Ana SayfaÖzel DosyaYaşlanmak zorunda mıyım? Peki ya yaşlanmamak?

Yaşlanmak zorunda mıyım? Peki ya yaşlanmamak?

Son zamanlarda özellikle Julia Fox’un yorumlarıyla sosyal medyada tekrar tartışma konusu olan yaşlanmak ve güzellik algısı konusuna tarihsel gelişimi ve şu anki durumunu inceleyerek yaklaşıyoruz.

Eylül BOMBACI

Yaşlanmak veya yaşlanmamak zorunluluk mu? Eğer öyleyse hangisi zorunluluk? Bu sorgulamalar Julia Fox’un TikTok’uyla başlamış gibi görünse de yaşlanma karşıtlığı yüzyıllardır hayatını yüz kremleri, merhemler, botokslar, ameliyatlar ve makyajlar görünümünde sürdürmekte. Son yılların belki de tek “it girl”ü kalmış Julia Fox, güzellik ve yaşlanma karşıtı ürünlerine dair bıkkınlığını belirtirken artık “yaşlanma”nın moda olduğunu belirtti. “Kirli kız, çirkin, kıyafetlerini vücut tipine göre giyinmeyen –sadece istediğini giyinen– bunların hepsi artık moda!” demesiyle TikTok’ta tepki çekmesi de pek vakit almadı. Suratına 500 dolarlık serum bile sürse yaşlanacağını söyleyen Julia bunu yeni fark etmiş olsa da tüm bu ürünlere, güzellik ameliyatlarına kolayca ulaşımı ile birlikte çok da sempati toplayamadı. Filtreler, Instagram suratları, artan ve değişen estetik ameliyatlar ve yaşlanma korkumuz derken “hep bu kadar korkar mıydık yaşlanmaktan” diye sorgulamaya başladık.

Güzellik dediğimiz şey ise aslında oldukça göreceli bir kavramken, farklı kültürlerde farklı güzellik kıstasları oluşuyor, bazen dönüşüyor bazen de hep aynı kalıyordu. Şimdilerde sosyal medya ve batı kültürünün dünyadaki genel baskınlığıyla bu farklı güzellik algıları kişiye göre değişirken toplumsal anlamda çok daha genellendi. Fakat içinde bulunduğumuz şu dünyada yıllar geçtikçe genel geçerin bile değiştiğini gözlemliyoruz. Öte yandan güzellik aslında sadece bir sıfatken “güzellik algısı” dendiği zaman akıllara gelen kadın bedenleri güzelliğin ne kadar ciddi bir sosyal inşa olduğunu gözler önüne seriyor. İnternette “güzellik algıları yıllara göre nasıl değişti?” diye arattığınızda önünüze hemencecik kadın bedenleri çıkıveriyor tabii ki. Antik Mısır‘dan günümüze kadar bazı belirli fiziksel özellikler ön plana çıkıyor ve yüzyıllar içerisinde yavaş yavaş tercihler kültürlerarası dönüşüme uğruyor.

Tarih boyunca güzellik algısı

Şimdiki zamanda ise mikro trendlerle beslenen beynimiz her daim değişen moda trendleriyle dolarken kıyafetler vücuda değil vücutlar kıyafetlere uydurulmaya çalışılıyor. Derek S. Brewer’a göre Batı kültüründeki güzelliğin ilk tarifi 12. yüzyılda Matthew of Vendôme tarafından yazılıyor. Matthew of Vendôme diyor ki: “Saçları altın, alnı kağıt kadar beyaz, kaşları siyah ve ince. Gözleri arasındaki boşluk beyaz ve tertemiz, sanki samanyolu. Suratı parlayan bir yıldız, gözleri yıldız. Ufak bir gülümsemesi ve ne büyük ne küçük olan bir burnu var. Suratı gül gibi, renkleri beyaz ve kırmızı, aynı gül ve kar gibi. Dişleri fildişi gibi, dudakları küçük, hafif şiş ve ballı. Ağzı gül gibi kokuyor…” Yani sonuç olarak 12. Yüzyılın batısında bembeyaz bir tenin üstünde gül gibi kokan şeyler ve yıldız gözler ön plana çıkıyor ama burada en önemli olan gençliğe yapılan vurgu.

Kleopatra
“Roma’daki Kapitolin Müzesi’nde bulunan Kleopatra büstü.”

Gençlik güzelliğin ötesinde çok daha küresel anlamda tercih edilen bir standart olmuş tarih boyunca. Milattan önce 2500-1550 yılları arasında İndus Vadisi Uygarlığında (bugünkü Hindistan ve Pakistan toprakları) saç dökülmesi ve grileşme için tozlar, bitkisel tedaviler erkek ve kadınların kullanımı için geliştirilmiş. Hepimizin bildiği Kleopatra’ysa cildinin güzelliğini korumak için düzenli olarak eşek sütünde yıkanıyormuş. Yaşlanmaktan tüm dünya bu kadar korkarken uzun yıllar yaşamanın yolları göründüğü gibi yıllardır keşif yollarındaydı. Fakat suratın sarkması, kırışıklıklar, saçların beyazlaması gibi hayati olmayan durumlar aydınlanma çağındaki düşünürlere pek de antipatik gelmedi. Benjamin Franklin gibi isimler ise yaşlılığın yeni bilgelikler getireceğine inanıyorlardı. Diğer taraftan İngiltere’de suratına çiğ et koyarak kırışıkları gidereceğini düşünen kadınlar ya da suratına genç bir görünüm vermek için sahte damarlar çizen I. Elizabeth vardı.

Yaşlanmak korkusu

Hızlıca günümüze dönecek olursak, 20. yüzyılda kadınlara dayatılan genç görünme baskısı çok daha arttı ve Maybelline gibi makyaj markalarının daha ulaşılabilir hale gelmesi güzellik endüstrisinin çok daha hızlı büyümesine izin verdi. Filmler, diziler ve “çirkin” çizilen kötü karakterlerle birlikte kültürel olarak neyin çirkin, neyin güzel ve genç olduğuna dair fikirlerle büyüdük, büyüyoruz. Medyanın artık dünyada çok büyük bir kesimi etkisi altına almasıyla birlikte neredeyse tüm dünya bu fikirlerle büyüyor diyebiliriz. Yaşlı ve genç kadınlar Jennifer Richards’a göre bir ikili oluşturuyor ve yaşlı kadınlar genellikle korkutucu kötü karakterlerken karşılarındaki genç karakterlerse masum ve sempati duyulacak kurbanlar olarak karşımıza çıkıyor.

Ünlü isimler gözlerimiz önünde yaş alırken estetik prosedürlerin ekonomik sermaye gerektirdiğinin hepimiz farkındayız. Uzun yıllardır gerek şakalı, gerek ciddili olarak botoks konusu hayatta ve genellikle başka şekillerde gündemde. Aslında bir toksinden elde edilen botoks tesadüf eseri keşfediliyor diyebiliriz. Mikroorganizmalardan doğal olarak oluşan bir ürün olan botoks aslında ölümcül felç hastalığına sebep olabiliyor ve bozulmuş yiyeceklerden bulaşabiliyor. 1820’lerde keşfedilen bu madde 1970’lerden itibaren çeşitli göz tedavilerinde kullanılırken 1987’de göz doktoru Jean Carruthers asistanı Cathy Bickerton Swann’ın alnında bu maddeyi test etti. Devamlı kullanımda yüz ifadeleri için kullandığımız surat kaslarını zayıflatan botoks yüzde çizgilerin engellenmesini hareketi minimuma indirerek yavaşlatıyor. Botoks bahsettiğimiz diğer prosedürlere göre yeni bir işlemken çok kısa zamanda çok konuşuldu ve çok fazla insan tarafından faydalanıldı. Ergenlikte hızlıca büyümenin yollarını ararken 20’lerimizde hep 20’lerde kalacağımızı sandık ve 30’lardan sonraysa yaşlanmaya varan bu yola olan toplumsal düşmanlıkla el ele verirken gitgide popülerleşen ve sık sık sosyal medyada gördüğümüz bu işlemler kimisine göre neredeyse farz gelmekte.

Günümüzde yaşlanmak üzerine düşünceler

Bu durumda Julia Fox’un hakkını vermek lazım, çünkü bu tarz bir duruşu başka hiçbir ünlüden görmedik. Fakat Julia Fox’un yaşlanmaya bu kadar sıcak baktığını daha çok yeni öğreniyor takipçileri. Ayrıca bu kadar imkan elindeyken, sonraki güne bir botoks randevusu alabilecekken konuşabilmesi de biraz lüks kaçıyor tabii ki. Bir TikToker kendisinin 30’lu yaşlarında olduğu için bu kadar rahat konuştuğunu söyledi bu fikirlerin üstüne. Julia Fox ise kendisini “Evet haklısın. 30 yaşlı değil. Ama 27 yaşımda gerçekten ağladım çünkü asla sonsuza kadar 20’lerimin ortasında kalamayacaktım” diyerek savundu. Bir yandan 27 yaşın ağlanacak bir yaş olmadığı neredeyse genel geçerken kadınların her daim 20’lerinin başında görünmesine dair baskı ise Julia Fox’u bir yerde haklı çıkartıyor. Aynı zamanda Julia Fox bu düşüncesinde aslında pek de yalnız değil. Refinery29’da yayınlanan bir makaleye göre geleneksel ve gerçekçi olmayan güzellik idealleri ve sonsuz gençlik anlayışının modası geçmeye başladı bile.

Grimes
“Genç müzisyen Grimes estetik operasyonla elf kulakları ve vampir dişleri yaptırmak istediğini söylemişti.”

Pandemiyle birlikte yüz yüze görüşmelerde her daim gözler önünde olan suratlar Zoom anksiyetesini arttırırken iki saniye bakıldığında dikkat çekmeyecek bazı özelliklerimizin gözümüze çarpmasına ve bizi oldukça rahatsız etmesine sebep oldu. Instagram’da ve TikTok gibi sosyal medya mecraları sayesinde estetikli suratları gündelik hayatımızda çok daha kolaylıkla görürken altında yatan maddiyatlar ve süreçler hakkında ise ünlüler pek de dürüst olmadı. Bu durum aslında televizyon döneminde bile aynıyken şu anda dürüstlüğe çok daha ihtiyaç duyulmasının sebebi bu görüntülerin bir telefon uzakta olmasından kaynaklanıyor. Öte yandan Grimes gibi isimler ise en azından transparan bir biçimde estetik prosedürlerinden bahsediyorlar. Artık kırışıklığı doğal ve önlenemeyen bir süreç olarak görürken aynı zamanda yaşlanmamayı beklemenin de anti-feminist bir hareket olduğunu düşünmeye başladı kadınlar. Oyuncu Jamie Lee Curtis de onlardan biri: “Ben doğal güzellik savunucusuyum, çünkü doğal güzelliğin katliama uğradığını düşünüyorum.”

Doğal güzellik iyi güzel de güzelliğin doğallığını vurgulamanın ise süregelen genetik piyangoda güzellik standartlarına uygun olmanın ve toplumda hep o pozisyonda kalmanın ise çok kaderci olduğunun farkına varmak gerekir. Şimdilerde estetik prosedürler ve bakım kremleri bir nevi “zorunluluk” gibi dayatılsa da bu ürünlerin kullanılması ya da olanaklardan faydalanılmasının doğal olmadığı için yargılanması, küçümsenmesi de bir o kadar anti-feminist hatta onun üstüne neredeyse güzelliği ayırımcı bile denebilir. Yani ansızın karşımıza çıkan adeta ölümsüzlük iksirini bulmuş gibi zamansız suratlar bizleri korkutmasın. Yaşlanmak zorunda değiliz ama sadece bu devirde yaşlanmamak zorunda da değiliz.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR