Merhaba sevgili müziksever, bugün Dünya Plak Mağazası Günü. Muhtemelen bu yazıyı Nisan ayının 2. cumartesi günü ya da herhangi bir yılın 12 Nisan’ı civarında bir tarihte okuyorsunuz.
Uzun zamandır plaklara karşı ilgi duyuyor ama almaya, dinlemeye, başlamaya cesaret edemiyorsanız, pikaplarla uzaktan bakışıp karşılık alamıyorsanız, plak kültürüyle ilgili daha fazla şey öğrenmek istiyor ama entelektüel şiddete maruz kalmaktan çekiniyorsanız; elinize bir plak alıp, plak koleksiyonuna başlamak için bugün güzel bir gün.
Bu yazı bir müzisyen ya da odyofil tarafından yazılmıyor. Bu yazıyı, çocukluğundan beri her gittiği evde plakları karıştıran; en iyi playlist’lerin, aslında belli bir duygu ve hikâye etrafında yapılandırılmış olan soundtrack’ler olduğuna çocukken kanaat getirmiş amatör bir koleksiyoner olarak, elitizmden, havalı jargonlardan uzak bir dille yazmaya çalışacağım.
Ama plak dinlemeye, koleksiyon yapmaya niyetliyseniz size belki birkaç tavsiyede bulunabilirim.
Semtinizdeki plakçılarla tanışın. Bazıları huysuz gözükse de plaklara dokunurkenki hassasiyetinizi görmek onları içten içe mutlu edecektir. Ve onlar sadece satıcı değil, müzik hafızasıdır.
Koleksiyon yapmak için odyofil olmak zorunda hissetmeyin. Bazıları su gibi bir ses sever, bazıları tıkırtıyı.
Plakçıya her girdiğinizde plak almak zorunda değilsiniz. Çünkü teker teker bakmak, geçmişi hatırlamak da sevdaya dahil.
Koleksiyonunuza başlarken kendinize belli bir periyot, bütçe gibi limitler koyabilir veya tamamen akışına bırakabilirsiniz. 200 TL’lik bir albüm de sizi havalara uçurabilir, 2.000 TL’lik de.
Bir plak koleksiyonu en az 1.000 plaktan oluşmalıdır diye bir kural yok, olmamalı da…
Ses kalitesi, baskı kalitesi konuları bambaşka bir yazının konusu olsa da; almaya niyetlendiğiniz ve zarfından özenle çıkarttığınız plağın her iki yüzünde de derin çizikler olmadığına, ortalama bir pikap iğnesinin atlama yapmayacağı kadar pürüzsüz olduğuna dikkat edin. Bunun için bir kere çalışan bir pikap izlemeniz yeterlidir.
Klasik ve vintage çantalı seyyar pikapları çok mu beğeniyorsunuz? Alın. Kablosuna, amfisine, iğnesine yıllarca araştırma yapıp, ciddi bedeller ödeyen odyofil arkadaşlarınız belki burun kıvıracak ama pikap da kişiseldir.
Filmlerde gördüğünüz Technics’lere, Transcriptors’lara, Garrard’lara, Rega’lara içiniz mi gidiyor? Plakçınıza danışın, bütçenize danışın, iyi bir usta bulun, ona danışın ve ikinci elleri araştırın. Ama unutmayın ki bu serüven kablo, amfi, hoparlör ve daha niceleriyle devam edecek, o yüzden eğer bir odyofil değilseniz – ki öyleyseniz ya bunu bilirsiniz ya da şüphelenirsiniz – o pikaplar dışında arabada da müzik dinleyeceğinizi unutmayın. Bir keyfin peşindeyken kendinizi bir başka keyiften alıkoymayın. Sadece albüm kapağını beğendiğiniz için bir plak almak istiyorsanız alın. Hatta çizik olsa bile alın…
Plak koleksiyonunun pahalı bir hobi olduğu fikriyle kendinizi sınırlandırmayın; bunu bir keyif alanı olarak görün.
Zevkiniz değişebilir, bırakın değişsin. Yıllar içinde sizin de değiştiğinizi, onların sizi siz yapan önemli öğeler olduğunu gururla sergileyin.
Koleksiyonunuza “koleksiyon” demek zorunda değilsiniz. Kendi hikâyenizi, kendi döneminizi yaşayın ve bir arşiv yaratın.
Dolayısıyla illa Alman baskı, Japon baskı, nadir basım, ilk baskı gibi limitlerle kendinizi sınırlamayın. Bu sizin koleksiyonunuz. Sadece kadın müzisyenler, artwork’ü zevkinize göre olan plaklar, sadece sevdiğiniz müzisyenlerin çaldığı albümler, sadece doğduğunuz yılda çıkan albümler, sadece belli yıllarda basılmış plaklar… Bunların hepsinin farklı koleksiyonları tanımlamasının önünde hiçbir engel yok.
Sizin tercihiniz ne oldu diye sorarsanız, biz kendimizi her ay bir plakla sınırlayarak başladık. Koleksiyonumuzu ise, bilmeden de olsa henüz doğmamış olan çocuğumuzun bir gün mutlaka öğrenmesini istediğimiz müziklerle, sanatçılarla, janralarla çeşitlendirdik. Bu da koleksiyonumuzu — aynı kütüphanemiz gibi — tarzlardan, türlerden, zamandan bağımsız; birazcık uğraşanın bizimle ilgili birçok fikir edinebileceği ve belki de kafamızın neden bu kadar karışık olduğunu anlayabileceği bir noktaya getirdi. Ve yakın çevremizin merakını gidermek veya emin oldukları bir şeyi doğrulamak adına belirtmek isterim ki “Evet, koleksiyonumuzu Excel’de tutuyoruz. Ve hayır, bu işe girdiğimiz için pişman değiliz.”
Kızına henüz 3 yaşındayken plak tutmayı, parmak izi yapmamayı öğreten; her şeye tam hâkim olana kadar gözden çıkartılabilir bir yedek iğne alacak kadar ileri giden; her dinlemeden önce plakların tozunu alan, rutin plak yıkama partileri yapan, yamuk plakları düzeltmek için gizli yöntemleri olan bir aile olarak sizden tek ricamız: Plaklarınızı çizmeyin, onları sevin, iyi koruyun.
Plak ve pikap dendiğinde aklınıza hemen ve sadece tek kulağını tutarak vıcı vıcı plak kaydıran skratcher’lar gelmesin. Her fikir olduğu gibi, bu fikir de kişiseldir.
Bu yazıyı hem müzisyen hem de mühendis olan eşim okuduğunda eminim birçok maddeye katılmayacak. O yazsa çok da farklı yazardı. Ama ne demiştik: müzik gibi, koleksiyonlar, teknik donanımlar ve yoğurt yemeler de kişiseldir.
Plak kültürünü; “her şeyden uzaklaştığınız bir plaklık süre”, “sadece istediğiniz müziği, o müziği düşünerek geçirdiğiniz bir zaman”, “anılarınıza değerek kartonet okuyarak albüme emek verenleri fark etmek için bir fırsat”, “geçmek istediğiniz fakat bir hareketle scroll etmekten fazlasına ihtiyaç duyduğunuz için üşendiğiniz ve o harika gitar rifine tekrar denk geldiğiniz için mutlu olduğunuz” keyif anları olarak değerlendirmek sizin elinizde.
Müzik kişiseldir; bu yazıda çokça bahsettiğim üzere koleksiyon da öyle.
Fakat neyin basıldığı, kimin duyulduğu, kimin hatırlandığı, kimin unutulduğu… bunlar kişisel değil, politiktir.
Müzikle kalın, müzik iyileştirir.