Ana SayfaMüzikİyi ki yaşadın Cem Karaca!

İyi ki yaşadın Cem Karaca!

Kimine göre bir ozan, kimine göreyse bir devrimci… Ama her şeyden önce hayatını müziğe adamış, bildiğini söylemekten hiç vazgeçmemiş ve bu sebeple ülkesine hasret kalarak yıllarını geçirmiş bir deha. Kimden bahsettiğimi hepimiz biliyoruz. Bugün Cem Karaca’nın 78. doğum günü! İstiyorum ki bugün hem yeni yaşını kutlayalım hem de hayatından küçük kesitlerle onu hep birlikte analım.

Batıkan BAKSI / [email protected]

Cem Karaca ile tanışmam 1998 yılına yani 4 yaşımda olduğum o günlere dayanıyor. Başrollerinde Okan Bayülgen, Müjde Ar ve Mustafa Uğurlu’nun oynadığı “Ağır Roman” çıkalı birkaç ay olmuş, herkesin dilinde filmden çok yeri göğü inleten sesiyle Cem Karaca’nın söylediği ‘Resimdeki Gözyaşları’ var. Şarkı, benden büyükler için yeni değil ama düzenlemesi bakımından daha farklı. O zamana dek bu şarkıyı duymamış bendeniz içinse büyüleyici bir konumda. Öyle ki küçücük halimle “yeyiyeyiya yeyiyeyiya” kısmını çok seviyorum, oradan oraya koştururken bu şekilde bağırıyorum. Sonra büyüdükçe Cem Karaca hayatıma daha da etki etmeye başlıyor ve bugünkü müzik anlayışımı şekillendirirken çok merkezi bir noktaya ulaşıyor. 2004’te hayatını kaybettiğinde ilkokuldaydım, nasıl büyük bir kayba tanık olduğumun farkında olmasam da bir şekilde kısa bir süre için bile olsa aynı dünyada bulunmuş olduğuma şükrediyorum.

Cem Karaca, her kesimden insanın kendisinden bir şeyler bulabildiği hikayeleri anlatan olağanüstü bir sanatçı. Sanatçı diyorum çünkü onu sadece müzikle ilişkilendirmek kendisine büyük bir haksızlık olur. Bazen “erken öten horoz” konumunda olup başına olmadık işler açmış, bazen bir apartman görevlisinin hayatını şarkılarına konu edip farkındalık uyandırmış; nihayetinde dokuz köyden kovulan doğrucunun kaderini de paylaşmış. Onu dokuz köyden kovanlar şimdi yok, ama onun adı her zaman yakın tarihimizin en tepesinde altın harflerle yazılı. Hadi o zaman Cem Karaca’nın 78. doğum gününde, onun hayatındaki dönüm noktalarına biraz göz atalım; en güzel şarkılarıyla “iyi ki yaşadın Cem Karaca” diye bağıralım!

Anne karnında başlayan bir sanat kariyeri

Anne Toto Karaca, baba da Mehmet İbrahim Karaca olunca Cem Karaca’nın da hayatı tabii ki sanatın tam göbeğinde başlayacaktı. Hatta öyle ki Karaca’ya sorulan “sahneye ilk çıktığınız zamanı hatırlıyor musunuz?” sorusuna kendisi “annemin karnında bir tiyatro oyununa çıkmışım, yani ana karnından itibaren sanatçıyım” diyerek sanat kariyerinin doğuştan olduğunu da gözler önüne sermişti. Teyzesi Rosa Felekyan’ın verdiği piyano eğitimleriyle yavaş yavaş müziği keşfetmeye başlayan ve çocukluğundan itibaren sahip olduğu sanat ışığıyla her ortamda ilgileri üzerine toplayan Cem Karaca, Bakırköy’deki evlerinden çıkıp okula giderken söylediği şarkılarla tüm mahalleliyi de kendine hayran bırakırmış.

Hiçbir engel Cem Karaca’yı müzikten yıldıramadı…

Kendisi her ne kadar sanatçı olsa da oğlunun sanatçı olmasını istemeyen Mehmet Karaca, 60’larda müzik aşkıyla tutuşan ve yavaş yavaş sahne almaya başlayan Cem Karaca’yı bu yoldan döndürmek için parayla adam tutup oğlunu yuhalatmıştı. Ancak bu durum, değil müzikten vazgeçmek Cem Karaca’nın müziğe daha da sıkı sıkıya tutunmasına yol açmıştı. Oğlunun müzik yolunda ilerleyeceğini gören Mehmet Karaca ise ona “o zaman bu toprakların müziğini yap” öğüdünü vermiş ve belki de Cem Karaca’nın tüm müzikal yolunu bu öğüt çizmişti.

Karaca’nın yıldızı yavaş yavaş parlıyor!

Robert Koleji’nde okuduğu yıllarda yavaş yavaş kendisi gibi müzik yapan kişilerle tanışarak ilk gruplarını kurmaya başlayan Cem Karaca, dönemin ilginç isimli grup modasına ayak uydurmuş ve “Dinamitler”, “Jaguarlar” gibi isimli gruplarda yer almıştı. Bu gruplarla yaptıkları kayıtların ardından 1965 yılında askere giden Karaca, 1967’de döner dönmez kendi tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Apaşlar grubuyla tanışarak ‘Resimdeki Gözyaşları’, ‘Emrah’, ‘Bu Son Olsun’ gibi kült şarkılara imza attı. Siyasi gerilimler artmaya başlarken Cem Karaca’nın müzik anlayışı da toplumsal bir yaklaşıma dönüşüyor, Apaşlar ise bunu istemiyordu. Bu sebeple dağıldılar ve Cem Karaca, 70’lerle beraber daha protest bir tarza bürünmesinin ilk durağı olan “Kardaşlar” grubunu kurdu. 1970’ler ilk günlerinden itibaren hem Türkiye için hem de Cem Karaca için hiç de kolay geçmeyecekti. Nitekim 1971 yılında gerçekleşen 12 Mart muhtırasının ardından Cem Karaca ve Kardaşlar’ın buram buram isyan kokan ‘Dadaloğlu’ parçası, radyoda yasaklandı ve Karaca’nın protest tavrı yavaş yavaş daha da sivrilmeye başladı.

Müzik tarihinin en etkili birleşmesi gerçekleşiyor!

Cem Karaca denildiğinde akla gelen ilk gruplardan biri de şüphesiz Türkiye’nin en uzun soluklu gruplarından Moğollar. 1970’lerin ilk yıllarını kasıp kavuran Moğollar, 1972’de Ersen Dinleten ile yoluna devam ederken bir gün Cahit Berkay ile Cem Karaca’nın karşılaşması üzerine grup takası yapmayı düşünürler. Bu durumda Ersen Dinleten Kardaşlar’a; Cem Karaca ise Moğollar’a vokal olur. Müzik tarihimize de ‘Namus Belası’, ‘İhtiyar Oldum’, ‘Gel Gel’, ‘Üzüm Kaldı’ gibi efsane şarkılar katacak bu birleşme yalnızca 2 yıl sürer ve 1974’te yollar ayrılır.

Karaca’nın müziği iyiden iyiye sertleşiyor…

Moğollar’dan ayrıldıktan sonra Dervişan’ı kuran Cem Karaca’nın şarkıları, tam manasıyla ülkenin gerilimli siyasi ikliminde sol görüşlü dinleyicilerin marşı haline gelmişti. Harika bir progresif rock örneği olan “Yoksulluk Kader Olamaz” albümüyle toplumsal sorunları sert sözlerle dillendiren Cem Karaca ve Dervişan’ın konserleri adeta siyasi miting gibi geçiyor; devrimci sloganlar havada uçuşuyor, Karaca sahneye işçi tulumuyla çıkıyordu. Ve hatta Taner Öngür’den öğrendiğimiz kadarıyla bir keresinde Dervişan’ın konsere gideceği bir yola silahlı pusu bile kurulmuştu. Türkiye’den ayrılmadan önce son kurduğu grup Edirdahan ile çıkardığı “Safinaz” albümünün kapağındaki “Kahrolsun Yoz Müzik” sloganı ile Karaca, dönemin yozlaşan müziğine karşı nasıl bir tutum takındığını da göstermişti.

Almanya’daki sürgün günleri bize Die Kanaken’ı armağan etmişti!

Cem Karaca’nın 12 Eylül darbesinin ardından vatandaşlıktan çıkarılmasıyla kendisi için yepyeni ama zor bir dönem başlamıştı. Almanya’da yayınlanan ve kadrosunda annesi Toto Karaca’nın da olduğu “Unsere Nachbarn die Baltas” dizisine müzikler yaparak oranın kültürüne de yavaş yavaş alışan Karaca; Kardaşlar ve Edirdahan gruplarında beraber çalıştığı Fehiman Uğurdemir’in de yer aldığı bir toplulukla “Die Kanaken” albümünü çıkarıp Almanya’daki Türklerin yaşadığı zorlukları, oranın diliyle anlatmış, doğru bildiğinden şaşmamış ve gastarbeiter’ların (konuk işçi) sesi olmuştu. Karaca’nın tarihinde ayrıksı bir yere sahip olan “Die Kanaken”daki bazı şarkılar Türkiye’ye dönüşünün hemen ardından çıkardığı “Merhaba Gençler ve Her Zaman Genç Kalanlar” albümünde de Türkçe sözlerle karşımıza çıkmıştı.

“Ben döneksem, döndüm diye memleketime…”

Cem Karaca’nın dönemin başbakanı Turgut Özal ile görüşerek Almanya’dan Türkiye’ye dönüş yapması, sol çevrelerce “dönek” suçlamalarıyla karşılaşmasına da sebep olmuştu. Özal’ların elini öptüğü söylentisi dilden dile yayılırken, Karaca birçok arkadaşı tarafından bile dışlanır olmuştu. 1991 yılında Cahit Berkay ve Uğur Dikmen ile çıkardığı “Yiyin Efendiler” albümünde söylediği reggae türüne yakın ‘Oh Be’ şarkısında bu suçlamalara “memleketime döndüğüm için dönek olacaksam olayım” şeklinde meydan okumuştu.

Cem Karaca’nın hayatı adeta dalgalı bir deniz gibi. Kendisini sol görüşlü olarak bilsek de aslında hayatının temelinde her zaman insan sevgisi olmuş ve onun için insanların hangi din, dil, ırk, siyasi düşünceye sahip olduğu önemli olmamıştı. Bu yüzden de sürekli kendisini anlatmak, kariyeri boyunca yöneldiği akımlardan ve söylediği şarkılardan dolayı hep bir mahalleden kovulmak zorunda kalmıştı. Keşke aramızdan ayrıldıktan sonra değil, hayattayken de hakkı kendisine teslim edilseydi diyor; müzikal kahramanımı buradan bir kez daha anıyorum.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR