Ana SayfaMüzikZeyn'el: "Divan & Divine'da Türkiye'nin adalet/adaletsizlikler tarihini işlemeye çalıştık"

Zeyn’el: “Divan & Divine’da Türkiye’nin adalet/adaletsizlikler tarihini işlemeye çalıştık”

Özellikle aşık deyişlerini rock ve country tarzlarında yeniden uyarlayarak kendine özgü bir tarz yaratan ve son albümü “Divan & Divine” ile World Music Chart of Europe listesine giriş yapan Zeyn’el ile söyleştik.

Batıkan BAKSI / [email protected]

İlk olarak İngiltere merkezli ARC Musicten çıkardığın Divan & Divine” albümünle başlamak istiyorum konuşmaya. Yaptığın müzik tarzından farklı bir albüm değil aslında bu. Hikayesini bir de senden dinleyelim mi?

Zeynel müziğinin ya da sound’unun devamı olduğunu söyleyebileceğimiz bir albüm oldu bu. “Düştüm Yollarına” albümümden sonra bir stüdyo albümü yapmamıştım. “Rezonans” adını verdiğim seri albümler vardı aralarda ama onlar da canlı kayıt albümleriydi. Stüdyo albümü denen şeyi özlediğimi fark ettim. Tabii, bu özene bezene yaptığımız albüm oldukça meşakkatli bir süreç aldı bizlerden. Belli hüzünler, zorluklar yaşadık albümü oluşturma süreci boyunca. Mesela Kahramanmaraş depremlerine denk geldik ama galiba hiçbir güzelliğe kolay yollardan varılmıyor. Albümün öyküsüne gelecek olursak… Pandemi döneminde ürettiğim “Rezonans” serisindeki “Kuş Mitosları” albümünden bazı türkü düzenlemelerimiz yurt dışındaki kimi kıymetli kulaklara çalındı ve bizden portfolyo istediler. Nihayetinde süreç ilerledi ve İngiltere merkezli, world müzik türünde dünyaca ünlü plak şirketlerinden olan ARCden teklif geldi bizlere. İki yıllık bir tasarım sürecinin ardından albüm hayata geçmiş oldu. Tıpkı “Rezonans” serimizdekiler gibi tematik bir albüm yapmamızı istediler, biz de bu albüme adalet ya da adaletsizliği tema olarak belirledik. 14. yydan günümüze Anadolunun ve Türkiyenin adalet / adaletsizlikler tarihini kronolojik bir sırayla işlemeye çalıştık.

Divan & Divine” ile Almanyada dünya müziği listelerinde ilk 20ye girdin. Müziğin Türkiyede olduğu kadar yurt dışında da ilgi görmeye başladı. Sence yabancı müzik dinleyicileri senin müziğini neden dinliyor?

Özellikle bu başarıdan dolayı çok çok gururluyuz. World Music Chart of Europe listesi ya da kataloğuna 19. sıradan giriş yaptık ve ikinci ayımızı da burada geçirmeyi 16. sıraya yükselerek sürdürmekteyiz. Almanya merkezli bir katalog olmasına rağmen yirmi altı Avrupa ülkesinden kırkı aşkın editör, radyocu, müzik eleştirmeninin ortak oyları sonucunda belirlenen bir liste burası. Gerçekten Anadolu türkülerinin bu değerli kulaklara ulaştığını düşünmek çok heyecan verici. Zannediyorum ki müziğimin onlar için en ilgi çekici yanı Anadolu melodi motifleriyle, banjo, ukulele, merlin gibi Amerika kıtası çalgılarını yan yana getiriyor olmam. Hem onlardan hem bizlerden esintiler taşıyor bu müzik. Bunun da ötesinde folk müzik denen şeyin aynı zamanda evrensel bir şey olduğunu ispatlamakta gibi duruyor.

“Bir önceki Beyoğlu, gerçek bir eğitim ve etkileşim yeri gibiydi…”

Bu zamana kadar çok kişiyle hem ses mühendisi olarak hem de düet yaparak beraber çalıştın. Bu iş birlikleri senin müziğini nasıl etkiledi?

Müziğin bazı inceliklerini Beyoğlundaki ses kayıt stüdyolarında ve tarihi önemleri olan sahnelerinde öğrendim diyebilirim. On beş yıla yakın bir süre ses mühendisi olarak müzik sektöründe çalıştım ve tabii bu sürede çok keyifli dostluklar, ilişkiler biriktirdim. Özellikle eski (bir önceki) Beyoğlu gerçek bir eğitim ve etkileşim yeri gibiydi. Pek çok farklı alandan insanın sanatı, müziği, beğenileri, bilgileri birbirleriyle iç içe geçiyordu. Ben de bu etkileşimlere çok şükür ki kıyısından da olsa dahil oldum. Sahnede pek çok önemli solisti ya da grubu gözlemleme fırsatım oldu. Müziğe başlamadan önce müzik sahnede nasıl sunulmalı, sahnede nasıl durulmalı, nasıl sound edilmeli”yi iyisiyle kötüsüyle öğrenme fırsatı buldum. Bunların hepsi, bugün müziğime katma fırsatını bulduğum çok kıymetli tecrübeler.

Sen hem multi-enstrümanist bir müzisyen hem de İTÜ’de müzikoloji doktorası yapan bir akademisyen adayısın. Müziği bu kadar yoğun yaşamak sana ne hissettiriyor?

Aslında hayatımı tam da bu dediklerinize adadığımı söyleyebilirim. Müziği, sesi, abdal ve aşık-ozan geleneklerini bütün derinlikleriyle anlamaya çalışmak benim bu hayattaki en önemli amacım diyebilirim. Multi-enstrümanist olmak, solist olmak, müzik akademisyeni olmak, ses mühendisi olmak… Bütün bunlar ve müzikle dolu dolu geçen bir yaşam hâli. Daha ne isteyebilirdim ki?” diyorum kendime. Nihayetinde bütün zorluklara rağmen tutkuyla arzuladığım günlere yaklaşmış gibi hissediyorum kendimi. Kendimi aramak müziği aramak gibi oldu bu bende. Umarım bu hâli, bütün yaşamım boyunca da sürdürebilirim

“Örnek aldığım tüm aşık-ozanlar aynı zamanda protest insanlar…”

Halk türkülerinin en önemli özelliği çoğunlukla protest bir duruş taşımasıdır. Senin seçtiğin türkülerde de büyük oranda bu tür taşlamalara rastlıyoruz. Anadoludan çıkan bu sesi günümüze taşırken ne gibi düşünceler geçirdin aklından?

Evet, aşık-ozan geleneğini bilgelik kaygılarının yanı sıra oldukça protest de bir gelenek olarak da anlıyorum ben. Buyüzden Rock kültürüyle birbirlerine çok benzetiyorum. Tabii, sadece Rock kültürüyle de değil. Bilgenin cesur davranma, adaletsizliği karşısına alma sorumluluğu olmalı mıdır olmamalı mıdır elbette ki bir tartışma konusu ancak Sokratesin de Pir Sultan Abdal’ın da adalet ya da hakikatli davaları uğruna ölümü göze aldıklarını düşünmek çok ilginç bir benzerlik. Benim örnek aldığım bütün aşık-ozanların aynı zamanda protest insanlar da olduklarını söyleyebilirim. Elbette biri çıkıp Aşık Veysel protest biri miydi?” diye sorabilir bana. O güzel dostlara üstadın Cahil okur amma alim olamaz / Kamillik ilmini herkes bilemez / Veysel bu sözlerin halka yaramaz / Sonra sana derler deli yalandır.” sözlerini hatırlatmak isterim. Bunun dışında zaten son albümümüz “Divan & Divine”ın ele aldığı tema adalet olunca albüm mecburen oldukça protest bir yere de gitti. Aşık-ozan, Alevi-türkmen geleneğinin Hz. Aliye, çocukları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyine yapılan adaletsiz suikastlerle yakından ilgisi var tabii. Bu sebeple Alevi-Türkmen geleneği içerisinden gelen ozanların söylemlerinde pek çok kere adaletin konu olarak ele alındığını fark edebiliriz. Hatta türkülerde ve deyişlerde sıkça Hz. Alinin adını geçirmek dini bir ritüeli yerine getirmektense dünyada süregelen adaletsizliği hatıra etmek için uygulanmakta gibidir bile demek mümkündür.

Yaptığın düzenlemelerde genelde country müziğinde çok duyduğumuz banjoya rastlıyoruz. Banjoyu Türk müziğine nasıl uyarladın ve yaptığın doğu-batı sentezini nasıl sağladın?

İstanbulun bir varoşunda ama politik bir atmosferde, Gaziosmanpaşada büyüdüm ben. Lise yıllarında kendimi Beyoğlunda buldum. Tam da bu yıllarda kökenlerimin dayandığı türkü kültürü ile Beyoğlunda tanıştığım rock kültürü arasında ilişkiler kurmaya başladım. Rock kültürü sizlerin de bildiği üzere Amerikan folk müziğinden yani bluesdan ve blues ise banjo temelli bir müzik olarak süregelmiştir diyebiliriz. Kendi kültürümü, Anadolu türkülerini rock kültürüyle birleştirme arzum, nihayetinde Amerikan folk’una ve banjoya getirdi beni. Rock müziği ve Anadolu melodi motiflerini banjoda birleştirdim diyebilirim. Tabii banjonun akort sistemi standartların dışında. Arkadaşlarımın  “Zeynel kordu” dedikleri bir akort düzenim var. Bu sayede hem Amerikan country sesleri çıkarabiliyor hem de türküleri söyleyebiliyoruz. Şu an Türkiyede ukulelesine bu akort düzenini uygulayan on küsür değerli müzisyen oldu gibi.

Üniversitede felsefe okumanın altında da halk türküleri ve deyişleri olduğunu duymuştum, seni ilk etkileyen türkünün ne zaman ve hangisi olduğunu hatırlıyor musun?

Çok güzel, düşündürücü, anı çağrıştırıcı ve aynı zamanda duygusal bir soru oldu bu benim için, teşekkür ederim. Anne karnından beri türkü dinliyorum elbette ama bu sorunun cevabı kesinlikle Ruhi Sudan bir türkü hatta Ruhi Sunun kendisi olmalı diyebilirim. Ancak bir türkü seçecek olursam Ruhi Sunun ‘Turna Semahı’ yorumu demeliyim galiba. Daha sonraları ben bu türkü deyişi yeniden yorumladım hatta. Müziğini yeniden besteledim de diyebilirim. Bir saygı duruşu olarak konserlerime çoğu zaman ‘Turna Semahı’ yorumumla başlamayı tercih ediyoruz ama ne yazık ki herhangi bir yerde kaydı yok şimdilik.

Dünya müziği kategorisinde çalışmalarını sürdürüyorsun, peki dünya genelinde etkilendiğin başka ülke müzikleri de var mı?

Birbirimizden zaten çok uzak değiliz ama bir süredir özellikle İran ve Azerbaycan müzikleri beni bir başka hissettiriyor. Mesela durup durup Abbas Kiyarüstemiye ölüm döşeğinde şarkı söyleyen Solmaz Neragi videosuna gidiyorum. Muazzam bir duygu ve kültür incelikle bağırıyor orada. Bunun dışında aklıma yine ilk gelen dünya müziği örneklerinden Tinariwen. Onları uzun zamandır takip ediyorum. Mali kökenkli kolektif bir müzik grubu. Afrikan, Arabik ve blues öğeleri taşıyorlar müziklerinde ve nihayetinde yıllar sonra yeni bir albüm çıkardılar ve ne mutlu ki onlarla aynı listede wmce.de yer alıyoruz. Bunun dışında yaşayan iki tane müzikleriyle yatıp kalktığım indie folk müzik grubu var. Birincisi Fleet Foxes, bir diğeri The Lumineers. Onların müziklerine çok şey borçluyum.

Divan & Divine” albümünü takip edecek olan sürprizlerin var mı? Senden yakın zamanda yeni şarkılar da duyacak mıyız, çalışmalar ne durumda?

Araya başka sürprizler sıkıştırabilirim belki ama şu an üzerine çalıştığım yedi şarkılık, söz müziği bana ait olan bir albüm var. Albümün adı ve içerisinde yer alan eserlerle birlikte benim için oldukça özel bir yere oturacak. Pek çoğu İstanbul Üniversitesinde felsefe öğrencisi olduğum yıllarda ürettiğim işler. Yarısını bitirmiş olduğumuzu söyleyebilirim hatta ama çıkış tarihi ile ilgili yaklaşık bir tahminim bile yok. Şu anda da olduğu gibi önümüzdeki günlerde beni bolca seyyahlık ve başka başka diyarlarda konserler, turneler bekliyor. Ancak üretim her zaman en kıymetlisidir diyerek yeni stüdyo kayıtları ve canlı performans düetleriyle dostların kulaklarına çalınmaya hiç durmadan devam edeceğim. Sevgi ve özlemle…

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR