aki Kaurismaki’yi 40 yıla dayanmış kariyerinde hala özel ve ayrı kılan nokta da insandan umudu kalmamasıyla ilgili problemiyle körleşmek istememesi. Buna hissizlik de denebilir. Ancak son üç filmini düşününce hissizleşmek şöyle dursun ufacık da olsa bir umudun peşinden saldırgan olmayan bir öfkeyle gittiğini dile getirebiliriz. Ki bunu söyleyen biz değiliz, kendisi…

“Bütün umutlar gittiğinde, karamsar olmaya neden kalmaz.”

WhatsApp Image 2023 11 20 at 22.52.47

 *’Cenetteki Gölgeler’(1986), ’Ariel’(1988), ‘Kibritçi Kız’(1990)

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR