Ana SayfaÖzel DosyaYa evrende yalnız değilsek problemi: "3 Cisim Problemi"

Ya evrende yalnız değilsek problemi: “3 Cisim Problemi”

Yeni Netflix dizisi “3 Cisim Problemi”, tüm zamanların en gerçekçi ve en ürkütücü uzaylı istilası ihtimalini ekranlara taşıyor. Bu çarpıcı diziyi, dizinin kaynak metni olan üç romanı ve geçen seneki Çin yapımı uyarlamasıyla kıyaslayarak inceliyoruz… Öyle ya, bir gün gerçekten galaksiler ötesinden Dünya’ya doğru art niyetle gelen ileri bir medeniyetten “Siz böceksiniz” mesajı alırsak neler yapabileceğimizi bilelim, öğrenelim, silahlarımızı kuşanalım!

Doğu Yücel

“İki olasılık var: ya evrende yalnızız, ya da evrende yalnız değiliz. İki olasılık da eşit derecede ürkütücü…” “2001 Uzay Macerası”nın yazarı, bilimkurgu üstadı Arthur C. Clarke’ın meşhur sözü bu. Ama “3 Cisim Problemi”ni izledikten sonra “yalnız olmama” olasılığımızın daha ürkütücü olduğu sonucuna varmamak epey zor!

3 Cisim benzerlerinden nasıl ayrılıyor?

Bugüne kadar “uzaylılarla temas” üzerine çok sayıda film izledik. Uzaklardan iyilerin de geldiği oldu elbette. E.T. mesela. Spielberg’in sevimli uzaylısı yanlışlıkla dünyada kalmış bir araştırmacıydı, üstünde deney yapmaya kalkışan insanlardan intikam almaya bile yeltenmemişti garibim. “Arrival” / “Geliş” filminde ise en başta niyetlerini anlamasak da bizimle iletişim kurmaya çalışan Heptapod’larla tanışmıştık. “Yıldız Adam” (Starman) ise iyinin de ötesinde hayli romantik bir uzaylıydı.

Fakat bunlar dışında akla gelen uzaylıların çoğu kötü. Hem de nasıl! “Indepence Day”, “Dünyaların Savaşı”, “Edge of Tomorrow”, “A Quiet Place”, “Mars Attacks” gibi filmlerde insanlığın gözünün yaşına bakmadan silah zoruyla Dünya’yı istila eden acımasız uzaylılarla karşılaştık. Gençlik efsanelerimizden Visitors dizisinde bizim gibi görünen ama meğer içlerindeki pis kertenkeleyi saklayan “faşist” uzaylılar karşısında diz çöktük. Farklı metot uygulayanlar da oldu tabii, “Invasion of the Body Snatchers” gibi filmlerde insan vücudunda konaklayarak bizim yerimize geçiyorlardı. Ama çoğu zaman “Uzaylılar” gelişmiş teknolojiyle bizi lazerden geçirerek gezegenimize kondular.

İşte “3 Cisim Problemi”, en başta bu klişeye kafa tutuyor ve çok daha farklı, beklenmedik, sürprizli bir senaryoyu bize anlatıyor. Böyle sürprizli bir dizinin şifrelerini “sürpriz bozan”lara yer vermeden çözmek imkansız. Yazımızın burasında spoiler uyarımızda bulunalım. Ama izlememiş olsanız da anlaması güç olan bu dizinin bir tür “kullanma kılavuzu” olarak da bu yazıyı okuyabileceğinizi söyleyelim.

Hikayemiz aslında Pekin’de, bir dağda, “Contact” filmindeki gibi dev uydu antenleriyle evrene gönderdiği sinyale karşılık bulmayı bekleyen bir merkezde başlıyor. Ye Wenjie isimli bilim kadını Güneş’ten sektirerek sinyallerini güçlendirebileceklerini akıl ediyor, çaktırmadan bunu yapıyor da. 4 sene sonra gerçekten de uzayın derinliklerinden bir cevap geliyor. Fakat bu cevap tam ters köşe: “Cevap vermeyin!” Sinyali gönderen devam ediyor: “Ben bu dünyada bir pasifistim. Mesajınızı ilk ben aldığım için çok şanslısınız. Uyarıyorum: Cevap vermeyin. Cevap verirseniz geliriz. Dünyanız fethedilir. Cevap vermeyin.”

3 Body Problem n S1 E5 00 48 39 04R scaled
3 Body Problem. (L to R) Liam Cunningham as Wade, Jess Hong as Jin Cheng, Sea Shimooka as Sophon in episode 105 of 3 Body Problem. Cr. Courtesy of Netflix © 2024

İçi dışı bir uzaylılar!

Bu sahneyi izlerken bir tarafım “Verme, sakın cevap verme” derken, diğer tarafım da “Ver ulan ver, insanlık bunu hak etti” diyordu. Ye Wenjie de benzer bir ikilemden sonra böyle yapıyor: “Gelin. Biz kendimizi kurtaramayız.” Sonra da diyor ki: “Bu dünyayı fethetmenize yardım edeceğim” Hoppala! Bu kadarı da fazla be Wenjie kardeş, resmen insanlığa ihanet! 🙂 (Wenjie’nin motivasyonuna sonra geleceğiz) İşte böyle, daha 2. bölümde yüz yıllara yayılacak stratejik savaş ya da “yavaş istila” başlıyor.

Zira San-Ti denen bu medeniyet epey uzakta. Bizden çok daha ileri bir teknolojiye sahipler ama insanlığın hızlı gelişiminden de korkuyorlar. Meğer insanlık ne kadar hızlı gelişiyormuş. Bizzat anlatıyorlar: “Avcı-toplayıcılıktan çiftçiliğe 90 bin yılda, çiftçilikten sanayiye 10 bin yılda, sanayiden atomik güce 200 yılda, atomik güçten bilgisayar çağına 50 yılda, yani sürekli artan ivmeyle geliştiğinize göre, biz oraya gelene kadar siz bizi geçeceksiniz… Dünya’nızı fethetmeye gelecektik ama bu tam tersi bizim cenazemiz olur.” Ee o zaman niye gelmekte ısrarcısınız? Ne var aklınızda? San-Ti’lerde alavere dalavere yok, yalan nedir bilmiyorlar. İçi dışı bir uzaylı ırkı onlar. Açıkça söylüyorlar stratejilerini: Biliminizi öldüreceğiz.

Peki 400 yıl uzaktaki bir medeniyet bunu nasıl yapabilir? Şu an bizden çok daha ileri bir aşamada oldukları için bize atom-altı parçacıkları ışık hızında gönderebiliyorlar. Proton büyüklüğünde iki ajan bilgisayar. Bunlara sofon diyorlar. İki tane minnacık sofon tüm dünyayı izleyebiliyor, dinleyebiliyor ve aldıkları bilgileri anlık olarak San-Ti’lerde kalan ikiz protonlara iletebiliyorlar. Ayrıca tüm gezegeni çerçeveleyebilecek dev illüzyonlar yaratabiliyor, uzaylıları destekleyen insanlara talimat verebiliyorlar. En başta bilimimizi durdurabilmek adına çeşitli psikolojik yöntemlerle kritik icatların peşindeki bilim insanlarımızı ölüme sürüklemeye başlıyorlar. Dizi de zaten bu gizemli ölümlerle ve bu bilim insanlarının retinalarında beliren geri sayımlarla başlıyor.

Netflix romanı nasıl uyarlamış, Çin versiyonundan ne kadar farklı?

Cixin Liu’nun kitabı 2006 yılında yayımlanmış, Çin’deki başarısının ardından Amerika’da yayımlanıp kısa sürede hem büyük ödüllere hem de büyük bir ilgiye mazhar olmuştu. 2015’te Türkiye’de basılmasının ardından da yazar İstanbul Kitap Fuarı’na söyleşiye ve imza gününe gelmişti (Fotoğraflara bakılırsa bu etkinliklere çok fazla kişi gelmemiş, şimdi gelse farklı olur tahminen! O yıl Kayıp Rıhtım’ın Liu’yla yaptığı röportajı internette bulabilirsiniz).

“3 Cisim Problemi” isimli ilk kitabı daha sonra “Karanlık Orman” ve “Ölümün Sonu” kitapları takip etti, üçlemenin adı da “Dünyanın Geçmişi” (Remembrance of Earth’s Past) oldu. “Dune” gibi “filmi çekilemez” diye bir kanı bu esere yapışsa da filmciler Cixin Liu’nun çılgın hayalini ekrana taşımak için epey uğraştılar. Çin yapımı bir uzun metraj denemesi oldu ama proje çok geçmeden iptal edildi. Daha sonra Çin kanalı Tencent bu hayali 30 bölüm süren bir televizyon dizisine dönüştürmeyi başardı. 2023’te yayımlanan dizi Çin’de çok beğenildi, Prime Video tarafından satın alındı. Bu esnada Netflix prodüksiyonu da başladı ve şimdi 8 bölümle Amerikan uyarlamasını izliyoruz.

Çin versiyonu henüz Türkiye’deki Prime Video’da yok. Ama YouTube’da ilk 16 bölümünü İngilizce altyazıyla ücretsiz izleyebildiğiniz, devamını da kanala abone olarak izleyebilirsiniz. Çin versiyonunun, yani 30 bölümün toplam bütçesi 11 milyon dolar. Bu, Amerikan versiyonunun tek bölümünün maliyetinin neredeyse yarısı! Amerikan versiyonunun tek bölümü 20 milyon dolara mal olmuş. Bu inanılmaz farka rağmen Çin versiyonu, Amerikan versiyonunun altında kalmıyor. Gerek jeneriğiyle gerek sinematografisiyle şaşırtıcı bir uyarlama. Bilimsel alt metni Amerikan versiyonundan daha dolu ve detaylı. Amerikan versiyonunda senaristler hikayeyi daha rahat takip edilebilir kılmaya çalışmışlar, bilimsel konuşmalardan kaçınmışlar. Oysa “Interstellar”daki gibi bilimsel açıklamalar hikâyenin inandırıcılığını ve cazibesini güçlendirirdi bence.

İki uyarlama arasındaki başlıca fark, Çin dizisinde az karakter oluşu ve Çin perspektifinden tüm olayları izliyor oluşumuz. Yine farklı devletlerin liderlerini görüyoruz ama ana kahramanlar hep Çinli. Amerikan versiyonunda tüm Dünya’yı ilgilendiren bu meselenin daha geniş bir perspektiften anlatılması gerektiği düşünülmüş ve bence bu Netflix versiyonunun en önemli artısı. Oxford Beşlisi diye tabir edilen çekirdek arkadaş grubumuzda beş ana kahramanımız var. Bir de orijinal versiyonunda da baskın karakterlerden biri olan, tam teçhizatlı ajan Da Shi neredeyse her yere koşturuyor. Ayrıca Thomas Wade gibi “mastermind” bir tip var.

Dizinin showrunner’larını tanıyoruz; “Game of Thrones” dizisinden David Benioff ile D.B.Weiss ve “True Blood” gibi dizilerde kalem oynatmış Alexander Woo. Üçlünün aldığı bir diğer kritik karar ise ilk kitap dışında ilk sezonda ikinci ve üçüncü kitaplardan da faydalanmış olmaları. Çin versiyonu ilk kitabın sadık ve lineer bir uyarlaması iken Amerikan versiyonu 2. ve 3. kitaplar “Karanlık Orman” ve “Ölümün Sonu”ndan da bazı kritik olayları hikayesine yediriyor.

Şöyle bir kıyas yardımcı olabilir: Çin versiyonunda ilk 7-8 bölüm polisiye ağırlıklı, intihar eden bilim insanlarının cinayetleri üzerine kurulan komplolara odaklanmış durumda iken Amerikan versiyonunda 2. bölümde o mevzu açıklanıyor, gizem konusu sündürülüp seyirci yerlerde sürünmüyor. Bu da Amerikan versiyonunun artılarından biri. Çin versiyonunda Judgment Day gemisinin nanoliflerle durdurulması sahnesi sezonun sondan bir önceki bölümünde, yani 29. bölümünde gerçekleşirken Amerikan versiyonunda bu, beşinci bölümde gerçekleşiyor. Ama Çin versiyonu bu gibi aykırı sahnelerin arkasındaki bilimi çok daha detaylı göstererek daha inandırıcı bir tavır sergiliyor. Misal o Panama Kanalı’ndaki operasyonun arkasındaki tüm hesaplamaları bir bölüme yakın bir sürede çeşitli grafiklerle öğreniyoruz.

3 Cisim Problemi
Cr. Courtesy of Netflix © 2024

Panama Kanalı’nda Dehşet

Hazır bu dehşetengiz sahneden bahsetmişken, iki uyarlama arasındaki büyük bir farktan bahsedelim. Kitapta bu gemide yer alanların hepsi asker, gerilla, korsan, suçlu vb. Çin yapımı dizide de bu böyle. Gemidekiler bize psikopat olarak tanıtılıyor, gösteriliyor. Panama’daki operasyon sırasında yaşanan ölümleri de uzaktan ya da kurbanların gölgelerinden ima edilerek gösterilmiş. Kısacası bu “kan banyosu”ndan hallice sahneyi olabilecek en makul şekilde çekmeyi başarmışlar. Amerikan versiyonunda ise inanması güç “gore” bir anlatım tercih etmiş dizinin yaratıcıları. Gemidekilerin çoğu uzaylıları savunan sıradan insanlar ve aileleri. Koca gemiyi içindekilerle birlikte dilim dilim doğrayacak nanolifleri gören ve onların ilk kurbanı olan kişiler ise geminin güvertesinde oyun oynayan çocuklar!

“Ghost Ship” / “Hayalet Gemi” filminin açılışını anımsatan bu sahnenin 5 dakikanın üstünde sürmesi, daha sonra gemi enkazında hard disk ararken kopan çocuk uzvu falan görmemiz gerçekten gerekiyor muydu, sadece soruyorum! Bu şok edici sahneden önce veya sonra en azından bu eylemin kaçınılmazlığı ya da insanlığın savunulması için son çare olması gibi bir bilginin vurgulanmasını dilerdim.

Bu sahneyi atlarsak Amerikan versiyonunda, bahsedilen yüksek bütçenin hakkını veren sahneler de yok değil. İlk bölümün finalindeki “göz kırpan evren”, kurdukları sanal oyun dünyası, o oyun dünyasında fizik kurallarına takla attıran mizansenler, çağlar arasında ölüp ölüp dirilen canlılar, Inception’daki ünlü ters yüz etme sahnesinin küresel versiyonu, uzaydaki “Merdiven” operasyonu gibi sahneler başarıyla canlandırılmış. Bir de tabii şu “Sizler böceksiniz” mesajı herkesin telefonuna, dev ekranlara, televizyonlara yansıdı ya, gerçekten başımıza gelse n’apardık diye düşünmedim değil. (O sahne biraz bizim K.Ü.B.R.A.’ya da benziyordu!)

Peki ya o sansasyonel açılış sahnesi?

Tabii Netflix dizisinin açılış sahnesine ayrı bir parantez açmamız şart. “3 Cisim Problemi”, bir bilimkurgu dizisinden beklemeyeceğiniz tarzda, tarihten bir sahneyle başlıyor. 1967’de Çin’deyiz, Çin Kültür Devrimi yaşanırken devrim karşıtları bir sahnede kalabalıkların karşısında linç ediliyor. Linç edilenlerden biri bir fizik öğretmeni. İlk suçu Görelilik Teorisi’ni öğretmesi. Kızıl Muhafızlara göre, Atom Bombası’nın fikir babalarından Einstein’ın teorisi öğretilmemeli. Diğer suçu ise Büyük Patlama teorisini öğretmesi. Bu onlara göre “bütün bilimsel teorilerin en gerici olanı” çünkü “ancak yaratanın doldurabileceği bir boşluk” bırakıyor. (Kitapta bu sahne daha uzun ve detaylı) Bu iki teoriyi öğreten öğretmenin cezası sahnede geliyor, sahnede öldüresiye dövülüyor. Onun bu korkunç ölümüne şahit olan küçük Ye Wenjie’nin yıllar sonra uzaylılara davetiye göndermesine şaşmamalı.

Bu sahnenin hikayesi ilginç. Cixin Liu kitabı yazdığı 2005 yılında bu sahneyi kitabının başına koyuyor ama Çinli yayıncısı kitabı böyle yayımlarlarsa hemen piyasadan toplatılacağını söylüyor. Bunun üzerine sahneyi kitabın ortasına alıp biraz kısaltıyorlar. Kitap İngilizceye çevrilirken Liu bu sahneyi yeniden en başa alıyor ve en başta düşündüğü uzunluğuyla yer veriyor. Netflix dizisinin yaratıcıları da bu sahneyle diziyi açmak istiyorlar. Çin’de Netflix yasak olmasına rağmen devrim aleyhtarı bu sahneyi duyan Çinliler büyük tepki gösterdiler. Fakat sahne dizinin Çin versiyonunda da diyalogda ima yoluyla geçiyor.

Neden “3 Cisim Problemi” ve San-Ti’lerle insanların en büyük farkı nedir?

Cixin Liu, çok uzun zamandır ilgilendiği, fiziğin en popüler ve en zor problemlerinden birinin adını koymak istemiş romanına, hatta önce adını koymuş, sonra yazmaya başlamış. Bu problem kısaca şöyle: Uzayda kütlesi birbirine yakın iki cismi yan yana koyun, onların nasıl hareket edeceği kütle çekim yasalarıyla hesaplanabiliyor. Ama üçüncü bir cismi onların yanına koyarsanız bütün hesap şaşıyor. Hiç kimse o üç cisimli sistemin nasıl bir yörünge çizeceğini, geleceğini önden göremiyor. İşte burada Dünya’nın sinyalini alan gezegen de böyle üç cisimli, kaotik bir sistemin parçası. (Dizide ve kitabın orijinalinde gezegenin ve ırkın adı San-Ti diye geçiyor, İngilizce kitapta gezegenin adı Trisolaris, ırkın adı ise Trisolarian.) İşte düzensiz olarak yaşanan bu felaketlerle medeniyeti sık sık sıfırlanan bir ırk San-Ti. Şimdi gel de korkma böyle bir ırktan. Kozmik felaketlerle yıkılan ama her defasında bir şekilde ayakta kalan, hızla gelişip evrenin öte yakasındaki Dünya’ya atom altı parçacıklarla musallat olan canlılardan bahsediyoruz.

İnsanlarla onları ayıran başlıca davranışsal fark ise “yalan”. Evet, insanların yalan söyleyebildiklerini duyduklarında bir kırılma anı yaşanıyor ve bir süre San-Ti ile onların yeryüzündeki müritleri arasındaki iletişim kesiliyor. Bu temel fark, ilerleyen bölümlerde daha kritik bir yere evrilecek diye tahmin ediyorum. Çünkü kitaplarda üstünde duruluyor bu konunun. Hatta kitaplardan şöyle bir bilgimiz var: San-Ti’ler sıfırlanan medeniyetlerinden birinde tıpkı insan gibi “yalan” söyleme davranışı elde etmişler. “Yalan” beraberinde tabii “sanat”ı da getirmiş. Öyle ya, sanat da hikaye anlatmanın, yani yalan söylemenin bir sonucu. Fakat bu yalan söyleyebilen ve sanat yapabilen San-Ti’ler çok kısa sürede yok olmuş, diğer San-Ti’ler kadar yaşayamamışlar. Kısacası San-Ti’ler insanların yalan söylediklerini öğrendiklerinde onlardan korkmuyor aslında, daha çok tiksintiye yakın bir duyguyla bakmaya başlıyorlar ve belki de kendi örnekleri üzerinden güven kazanıyorlar.

Ülkemizde en çok tartışılan konu

“3 Cisim Problemi”, dizi boyunca geçen füturistik icatlarından uzaylı bilimine, atom-altı parçacıklardan boyutlar üstü teorilerine kadar birçok yönüyle tartışıldı. Mesela “Merdiven” operasyonu epey garipsendi, nedir o derseniz, izlemeniz lazım derim, bunun mümkün olup olmadığı üzerine tartışmalar koptu. Ama ülkemizde tüm bunların dışında başka bir konu tartışıldı. İlginçtir, final bölümünde uzaylılara karşı strateji geliştirmek üzere 3 kişi ilan ediliyor. Bunlara “wallfacer” deniyor. Uzaylılar bizi sofonlarla dinliyorlar ama sonuçta düşünce okuma güçleri yok. Bu 3 wallfacer’dan dünya halklarının beklediği şey, insanlığı San-Ti’lere karşı avantajlı kılacak stratejiler üretmeleri. Bu 3 kişiden biri tanımadığımız bir askeri yöntemler uzmanı oluyor. Bir diğeri Oxford beşlisinin en tembel fizikçisi Saul Duran oluyor. Bir diğeri ise dizideki tarifiyle “Işid’le asimetrik mücadelede büyük bir başarıya ulaşmış bir Kürt savaşçısı” olan Leyla Ariç. Kitapta böyle biri yok bu arada. Kitapta 4 wallfacer var ve hepsi de dizidekinden farklı. Salem Hadeed’in canlandırdığı bu Leyla Ariç tam olarak kimdir, necidir, ne alaka seçilmiştir, göreceğiz, diyelim…

Bundan sonra ne olacak?

Dizinin yaratıcıları diziyi 4 sezon olarak hayal ettiklerini söylediler. Çok merak ediyorsanız, ikinci ve üçüncü kitapları okuyarak bazı ipuçları edinebilirsiniz. Ya da kitapları özetleyen videolara sıçrayabilirsiniz ama ilk sezonda nispeten eserlere sadık kalan showrunner’larımız sonraki sezonlarda eserleri okuyanlar için daha fazla sürpriz yapacaklarını söylediler. Yani Cixin Liu’nun kurgusundan o “merdiven” operasyonundaki gibi sapacaklarını tahmin edebiliriz. Yine de Liu’nun yaratıcılığı ve kurduğu ürkütücü hayal gücünden beslenmeye devam edeceklerdir. Ben şahsen, ilerleyen sezonların ilkinden daha iyi olacağını düşünüyorum. İlk sezonda bazı önemli gelişmeler aceleye getirildi. Büyük büyük olaylar oldu, sonrasını görmedik. Evren göz kırptı, etkisi bir dakika sürdü sürmedi. Will’i bir zihin olarak uzaya fırlattılar, adamcağızın beyni uzayda sürüklenirken görmedik bile. Sanki dizinin yaratıcıları bir an evvel konuya girmek için koşturmuşlar gibi.

Yine de son tahlilde “3 Cisim Problemi”, adını aldığı fizik problemi gibi insana zihin jimnastiği yaptıran, bir gün uzaylılar gelsin ya da gelmesin insanoğlunun varlığını sürdürebilmesi için tutunması gereken bilime ve uzay keşif çalışmalarına dikkat çeken, tüm bunları yaparken ortaya hem kendine has hem de eğlenceli de bir “uzaylı istilası” hikayesi de koyabilen bir dizi olarak ilginizi, merakınızı ve zamanınızı hak ediyor.

Bir de ilk sezonun son sahnesinde gaza gelmemek gerçekten imkansız. Ey San-Ti, velev ki böceğiz, lakin kendi aramızda çok savaştık, fazlasıyla idmanlıyız. Ona göre!

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR